Özgürlük anıtı - Melih Aşık


Özgürlük anıtı
İfade Özgürlüğü Anıtı, dün mütevazı bir törenle İstanbul Maçka Parkı’nda açıldı… Anıt dediğimiz bir kitabe ve bir kürsüden ibaret. Kitabede İnsan Hakları Beyannamesi’nin ifade özgürlüğüne ilişkin 19. Maddesi yazılı:
“Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar…”
Anıt Gazetecilere Özgürlük Platformu eski dönem Başkanı Oktay Ekşi’nin önerisiyle Şişli Belediyesi tarafından Ferit Özsen’e yaptırılmış. Aslında dün düzenlenen bir tanıtım idi. Açılış Nedim Şener hapisten çıkınca onun tarafından yapılacak…
Anıt kürsü Hyde Park misali serbest kürsü olacak… İsteyen serbestçe çıkıp konuşacak. Bu noktada herkesin aklından geçen soruyu Mustafa Sarıgül yaptığı konuşmada sordu:
“Bu kürsü fikrini duyunca sevindim. Sonra düşündüm, acaba burada konuşanlar, özgürce evlerine dönebilecekler mi?”
TGS Başkanı Ercan İpekçi Türkiye’nin bugün 67 gazeteciyi hapiste tutma utancını yaşadığını kaydetti.
Nedim Şener’le birlikte Ahmet Şık’tan Soner Yalçın’a, Barış Pehlivan’dan Doğan Yurdakul’a pek çok gazeteci sadece gazetecilik yaptığı için hapiste.
İktidarın “Efendim yargıya karışamıyoruz” teraneleri tabii ki hoş ve boş laftan ibaret.
Hapisteki gazeteciler dışarda kalanlara gözdağı modeli oluşturduğu için bu süreç iktidarın işine geliyor. Bunu saklamıyorlar da… İçerdekileri her fırsatta “Ergenekoncu” veya “terörist” diye suçlamaktan geri durmuyorlar. Ayrıca dışardaki gazeteciler ne kadar özgür… Gazeteleri şöyle bir karıştırın, onu da göreceksiniz…
Erdoğan seçim mitinglerinde muhalif partilere “Ergenekoncu” diyor.
Bu ne güzel demokrasi böyle!
AKP ’yi iktidardan “seçimle” indirmek bile suç…
Gülhan Elmas
* Fenerbahçe’nin Teknik Direktörü Aykut Kocaman, insan kalitesi ve spor adamı olarak farkını bir kez daha gösterdi. İstanbul Büyükşehir Belediye maçından sonra basın toplantısına başlarken ilk sözü şu oldu:
“Bugün 1 Mayıs. İşçilerin, çalışanların bayramı.
Kutlu olsun”
Anıta saldırı…
Taksim Cumhuriyet Anıtı geçen 1 Mayıs’ta da benzer soytarılıklara sahne olmuştu.. Anıta tırmananlar 83 yıllık heykellerin üstünde gezinmişlerdi. Bu defa işi daha azıttılar. Atatürk’e BDP bayrağı asmalar, Apo’nun posteriyle yüzünü kapatıp fotoğraf çektirmeler. İyi de törenlerin güvenliğini sağlamakla yükümlü sendika görevlileri neredeydi. Geçen yılki olaylardan ders alınmamış mıydı? Bu ayıp anıta tırmanan soytarıların değil meydanda asayişi sağlamakla görevli kişilerindir.. Güvenliği koordine eden valilik de aynı ölçüde sorumludur.
Taksim’de barış
1 Mayıs günü saat 11:00’e doğru Taksim’deydik. Meydan dolmuştu. Ama Dolmabahçe’den, Tarlabaşı ve Şişli istikametinden gruplar gelmeye devam ediyordu… Biz kimi gazeteci arkadaşlarla Şişli’ye doğru yürüdük. Radyoevi önünde durup sohbete daldık. Bir yandan da Taksim’e doğru yürüyen grupları izliyoruz… Kimisi müzik aletlerini çalarak geçiyor, kimi gülüp oynayarak… 11:30’a doğru Meydanda yer kalmadığı haberi geldi. Grupların gelişi saat 13:00’e kadar sürdü. Bunlar meydana giremedi tabii. Ama ellerindeki pankartlardan rengârenk mesajlarını aldık. Hayvanseverlerin pankartı mesela: “İspanya’da boğa katliamına son…”
Gay ve lezbiyenler:
“Genel ahlaksızız…”
Liselilerin pankartı:
“Asla yalnız yürümeyeceksin…”
Bağımsız Gazeteciler Platformu:
“Biz iyi çocuklar değiliz, krala çıplak deriz…”
Yine liselilerden bir slogan:
“A be ce de e… Şifreci, kopyacı, Akepe…”
Adlarında devrimci, proleter, halkçı, sosyalist gibi sözcükler bulunan ne kadar dernek varsa arkalara atılmıştı… Birisi:
- Sarı sendikacılar bizi arkalara attı, diye yakındı…
Yüz bin rakamını verenlere inanmayınız. Önceki gün Taksim’e 300 – 500 bin kişi yürüdü. Meydanda “Biji” pankartlı Kürtler de vardı, anadilde eğitim isteyen Çerkesler de, komünistler de, Milli Görüşçüler de, Fenerliler de, Galatasaraylılar da… Kimse kimseye sataşmadı. Neden mi? Çünkü herkes derdini dile getirme özgürlüğüne sahipti, herkesin söz hakkı eşitti, devlet provokasyonu ve müdahalesi yoktu. Dolayısıyla demokrasi vardı.
Türkiye’deki dershane sayısı okul sayısını geçmiş.
Böyle bir rekabet ortamında şifre vermeyen dershanelerin işleri kesatlaşır herhalde…
Haldun Ertem
Firari Hizbullahçı’yı Sırplar yakalamış.
Yakalar tabii. Onların Hizbullahçılara diyet borcu yok çünkü.
Fahrettin Fidan

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget