Seçim Mahkemeleri... - Mustafa Balbay
Pek çok alana yansıyan hukuksuzluk seçim sürecine de damgasını vurmuş görünüyor.
İş bitirici tüccara sormuşlar, iki kere iki kaç eder, diye. “Satın alırken mi
satarken mi” demiş.
Bizde de demokrasinin tarifi partilerin iktidarda olup olmamasına göre değişiyor. Geçmiş dönemlerde de iktidarların demokrasiyi hep kendilerine göre tarif etmelerine tanık olduk ama bu seferki başka. Zira ortada tarif de kalmadı. Anlık duruma göre tarif de değişiyor.
Küçük bir hemşeri derneğinin başkanı seçilirken bile hukuka, kurallara harfiyen uymak gerekir. Seçim bir hukuksal temsilci huzurunda yapılır. Koca ülkenin yeni iktidarının belirlenmesi için yapılacak seçim için süreç işliyor, seçim hukuku kevgire döndü.
***
Başbakan seçim yarışını şu noktaya kadar vardırdı:
- İki kesim yarışıyor: ileri demokrasiyi isteyen ben ve çeteleri isteyen ötekiler!
Bu tanım, küreselleşmenin en vahşi ikilemini dayatanların tanımına benziyor. Onlar da tek kutuplu dünyanın seçeneksiz olduğunu söylerken muhatap ülkeye, “Ya bendensin ya teröristsin” diyorlardı, “seçimini kendin yap”.
Başbakan bu ikilemi yerleştirmeye çalışarak Meclis’e de büyük bir kötülük yapmış oluyor. Bu durumda, kendi mantığıyla yorumlamak gerekirse 12 Haziran’da oluşacak Meclis’te çetelerle aynı çatı altında mı olacak?
Hukuk devleti bir yana kanun devleti bile olamama durumuyla karşı karşıyayız. Zira kanun “kesin hüküm giyene dek herkes suçsuzdur” diyor.
Başbakan ne diyor: “Benim gibi düşündüğünü söylemeyen herkes suçludur.”
Bildiğimiz mahkemelerden öte bir de “seçim mahkemeleri” oluştu. Hukuku yok, kuralı yok, faili yok, iddianamesi yok, yasa maddesi yok...
Yok, yok, yok...
Bir şeyi var!
Kesin hükmü!
Hükmün temyizi de yok.
Bizim tarihimizde böyle seçim süreci yaşanmadı. Dünya tarihinde var mı, bakmak gerekir.
Sanki Türkiye’ye şöyle bir yönetim modeli çizilmiş, o yerleştirilmeye-dayatılmaya çalışılıyor.
İktidarda gücü tartışılmaz bir parti olacak.
Muhalefette iktidara getirilmesi olanaksız bir parti olacak.
Parlamento dışında da ana işlevi Meclis’teki tek muhalefet partisine saldırmak olan küçük, gerektiğinde kullanıma hazır partiler olacak.
Böyle bir demokrasi hangi ülkede var?
***
İktidarın tıkır tıkır işleyen bir medya kolları var.
AKP, kadın kollarına ve gençlik kollarına belki de medya kolları kadar hâkim değildir.
Geçen eylülden sonra hükümetin bir de yargı kolları oluştu. Eskiden de vardı ama, eylülden itibaren daha etkin hale geldi.
AKP’nin devreye giren son kolu ise anket kolları!
Araştırma şirketleri içinde elbet, işini ahlaki ölçütler içinde, kurallara uygun yapan vardır. Ancak pek çok araştırma şirketi sanki anket sonucu açıklamıyor, topluma seçim sonucu dayatıyor.
Sonuç açıklayan şirketler sadece kaç ilde ne kadar denekle çalıştıklarını ilan ediyorlar. Bu yeterli mi? Bu şirketler araştırma parasını nereden buluyor? Şirket sahipleri, demokrasiye çok âşık da, “bizim de demokrasinin yerleşmesinde katkımız olsun” diye mi o harcamayı yapıyor?
Bu belirsizlikler devam ettiği sürece şu soruyu sorma hakkımız yok mu:
Anketler, seçim sonuçlarının delili olarak mı önceden hazır edilip dosyaya konuyor?
Bütün umut, halkın bu oyunu görüp bozmasında...
Yorum Gönder