Bir Hasta Önce Doktoruna Güvenmeli
Sabahat Başaran'ın zorluklarla başlayıp, mutluluğa dönüşen öyküsü
Annesi ve babasından biri olsun, biraz cesaret edebilseydi... Ya da ikisinden biri tüm kalbiyle güvenebilseydi Prof. Dr. Mehmet Haberal'a, Sabahat yedi yaşından beri çektiklerini"gereksiz yere, boşu boşuna" onbir yıl daha çekmeyecekti.
Üstelik, yedi yaşında geçmiş olacaktı tıp tarihine. Haymana'nın Sekili Bağla Köyü'nden Sabahat Başaran yine de geçti tıp tarihine ama... "Gereksiz yere, boşu boşuna onbir yıl daha çektim karın ağrılarımı, kusmalarımı, günde dört beş kez burnumun kanamasını" diyor.
Anne ve babasının Prof. Haberal'a güvenmemelerini bir yandan gönül rahatlığıyla bağışlayamıyor, bir yandan da annesine ve babasına da pek kıyamıyor, onlara toz kondurmak da istemiyor Sabahat.
"O günkü yaptıklarını bugün yapmış olsalardı, anneme de, babama da çok çok kırılırdım ama" diyor. "Bugünlerden o günlere baktığımda şimdi ikisine de hak veriyorum."
Aslında, annesinin de, babasının da ne yaptıklarından değil, ne yapmadıklarından üzülmüş o günlerde Sabahat. "Annem de, babam da, karaciğerinden el kadar bir parça vermediler benim için" diyor. "Canım Haberal Hocam'a da güvenmediler, onu üzdüler de... "
Sonra yine hak veriyor annesine de, babasına da: "Yıl, 1979, o zamanlar. Canım Haberal Hocam'ın dört yıldan beri organ nakli ameliyatları yaptığı duyuluyormuş, biliniyormuş, fakat karaciğer nakli ameliyatı yaptığını bizimkiler de, kimse de duymamış, bilmiyormuş... Canım Haberal Hocam bu ameliyatı nasıl yapacağını tane tane anlatmış bizimkilere. Gel gör ki, bir canlı kişinin karaciğerinden alınacak bir parçanın, hastanın karaciğerine takılacağı bir ameliyat, ilk kez yapılacakmış. Annem, babam cesaret edememişler buna. Önlerinde bir örneği yok çünkü. Onlara da hak vermek gerek... " Aslında onlara ilk hak veren,
"Canım Haberal Hocam" olmuş. "Bir hasta önce doktoruna güvenmeli" demiş. "Sonra da organını, gönül rahatlığıyla, kendi arzusu ve rızasıyla vermeli. Tıpta, zorlama olmaz..."
"Wilson sirozu" imiş Sabahat'ın hastalığının adı. Tek çaresi de, karaciğer nakliymiş.
"Annem ve babam razı olmayınca birlikte yine Haymana'ya, köyümüze gittik" diyor Sabahat. "Fakat Canım Haberal Hocam, bizle bağını kesmedi. Belirli aralıklarla bizi hastaneye çağırdı, kontrolden geçirdi. Taaa ne zaman kadar, biliyor musunuz?" Kendi de sonradan öğrenmiş "taaa o zaman"ı. "1990 yılının Kasım'ıydı... Karaciğerimin 40 günlük ömrü kalmış meğer" diyor Sabahat. "Taa o zamana kadar beklemiş Canım Haberal Hocam."
"Taaa o zaman" dan iki gün önce, "Prof. Haberal seni telefonla arıyor" diye haber göndermiş köyün muhtarı, babasına.
"Sabahat'a uygun bir karaciğer bulundu" müjdesi vermiş Prof. Haberal. "Sabahat'ı alın ve hemen gelin Ankara'ya."
"Babam bu kez de yan çizmeye kalkıştı... Önce köyden Haymana'ya ineceksin, oradan Ankara'ya gideceksin... Ben nereden bir vasıta bulabilirim ki bu köy yerinde?.. "
Prof. Haberal önce babasının vasıta derdine bir çare bulmuş. "Ben şimdi gönderiyorum sana bir vasıta" demiş.
Sabahat Başaran, babası ve annesi, içinde bir doktor ve hemşireyle gelen vasıtayla birkaç saat sonra Ankara'ya getirilmişler.
"Ameliyata alındığım o günün tarihi, 4 Kasım 1990'dı...Tam yedi saat sürmüş ameliyatım..."
Şimdi de kısa kısa notlar verelim Sabahat'ın ameliyat sonrası yaşamından:
• "Ameliyattan sonra 58 günyattım hastanede... "
• "Sağlık güvencem yoktu. Canım Haberal Hocam, hastanenin yanında bir daire kiraladı. Annem ve babamla bir yıl orada kaldık."
•"Canım Haberal Hocam, o bir yılın sonunda hastanede işe aldı beni. Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi'nin Transplantasyon Katı'nda, Hasta Danışmanı- Kat Sekreteri olarak işe başladım."
• "Bir yıl sonra, 26 Eylül 1991 tarihinde evlendim. Sabahat Başaran olan adım, Sabahat Başaran Özdemir oldu."
• "4 Kasım 1993 tarihinde bir oğlum dünyaya geldi. Canım Haberal Hocam oğlumun, üç yıl önce beni ameliyat ettiği aynı tarihte doğduğunu görünce, 'Ogün' adı verdi ona."
• "Ogün Şırnak'ta askerliğini yaptı, şimdi Ankara'nın büyük bir alışveriş merkezinde pizza ustası olarak çalışıyor."
•"Eşim ASKİ'de çalışıyor."
•"Her sabah aynı saatte evden çıkıyoruz, işlerimize gidiyoruz."
•"İşten eve ilk dönen ben oluyorum.
Sabah 8'de işbaşı yaptığım için, öğleden sonra 16'da işten ayrılıyorum, eve dönüyorum."
•"Eşim, oğlum ve ben, mutlu bir yaşam sürdürüyoruz.."
• "Her sabah ve her gece, önce Allah'a şükrediyoruz, sonra Canım Haberal Hocam'a şükrediyoruz, daha sonra da Canım Haberal Hocam için Allah'a dua ediyoruz...
Onu bize yeniden kavuşturması için..."
Mete Akyol/Bütün Dünya
Yorum Gönder