Biliyorsunuz, referandum öncesi yapılan Anayasa değişikliklerinde “BDP-PKK talepleri (özerk bölge, Türklük tanımının değiştirilmesi, ana dilde eğitim ve diğer talepler) yer almadığı için” bozulan BDP normal olarak “Hayır” oyu kullanması beklenirken “referandumu ‘boykot’ ettiğini” açıklamış, bölgede kadrolarıyla “Evet”e destek verdiği orada yaşayanlar tarafından anlatılmış, zaten “boykot” kararı da bilindiği gibi iktidar partisi yararına işlemişti.
BAŞARILI YAPIŞTIRMA
Bu gözle görülür yakınlaşmaya rağmen, Habur olayı gibi ilk bakışta “açılım”a bağlı görünen ama aslında “Öcalan ile ‘yapılacak yeni anayasa için’ anlaşmaya dayanan” ve zaten Türkiye’ye gelen teröristlerin de “liderimiz istediği için geldik” dediği olaylar yaşanırken referandum öncesinde aniden “PKK ile BDP” Meclisteki iki muhalefet partisine; “CHP ile MHP”ye yapıştırılıverdi.
Tamamen iktidarın isteğine göre yürütülen Habur ve benzeri gelişmelere rağmen tepkileri diğer partilere çevirmek için “Muhalefet partileri ile PKK aynı çizgide” sözlerinin tekrar tekrar adeta beyinlere kazınmak istenir gibi söylendiğini duyduk.
Bunun kolayca yapılabilmesinin sebebi Türkiye’de “okumayan, izlemeyen, araştırmayan, irdelemeyen ve bu nedenlerle fazla düşünmeden her duyduğuna inanıveren” büyük kitlelerin olduğunun siyasetçiler tarafından iyi, bilinmesiydi.
TEMİZ SİYASET! NEREDE?
Eğer temiz siyasetin olduğu bir ülke olsaydı burası, seçmen “Bir dakika, ortada hiçbir bağlantı, hiçbir kanıt yokken ve aslında olaylar bunun tam aksini gösterirken bu yakıştırmayı yapmak yakışıksızdır” derdi ama demedi. Referandumdan; “bu yakıştırmayı açıkça yalanlayan, hükümetle bir işbirliğini işaret eden” sonuç çıkmasına rağmen demedi.
HERKES Mİ İNANMALI?
Bu nedenle şimdi aynı yakıştırma, bu kez “Silivri-Kandil ilişkisi” de eklenerek sürdürülüyor. Peki nereden çıktı bu ilişki kimse sormayacak mı, herkesin mi her duyduğuna inanması gerekiyor? Daha önceki “muhalefet partileri-PKK” yapıştırması da yeterli görülmediği, “bütün çetelerle ilişki” suçlaması daha kesin, daha garantili olacağı için mi işe ‘Ergenekon’ da katılıyor?
Bakıyorsunuz önce Başbakan Erdoğan söylemiş, iki gün geçmeden Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış “Derin mekanizmaların kuşattığı iki, hatta üç muhalefet partimiz var” dedikten sonra “Aslında Silivri ile Kandil arasındaki ilişkiden ilk kez rahatsızlık duymadıklarını” belirtmiş. Neye dayanarak, o yok..
Oysa bir ülkede “devlet büyükleri”nin sözleri kesinlikle kanıta dayanmak zorundadır, aynen milletvekillerinin kesinlikle özel yaşamlarına dikkat etmesi, sonradan başkalarını suçlamaması gerektiği gibi..
HANGİ GÜÇLER?
Şimdi vatandaş Egemen Bağış’a “hangi kesin kanıta dayanarak (hangilerini kastettiği de bilinen) üç muhalefet partisini ‘derin güçler tarafından kuşatılmış gösteriyorsunuz” diye sorsa ne cevap verecek? Hatta soruyu bunca yıl geçtikten sonra “hangi derin güçler, kim bunlar, söz ettiğiniz derin gücü kanıtlayan bir yargı kararı mı çıktı” diye sormak bile mümkün...
“Henüz yayımlanmamış kitabı veya bir internet sitesinde yazılan görüşleri nedeniyle Silivri’ye gönderilen gazeteciler, yıllarca suçunu bilmeden mahkumiyet çektirilen ve henüz tek bir tanesi bile hüküm giymemiş çok sayıda insan varken, ayrıca milletvekili olmalarının bu davayı etkilemeyecek olmasına rağmen aday gösterilmelerinin neden suç gibi yansıtıldığını” da sormak mümkün...
AKMERKEZ SALDIRISI!
Dün de yazmıştım, PKK’nın bir yıldır süren ve 15 Haziran’a kadar süreceği de bildirilen eylemsizlik kararına rağmen Akmerkez saldırısı tamamen seçmeni “yeni anayasada istekleri doğrultusunda yapılacak değişiklikleri beklemediklerine, devletle anlaşmadıklarına, devlete karşı aynen eskisi gibi olduklarına” inandırmak için yapılmıştır.
Buna rağmen ve aslında “silah bırakmamış bir terör örgütüyle pazarlığa oturulması”na ilk günden karşı çıkmalarına rağmen kısa süre sonra “muhalefet partileri PKK ile aynı çizgide” söylemleriyle bu partilerin Akmerkez saldırısıyla bile hiç çekinmeden ilişkilendirildiği görülebilir. Toplumun olayları çok dikkatle izlemesi gereken bir dönem yaşıyoruz.
TÜSİAD’a porno suçlaması!
Aynen yukarıdaki tartışmanın devamı TÜSİAD’la ilgili olarak ortaya çıkmış. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Türkiye’nin önemli sanayicilerinden oluşan, en büyük ve güçlü sivil toplum kuruluşu için “Geçmişten bu yana söylediğine sahip çıkmayan, güvenilmez bir kuruluş olmuştur. Sayın Boyner ya da öyle düşünenler iktidara gelirse porno siteleri ya da diğer konularda istediklerini serbest bırakabilirler” demiş.
Başbakan Yardımcısı eğer bir kuruluşu güvenilmez buluyorsa (ki artık ‘güvenilir buldukları’ kuruluş da kalmadı, belki YÖK, ÖSYM, RTÜK, HSYK, YSK filan vardır) bunu söyleyebilir tabiiÖ Ama durup dururken ve ortada hiçbir ilgi yokken koca bir kuruluşu, onlarca iş adamını-kadınını ne hakla ve neye dayanarak porno siteleriyle ilişkilendirebilir?
VERİLECEK MESAJ VAR!
Ayrıca bu iş adamları kendi partisini hep desteklediler, bundan sonra da desteklemeyeceklerini nereden biliyor? (TOBB Başkanı’nın sözleri mi onu endişelendirdi acaba?) İşte bunlar hep seçim için yapılmakta ve burada muhafazakar kesime “Ahlakı, porno sitelerinin yasaklanmasını ancak biz sağlarız” mesajı vermek için de TÜSİAD kullanılmaktadır. Ve sonradan ne söylenirse söylensin bu mesajlar yerine öyle ulaşıyor.
Aynı noktaya döndük; “Temiz toplum, temiz siyaset” ilkesi rafa kaldırılınca ve incelemeden, iyice düşünmeden “her duyduğuna inanan” toplum kesimleri olunca ülke bu hale geliyor!
Yorum Gönder