Yunanistan’da, kemer sıkma politikalarından yılan, bezen seçmenin bu politikaların uygulayıcısı merkez partileri terk edip Radikal Sol ittifak Syriza’nın etrafında toplanmaya başlaması, Avrupa tarihinde bir kırılma noktası ve iyice kırılganlaşan neoliberal kapitalizmin tekerine bir çomak.
IMF’li ‘Troyka’nın “mali disiplin” gibi fiyakalı bir adla tüm Avrupa’ya kemer sıktırmasına, dibe vurmuş Yunanistan’da seçmenin reddiyesi, birçok ezberi bozacağa benziyor. ‘Siestacı, tembel Yunanlılar’ın önünde sonunda acı ilacı içmeleri bekleniyordu. Hele Türkiye’dekiler, hele Türkiye’dekiler!.. “Biz 2001’de içtik, onlar da içecekler nasılsa” diyorlardı. Sandıktan çıkan isyankâr sonuçlara en çok da bu teslimiyetçi Türk güruh içerliyor. Dahası, “madem acı ilacı içmediniz, sürünün” diye sesli sessiz burunlarından soluyanları her an TV’lerin tartışma programlarında izleyebilirsiniz.
Söz seçmen iradesine geldiğinde mangalda kül bırakmayan liberal tayfa, her nedense Yunanistan seçmeninin iradesine burun kıvırıyor. Başına ne gelecekse gelsin, neoliberal dayatmaya “Oxi (hayır)” diyen seçmene, onun iradesine, ancak saygı duyabilirsiniz, duymalısınız. “Bu onların hayatları ve onların politik tercihleri” demelisiniz. Ama hayır. Bir hazımsızlık, bir karın ağrısı ki sormayın gitsin…
***
Hele AKP’li bakanlar... Babacan, Çağlayan, Şimşek filan öyle mutsuzlar ki... Nasıl mutsuz olmasınlar, kara bulutlar toplandıkça toplanıyor; Avrupa’da hayaletler dolaştıkça, yürekleri körük gibi, uykuları kaçıyor. Çünkü Türkiye ekonomisinin göbeğinden bağlı olduğu dış sermaye, Yunanistan ile ilgili her tatsız haberden etkilenip kaçıyor, kaçmaya devam edecek gibi... Bir haftada, dolar kuru 1.75 TL’de seyrederken 1.85 TL’yi test etti. Avro/dolar paritesi 1.24’lere kadar düştü. Türkiye’nin risk primi (CDS) 4 Mayıs’ta 225’ti, 17 Mayıs Cuma 241’e çıktı. Daha önemlisi, bundan sonrası...
Türkiye’nin hem avuç dolusu para ödeyip hem de pek hoşlaşmadığı S&P, Fitch, Moody’s gibi derecelendirme kuruluşları Yunanistan, İtalya ve İspanya’nın hem ülke hem banka notlarını aşağı indiriyorlar. Bu haberler ekrana düştükçe, borsadaki ve devlet kâğıdındaki sıcak para, sadece Türkiye’ye değil, tüm Avrupa coğrafyasına alternatif arıyor. Gözünü mesela daha az riskli Meksika’ya, Brezilya’ya ya da Güney Afrika’ya çeviriyor. Asya’da Çin, Hindistan, G. Kore daha sakin sular... Oralara kanat çırpıyorlar.
Yunanistan depremi yanı başındaki İtalya’yı, İspanya’yı sarsınca, oralarda riskli kredileri olan bankalar, Türkiye dahil olmak üzere, fonladıkları ülkelerden kredilerini geri çağırmaya başlıyorlar. Türkiye’de, toplamı 310 milyar doları bulan dış borçların üçte ikisi özel sektörün. Koca koca gökdelenler bu borçlarla yükseliyor, THY bu borçlarla ‘hava atıyor’, özelleştirmeden KİT, kamu malı kapanlar, dış kredi ile yaptılar bunu... Yatırım adına ne yapılıyorsa, finansmanı bu kaynaklarla. Yabancılar biliyor ki Avrupa, Türkiye’nin ana ihraç pazarı ve ihracatı geriliyor. Yunanistan, 11 milyon nüfusu, Avro alanındaki yüzde 2’lik payıyla küçük ekonomi olmasına karşın suları bulandırıyor, “kötü örnek oluyor”. Kime? Avrupa üçüncüsü İtalya’ya ve beşincisi İspanya’ya... Oradaki “sokak”, “Yunanistan yaptı, kemer sıkmaya hayır dedi, biz de yapabiliriz” demeye başladı. Oralarda “mali disiplin” cenderesine hayır sesleri yükseldikçe Avrupa’nın dikişleri hepten atıyor. Artık belli ki bu AB, bu Avro alanı kurgusu “sürdürülebilir” değil. Türkiye’ye yansıması mı? Türkiye’den sermaye çıkışı sürüyor, artabilir. Bu, Merkez Bankası’nın faiz rüşvetini arttırma ve rezervden döviz satma müdahalelerine rağmen sürerse, geçmiş ola!...
***
Avro alanı (17) için IMF, 2012’de yüzde 0.3 küçülme tahmin ediyordu. Şimdiden anlaşıldı ki bu iyimser bir beklenti. ‘Avrozon’un küçülmesi, 2012’de toplamda yüzde 1-1.5’i bulabilir. İspanya ve İtalya için yüzde 2’ye yakın daralma öngörüsü, yüzde 3’ü geçebilir. En önemlisi; Türkiye’nin en büyük partneri Almanya için yüzde 1’e yakın büyüme umuluyor, ama evdeki hesap pek çarşıya uymayabilir, büyüme yerine daralma yaşanabilir. İngiltere de Almanya’nın durumunda, aynı oranda küçülme yaşayabilir. Bütün bunlar Türkiye için hiç iyi haberler değil. Daralan AB’ye ihracat biraz daha azalabilir, turist girişi düşebilir. Daralan AB’nin finans sisteminden kaynak akışı azalabilir, yabancı sermaye girişi düşebilir ve bunların belirtileri görülmeye başladı zaten.
Dış kaynak akışının yavaşlaması, AB’den talep azalışı, Türkiye’de çarkların yavaşlaması, işten çıkarmaların başlaması, küçülme demek. Bu duruma bütçenin, kamu maliyesinin ne kadar para dayandıracağı sadece büyük bir soru işareti. Yüzde 4 büyüme hedefi, yoksa IMF’nin öngördüğü gibi yüzde 2’ye mi gerileyecek? İkinci çeyreği yarıladık aslında, ama geriye kalan ikinci devre bakalım ne gösterecek. Yumuşak iniş, bu Yunanistan sarsıntısı ile sert düşüşe yol açacak mı, bekleyip göreceğiz...
Yorum Gönder