KİM ne derse desin, ülkenin geleceği üniversitelerin elindedir. Yalnız bilimyurdu oldukları, doğruyu araştırdıkları, gençleri yetiştirdikleri için değil, toplumun gelecekte alacağı biçimin erken habercileri oldukları için de.
Gerçekten bugünün üniversitelerine bakıp yarınki toplumun nasıl olacağını kestirebilirsiniz. Öyle olduğu içindir ki devleti yöneten politikacılar üniversitelerin durumuyla yakından ilgilenmiyorlarsa, gereksinimleri kamu parasıyla karşılamak yerine sorunların çözümü paralı vakıf çevrelerinin insafına terk ediliyorsa ve hele üniversitelerin yönetimini siyasal hesaplarının içine almaya kalkışılıyorsa, iktidarlar ülkeyle birlikte kendi kuyularını da kazıyorlar demektir.
Hangi yanından bakarsanız bakın, üniversite özerkliğinin sağlanması, korunması ve sürdürülmesi gerekli kamusal ilkelerin başında gelmeliydi ama olmadı. Bu ilkenin gerekleri sağlanmamış, korunmamış ve sürdürülmemiş olduğuna göre, ülkenin geleceği de endişe verici olmaya devam edecektir.
Ne var ki, toplumdan ve devletten bunları beklerken üniversiteler sadece beklentiyle yetinerek asıl kendilerince yapılması gerekenleri gündeme getirmiyorlarsa ödevlerini onlara anımsatmamak daha da endişe verici sonuçlara davetiye çıkarmaktan farksızdır. Böyle bir edilgenlik ülkeye ve topluma ihanet sayılmaz mı?
Önümüzdeki dönem, üniversite yönetimlerince ve politikacılarca takınılacak tutumların mihenk taşı sayılan rektör seçimlerinin dönemi olacak. Üniversiteler ile devleti yönetenler arasındaki ilişkileri gözlemlemek ve bu konuda gerekli yargılara varmak için son derece kritik bir döneme girmek üzereyiz.
Rektör seçimleri konusunda üniversitelerin hazırlıklı olup olmadıklarına bakılmalı ve seçim denen ama aslında siyasal iktidar sahiplerinin uyguladıkları bir atamaya dönüşen bu süreç şimdiden tartışmaya açılmalıdır. Üniversitelerce yapılmış bir önseçimin sonuçlarını önce iktidarın etkisi altındaki bir YÖK’ün, daha sonra da nasıl davranacağı bilinen bir makamın tercihine sunmak üniversitelerce yapılmış bir seçim sayılır mı?
Yorum Gönder