Geçenlerde bir TV kanalındaki “iyi-kötü cin” tartışmasından söz etmiştik. “Cin edebiyatı” sürüyordu ki devreye şimdi de “baş ağrısı” girdi.
Bir kanalda “baş” ve “migren” ağrıları için “hangi duanın okunması gerektiği” öğretilip ezberletiliyordu. Doktorlarımızın gözü aydın, bundan böyle hastalar iyileşmezse “icazet verenler” öldürülecek demektir!
***
Peki, bizim Sinan Tartanoğlu’nun haberine ne demeli? Efendim, “deve sütü” ile “deve idrarı” içilirse “her türlü derde, hastalığa deva” olurmuş! İki vatandaşımız Suudi Arabistan’a “umreye” gidince, kafiledeki imamın “hadiste yeri var” demesi üzerine “dertlerine deva bulmak” için “deve sütü” ve “deve idrarı” içmişler!
Türkiye’ye hasta dönmüşler! “İcazet verene” değil de hastaneye götürülmüşler. Durumları ağırmış. Doktorlar, yüzde 25-35 oranında “ölüm tehlikesi” taşıyan “alk humra” hastalığına tutulduklarını açıklamış.
Bir “emekli müftü” olan CHP Milletvekili İhsan Özkes “Böyle bir hadis yoktur, uydurmadır. İçen de cahildir” demiş. Hastalar inşallah sağlıklarına kavuşurlar. Ya kavuşmazlarsa! Bu durumda hasta yakınları, faturayı “doktorlara” mı yoksa “imama” mı çıkaracaklar diye düşünmeden edemiyorum!
Hollanda’yı solladık!
Geçen gün bu köşede Fransız seçimlerine değinirken bir fabrikanın kapanıp Fas’a taşınmasını kınamak amacıyla işçilerin, Nicolas Sarkozy aleyhinde bir dev “sutyen” ile kınama gösterisi yaptıklarına değinmiştim. Son on yılda kapatılıp Fransa dışına taşınan fabrikalar nedeniyle 150 bin kişi işsiz kalmıştı.
Hürriyet gazetesi ekonomi sayfasında 24 Nisan’da ilginç bir haber vardı. Habere göre son on yılda Fransız patronlar gibi 3 bin 641 Türk işadamı da 109 ülkede 25 milyar doları aşan yatırım yapmıştı.
Acaba bu yatırımların onda biri Güneydoğu Anadolu’da yoksul yörelerimize yöneltip işsizlere iş bulunsaydı terörün kökü kazınır mıydı kazınmaz mıydı? Uludere’de 75 lira gündelik için kaçakçılık yapan çocuklar öldürülür müydü? Ya da parkasını karda, soğukta titreyen terörist çocuğa veren Uzman Çavuş Kemal Özdoğan şehit olur muydu?
***
İşadamlarımızın yatırım yaptıkları ülkeler Vietnam’dan tutun ABD’ye kadar değişiklikler gösteriyor. Kişi olarak en çok KKTC, 377 Türk yatırımcıyı çekmiş. Güzel bir davranış… Buna karşılık maddi olarak en büyük yatırımı 5 milyar 346 bin dolar ile Hollanda’ya yapmışlar.
2012 Türkiye-Hollanda diplomatik ilişkilerinin 400. kuruluş yıldönümüdür. Türkiye’nin bu yıl uluslararası ekonomi sıralamasında Hollanda’nın bir basamak önüne geçerek 16. oluşunun açıklanması ile de gururlandık.
Ancak, Hollanda’da kişi başına ulusal gelir 47 bin, Türkiye’de 15 bin dolarmış. Olsun varsın, Hollanda arkamıza geçti ya.. Üstelik bunca yatırımımıza karşılık gerimize düşmeleri biraz ayıp olmuyor mu?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 400. yıldönümü nedeniyle iki hafta önce Hollanda’da Kraliçe Beatriks’in konuğu idi. Kraliçe, Gül’ü istasyonda “Türk malı kürklü kaşmir peleriniyle” karşılamıştı. Kraliçe, konukları onuruna verdiği yemekte Cumhurbaşkanı’na “Hollanda Aslanı Büyük Şövalye Nişanını” ve eşi Hayrünnisa Gül’e de “Hollanda Kraliyet Büyük Nişanını” takmıştı. Gül de Kraliçe’ye “Devlet Nişanı” vermişti. İşadamlarımıza madalya takılmayışını doğrusu yadırgadım!
Onur mu alçakgönül mü?
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu aklımda yanlış kalmadıysa 1960 yılının son haftasında yürürlüğe girmişti. Yasanın bir maddesi, vergi bildirimine açıklık getiriyordu.
Bu maddeye göre bildirim listeleri, ilgili defterdarlıklarda uygun yerlere asılacak ve isteyenler bunları inceleyecek, kimin ne kadar “kazanç ve vergi bildirdiğini ya da bildirmediğini” öğreneceklerdi. Bir anlamda “yüksek vergi bildireni onurlandırmak ve vergi kaçakçısını teşhir etmek” amacı da güdülmüştü.
Bir yıl sonraki uygulamada biz ekonomi muhabirleri defterdarlıkları dolaşır “en çok” bildirim yapanlar ile “hiç yapmayanları” saptar, haberleştirirdik. Böylece basın olarak vergi denetimine katkıda bulunurduk.
Aradan yarım yüzyıl geçti. Uygulama çarpıtıldı. Şimdilerde Maliye Bakanlığı “en çok” bildirim yapan “100 kişinin” listesini açıklıyor. “Adlarını” değil! Çünkü bazıları “adlarının gizli tutulmasını” istemişler?
İlk 10’da Koç ailesinin 6 koçu da var… Öteki 4 kişi mi? Gerçekten onlar kim? İlk 100’lük listede 27 kişinin adı açıklanmadı! Geçen yıl bu sayı 22 idi… İnsan başarısı ile övünüp onurlanmaz mı?
Demek ki bazıları çok alçakgönüllü! Ya da kara para aklama, kaçak gibi vurgunlarla listeye girdiler, adlarının açıklanmasından kaygı duyuyorlar.
Türkiye genelinde İstanbul yüzde 45 oranıyla listenin 1. sırasında geliyor. Bu ilimizi Ankara 7, İzmir 6.4 ile izliyorlar. 100’e bu yıl Hatay ilk kez girmiş. Peki, “Anadolu Kaplanları” denilen Kayseri’den, Adana’dan, Eskişehir’den, Gaziantep’ten neden kimse yok? Ayrıca listede “medya patronu” da olan üç holding sahibi varken, öteki medyacı patronlar neden yok? Adlarının açıklanmasını mı istemediler acaba?
Yeni bir Temel öyküsü!
Geçenlerde Rize’den bir somut “Temel öyküsü” aktarmıştık. Bu kez Trabzon’dan! Karadeniz’in bu güzel ilimizin Ayasofya Mahallesi’nde caddenin karşısına geçişte yaşanan tehlikeleri önlemek için bir üst geçit yapılmış.
Engelliler, bebek arabaları sürenler ya da bisikletliler de düşünülmüş. Ama gel gör ki tek yanlı! Köprünün bir ucuna merdiven, öteki ucuna ise rampa yapılmış. Bir yanda hizmet öte yanda işkence! “Yılın Belediyecilik Ödülü” helal olsun bunu çizen ve uygulayanlara!
Hükümeti kutlarız… Bu yıl ilk kez “Özürlü Memur Seçme Sınavı (ÖMSS)” yapıldı. 20 bin kişilik kadroya şimdilik 5-6 bin kişinin alınabileceği açıklandı.
Memur olmak için 81 ilde 60 bin kadar “engelli” sınava girdi. Sınavlar 968 binada, 12 bin salonda yapıldı.
Ancak “engelliler” iki noktadan yakındılar. Birincisi, onlar “özürlü” değil, “engelli” idiler. İkincisi, bazı binalara ve salonlara girerken, merdiven çıkmaları zulme dönüşmüştü.
Unutmayalım, ayrıntı uygarlıktır…
Yorum Gönder