‘Bağımsız’ Danıştay Başkanı başkanlık sistemini seviyor!

Danıştay Başkanı Hüseyin Karakulluk-çu’nun “Başkanlık, sultanlık değil tartışılmalı” dediğini duyunca (Allah sizi inandırsın) elimde olmayarak, kendiliğinden “google”ı açıp bu başkanın nasıl seçildiğini hatırlamak istedim. Konuşmasının devamını daha okumadan, sadece bu cümle ile.. Zira bırakın yüksek yargıyı, daha yeni hakim, avukat olmuş veya hukuk fakültesinden yeni mezun olmuş birinin bile Türkiye’deki mevcut şartlarda “başkanlık sistemi”ni savunması, “bunun sultanlık olmayacağını” söyleyebilmesi mümkün değildir.

Karakullukçu “referandumdan sonra üyeleri Adalet Bakanlığı içinden seçilerek (başındaki Adalet Bakanı ve müsteşar yetmiyormuş gibi) tümüyle siyasallaştırılan HSYK” tarafından seçilmiş. Bir de “Tayyip Erdoğan’ı ceza almaktan kurtaran kararın altında imzası vardı” yazıyor orada.. Bunları okumadan önce onun “19 Mayıs törenleri için Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı” vermesi, arkasından Milli Eğitim Bakanı’nın “bu karar bir garabet” demesi üzerine denge sağlamak için böyle konuştuğunu düşünmüştüm. Meğer başka nedenler de varmış..

BAŞKANLIK SİSTEMİNDE ‘DAHA ÇOK BARAJ’..

Bu sistem nasılsa getirilecek ya şu sıralarda “tartışma oyunu” oynamaktayız.. Mesela Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu da “tartışma”ya şu ilginç sözlerle katılmış; “Başkanlık sisteminde mevcut sistemden daha çok baraj yapılır”.. Demek Milli Eğitim Bakanı katılsa “daha çok okul açılır”, Kadın Bakanı katılsa “kadın cinayetleri durur”, Spor Bakanı katılsa “tüm uluslar arası maç ve yarışları Türkiye kazanır” filan denecek..

Ama Danıştay Bakanı’nın sözleri önemli.. “Bu sistemin siyasi istikrar doğurması, ekonomiye olumlu yansıması, başarılı bir kuvvetler ayırımı gibi avantajları bulunmaktadır” demiş mesela.. Türkiye’de ABD gibi eyalet yapısı, bu eyaletlerin başında neredeyse başkan gücüne ve özgürlüğüne sahip valiler ve çok güçlü ve bağımsız yargı sistemi olmadığına göre seçilecek başkan “mutlak güç” sahibi olacak. Yani “istikrar” dediği şey “her konuda tek ses, tek emir” olacak.. Asıl önemli nokta ise “başkanlık sisteminde başarılı bir kuvvetler ayırımı” avantajı olduğunu söylemesi.

DANIŞTAY BAŞKANI’NA BİR SORU!

Nasıl yani? Bugün “yasama-yürütme-yargı” arasında bir kuvvetler ayırımı kalmadı.. Yargıyı hükümet kontrolündeki HSYK elinde tuttuğu için yargı bağımsızlığından söz edilemiyor.. Yasama-yürütme tek partinin elinde, milletvekilleri de “tek kişi”nin elinde, cumhurbaşkanını da katarsak ortada zaten “tek kuvvet” var..

Bu durumda başkanlık sistemi gelirse nasıl olacak da “başarılı bir kuvvetler ayırımı”na dönüşüverecek? Ben Danıştay Başkanı’nın aksine diyorum ki; ‘ancak başarılı bir kuvvetler ayırımı zaten mevcutsa başkanlık o zaman tartışılabilir, başkanlık geldikten sonra kuvvetler ayırımı gelmez’..

Danıştay Başkanı Karakullukçu lütfen (biraz okumuş, araştırmış, bilgi edinmiş) benim gibi düşünen vatandaşları ve hukukçuları -ki aralarında ülkenin en önde gelen isimleri de var, daha önce başkanlık tartışılırken görüşlerini aktarmışlardı- aydınlatmak üzere sözlerini açıklasın, özellikle bu son noktayı! Çünkü devlet ve millet oyuncak olmadığına göre, kendisinin dediği gibi “Başkanlık bir gelsin de beğenmezseniz değiştirirsiniz” gibi bir şey de olamaz.. Bu nasıl söz hakikaten?
*****

Dalgalar üzerine..

Başbakan Erdoğan “28 Şubat’la ilgili olarak dalgalar halinde, kısa aralıklarla yapılan tutuklamaların ülkeyi boğduğunu, kendilerinin de bundan ciddi şekilde rahatsız olduğunu” söyledi ve hemen ertesi gün AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik çıkarak “Başbakan öyle demek istemedi, aslında şöyle demek istedi” diyerek düzeltme yaptı. Hüseyin Çelik bundan önce de Erdoğan’ın “Tek din” sözünü düzeltmişti ve bu durum dışarıdan hayli garip görünüyor..

Şöyle ki; bir bakanlığın uzmanlık alanına giren konularda bile lafı bakanlardan önce kendisi söyleyen Başbakan’ın “anlaşılmayan” konuşmaları neden şimdi Çelik tarafından düzeltiliyor? Kimse kendi konuşmasının bir başkası tarafından düzeltilmesinden hoşlanmazken Başbakan buna nasıl izin veriyor ve ayrıca neden son zamanlarda bu kadar çok “düzeltilme gereği ortaya çıkan” konuşma yapılıyor? Bir enteresanlık burada.. Diğeri ise böyle durumlarda “ilk söylenene inanma”yı tercih eden insan psikolojisi.. Bende de hep; kim tarafından söylenmiş olursa olsun “ilk söylenen, düzeltme yapılmadan önce vurgulanan” konusunda düşünme alışkanlığım vardır, neticede sıradan insanlar söylemiyor bunları, bu kadar sık dil sürçmesi de olmamalıdır..

YARGI BAĞIMSIZMIŞ GİBİ..

Hükümet tarafından yapılan bu tür açıklamalar aynen MİT soruşturmasında “yargıyla Hükümet’in ters düşmesi” gibi yapay görünüyor insana.. Yargının artık “bağımsız” olmadığı, özellikle referandumdan sonra hemen yapılan HSYK ve yüksek mahkeme değişiklikleriyle “siyasi gücün sözünden çıkamaz” hale geldiği bilinirken sanki “bakın işte biz de rahatsızız, onlar bağımsız” havası vermek için yapılıyor gibi..

Bırakalım bunu, neden sadece 28 Şubat tutuklamaları dalgalar halinde yapılmış gibi konuşuluyor? Yine 28 Şubat’ta (her ne kadar MGK kararı olarak ve demokrasi kesintiye uğramadan yapıldıysa da) ortada somut bir olay var.. Ergenekon diye başlatılıp “keyiflerin istediği her ismi içeri alan ve en kötü şartlarda hapislerde çürüten”, somut bir olayın bile ispatlanamadığı soruşturmanın dalgaları ise yıllarca sürdü, dünyanın tepkilerine rağmen de hala bitmek bilmiyor.

12 Eylül, 27 Nisan ve 28 Şubat’ta mevcut hükümetlere gözle görülür şekilde askeri müdahale olmasına, diğeri ise “hükümeti indireceklerdi” iddialarıyla sürmesine rağmen 12 Eylül sorumluları bile tutuklanmadı.. Sorun “ülkeyi boğmak” ise onlar neden boğmadı da bu boğuyor? Bence insanları asıl bu dev çelişkiler boğuyor!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget