Bu tutuklu milletvekilleri için kaçıncı yazım?
Doğrusu sayısını ben de unuttum. 12 Haziran’da seçildikleri zaman dokunulmazlık kazanarak demir kapıların açılacağını doğal bir beklenti olarak görenler, 1957 yılında rahmetli Osman Bölükbaşı’nın durumunu anımsatarak bu yargıya varıyordu.
Onlar arasında bulunan ve genel seçimde CHP İstanbul milletvekili adayları arasında yer alan Oktay Ekşi, Ankara’da genç bir gazeteciyken Millet Partisi Genel Başkanı Bölükbaşı’nın hükümete hakaret suçundan tutuklu olarak kaldığı Cebeci Cezaevi’nden elini kolunu sallayarak çıktığını hatırlatmış ve meslektaşı Mustafa Balbay ile Prof.Dr. Mehmet Haberal’ı Silivri’den törenle karşılamak için küçük planlar yapmıştı.
Fena halde yanıldığını daha sonra anlayacaktı Oktay ve tutuklu meslektaşlarımızın yolunu gözleyen bizler.
Zira hesaplarımızı rahmetli Adnan Menderes’in başvekilliği dönemine göre yapmıştık. O kıyasıya, acımasızca eleştirdiğimiz DP döneminde adalet kurumuna yine de saygı duyulduğu için her kürsüye çıkışta Adnan Bey’i yâd eden Recep Bey’in de benzer bir hareketle milli iradeye boyun eğeceğini düşünmüştük.
Oysa köprülerin altından nice sular akmış.
TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek, deneyimli bir hukuk adamı ve parlamenter olarak tutuklu parlamenterlerin salıverilmesini sağlamak amacıyla Meclis’te grubu bulunan 4 parti temsilcisini toplayarak bir çözüm seçeneği üretilmesini sağlamış.
Daha doğrusu onca deneyimine rağmen “sağladığı sanısı”na kapılmış. Tam sevinecek iken “Milli irade mi dediniz? O benim işte!” diyen Tek Adamın engeli karşımıza çıkmış.
Başbakan’ın konuşmalarını hazırladığı ve o doğrultudaki başarısı göz önüne alınarak AKP’den bu dönem Meclis’e getirilen Başdanışman Yalçın Akdoğan, dünkü Zaman gazetesinde yayımlanan açıklamasında Cemil Çiçek’in iyi niyetle bir çalışma başlattığını ancak tutuklu şahısları aday yapan muhalefetin farklı niyetler içinde olabileceğini söyleyerek CHP, MHP ve BDP’nin niyetlerinin adeta falına bakmış.
Belki de istihareye yatarak böyle konuşmuş!
Yalçın Akdoğan’a göre, tutuklu milletvekillerinin özgürlüğe kavuşması için Meclis Başkanı’nın iyi niyet beslemesi, Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu’nun 100’üncü maddesinde değişiklik yapılmasını sağlamak için parti temsilcilerini bir araya getirmiş olması yetmez.
Asıl olan bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yetkili kurullarının ne diyeceğidir! Dahası, o organa başkanlık eden liderin ne tavır alacağı? O da Sayın Erdoğan’ın geçen gün yaptığı açıklama ile belli değil miydi?
Meclis Başkanı’na “sakın bir daha böyle emrivakiler yapma” dercesine üstü kapalı bir uyarma. Ve topu, olayı kangrenleştirmek amacıyla kendi partisinin yetkili kurullarına havale etmek.
Tutuklu parlamenterlerin özgürlüğünü isteyenler!
Duyuyor musunuz?
Siz masum niyetlerle bir mutabakat üstünde anlaşarak o 8 parlamenterin 328 gün sonra (dün itibarıyla) özgür yurttaşlar olarak milli iradenin yegâne tecelli yeri olan Meclisimizde görev yapmaya başlayacaklarını mı sanıyorsunuz?..
Bu devirde bu kararı verebilecek tek yetkili organın, iktidar partisinin ‘politbürosu’ olduğunu asla aklınızdan çıkartmayınız.
Bir ders de kendim için.
Yılların gazetecisi ve on beş yıl TBMM’de dirsek çürütmüş olduğum halde, günümüzde gerçek bir parlamento olduğunu sanarsan, işte böyle fena halde yanılırsın...
Yorum Gönder