PKK’nın neyin peşinde olduğunu anlamaya çalışanlar otuz yıldır aradıkları cevabı bulamıyor.
Başbakan iki gün önce “MİT görevlilerini İmralı’ya ben gönderdim. Gerekirse yine gönderirim” dedi.
Müzakerenin bir şekilde yeniden başlayacağını mı haber veriyor bu sözler?
Eğer öyleyse ve PKK da “terör için terör” yapmıyorsa müzakere ortamını tahrikten ve tahripten korumak durumundadır.
Geçmişte öyle olmadı; Oslo buluşmasının deşifre olmasından sonra terör tırmandırıldı.
Şu anda yeni anayasa yazılıyor.
PKK’ya silâh bıraktıracak çözümler bu süreçte bulunacak ümidi ancak şiddetin hızını kesmesi halinde yaşatılabilir.
Ama olmuyor.
PKK dereyi geçen kurbağanın sırtındaki akrep gibi davranmaktan vazgeçemiyor.
Önceki gün İçişleri Bakanı Şahin, yaz aylarının yükselen terör eylemlerine sahne olacağını söyledi.
Dün Kayseri’den kötü haber geldi:
Pınarbaşı ilçesi Emniyet Müdürlüğü canlı bomba saldırısına hedef olmuştu.
Daha büyük can kaybı olmasını önleyen sebep, intihar saldırısı için yola çıkan teröristlerin, güvenlik kuvvetleri tarafından fark edilip kovalanması idi.
İntihar eylemcilerinin gerçek hedefi neresiydi; bilinmiyor.
Fakat yaz aylarının sıkıntılı geçeceğini tahmin ederek istihbarat yeteneğinin en üst düzeye çıkarılması gerektiğini hatırlatmaya gerek bulunmuyor.
Bu ihtiyacın nedenini PKK ile gerçekleşen Oslo müzakeresi sırasında MİT Başkan Yardımcısı, “Kentleri (patlayıcı) doldurdunuz” diyerek terör örgütü liderlerinden birinin yüzüne vurmuştu.
İktidar, tercihi yapmalıdır; müzakere mi, silâhlı mücadele mi?
Başbakan’ın önceki günkü “MİT’i İmralı’ya ben gönderdim. Gerekirse yine gönderirim” dediğini duyan dikkatli vatandaşlar ister istemez Başbakan Yardımcısı Arınç’ın “Terör örgütü ile pazarlık yapacak şerefsiz değiliz” sözlerini hatırladılar.
Terörle savaşırken unutulmaması gereken önemli bir gerçek var:
Terörle savaşta en kötü karar kararsızlıktır!
Balyozu’un derdi çok!
Balyoz davasının 250’si tutuklu olan 364 sanığı var.
Son zamanlarda bu sanıkların şikâyetleri medyaya çok sık yansımaya başladı.
Davanın Hava Orgeneral Bilgin Balanlı’nın da aralarında bulunduğu 52 sanığı, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanlığı’na başvurarak “Balyoz darbe iddiası”nın da 28 Şubat ve 12 Eylül soruşturmalarında olduğu gibi incelenmesini istediler.
Balyoz darbe iddiasının yargıya intikal etmiş olmasının komisyon incelemesine engel sayılmamasını dilediler.
Davanın avukatları da savunma hakkının mahkeme heyetince ihlâl edildiğinden şikâyetçidir ve bu durum İstanbul Barosu ile mahkemeyi karşı karşıya getirmiştir.
Yargı süreci bütün bu ihtilâfları zamanı gelince çözecek. Doğru ama masum insanların özgürlüklerinden yoksun geçirdikleri günleri kim geri verecek?
Yüzlerce sanık ve avukatları adil bir mahkeme arıyor. Bu çaresizlik görüntüsü yargı adına güven ve itibar kırıcı değil mi?
Siyaset devreye girerek telâfi edilemez haksızlıkların önünü almalıdır.
Kimse “Olmaz öyle şey” diye itiraz etmesin.
Tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılmaması gerektiğine anket yapıp halka sorarak karar veren iktidar, bir zahmet de askerler için yapmaz mı?
Bakarsınız bu defa anketten adalet çıkar!
Yorum Gönder