Ankara’nın Ortadoğu Politikası ‘Arap Uyanışı’ ile Engellendi mi? - Erol Manisalı

 Ankara’nın Ortadoğu Politikası ‘Arap Uyanışı’ ile Engellendi mi?

- AKP hükümeti özellikle son 3-4 yıl içinde Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan ve bazı Körfez ülkeleri ile iktisadi, siyasi ve kültürel işbirliğini hem geliştirdi hem de derinleştirerek altyapı girişimleri yürüttü”.
Hükümet Türkiye’deki iş çevrelerini Ortadoğu’ya yöneltti. Ticaret, sermaye hareketleri, inşaat ve turizm alanında ileriye yönelik önemli gelişmeler oldu. Türkiye’nin patronajında, Arap ülkeleri ile bölgesel işbirliğinin altyapısı hazırlanmaya çalışılıyordu.
Başbakan Ortadoğu’yu, bölgenin Avrupa Birliği gibi sunmaya başladı.
- AKP hükümetinin bu tutumu ABD ve AB çevrelerinde genellikle olumlu karşılandı. ABD ve İngiltere, özellikle Ankaranın Bağdat ve Erbille olan yeni yakınlığınıdestekliyorlardı. Buna karşılık Suriye konusunda tereddütleri vardı.
- AKP hükümeti Arap ülkeleri ile gelişen ve derinleşen ilişkilerini, Batıya karşı örtülü bir koz olarak görüyordu. Ortadoğu planlarınızı Ankarasız (ve AKPsiz) yapamazsınız havası, dolaylı olarak yansıtılıyordu. Ben size ne kadar muhtaç isem sizin de bana aynı şekilde ihtiyacınız varmesajları veriliyordu.
Ve Arap uyanışı!..
2010 yılında Sudan’da gelişen ve sonra Tunus, Mısır, Yemen, Bahreyn, Libya, Ürdün ve Suriye’ye yayılan (Arap Uyanışı) ve kargaşası ile Ankara’nın uçan halısı altından çekiliyordu.
- Son 4-5 yıldır Afrika ve Ortadoğu’da işlerini genişleten Türk firmaları Libya, Mısır, Tunus, Sudan ve Suriye’den kaçmaya başladılar. Libya’da 15 milyar doların üzerindeki iş hacmi ve 25.000 Türk apar topar döndüler ve bir daha da kolay kolay gidemeyecekler.
1991 sonrası Kuveyt örneğinde olduğu gibi bizimkilerin yerini yeni işgalci ülkelerin şirketleri alacak. Kısacası AKP hükümetinin;
- hem ABD ve AB’ye karşı örtülü koz olarak kullandığı,
- hem de kendi felsefesi gereği geliştirmeye çalıştığı Arap Ortadoğusu boyutu ve derinliği”, yine ABD ve kimi AB ülkeleri tarafından elinden alınıyordu.
Avrupa’da İngiltere, Fransa ve İtalya’yı özellikle saymak gerekir. Kendi geleneksel nüfuz alanlarında, Türkiye’nin (ve AKP’nin) kendilerine zarar verecek etkiye ulaşmasına izin vermeyeceklerini fiilen gösterdiler. Hem de Türkiye’nin de içinde bulunduğu NATO’yu kullanarak; hem de İzmir NATO karargâhını kullanarak bu operasyonu yürütüyorlar.
Suriye’ye gelince...
Bugün Libya’ya yapılanların yarın Suriye’ye de yapılmayacağını kimse garanti edemez. Bu arada geçen haftaki Die Welt’te Suriye bağlamında ilginç yorumlar yer aldı:
- Suriye’deki Arap uyanışının gerisinde, Arap’tan çok Kürt uyanışı var.
- Suriye’de çıkan (ve çıkarılan) karışıklıklar Suriye Kürtlerine bağımsızlık sağlamaya yönelik.
- Irak’ın kuzeyinde iş çoktan bitirildi.
- İşte bu nedenle Türkiye, Suriye’deki kargaşadan büyük rahatsızlık duyuyor.
- İş sadece Türkiye’de bitmiyor, İran’a kadar da uzatılmak isteniyor, diyerek yorumunu tamamlıyordu.
Almanya’nın, Kürdistan projesine ABD, İngiltere ve Fransa’dan biraz farklı baktığını kabul etmek gerekir. Aynı şey Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki Arap hareketleri için de geçerli. Projenin sonucunda aslan payının ABD, İngiltere ve Fransa arasında paylaşılacağını gördüğü için gelişmelere mesafeli duruyor.
Geçen hafta yapılan MGK toplantısında Suriye’deki gelişmelerin birinci sırada yer almasının gerisinde Die Welt’in yorumu yatıyor.
- Proje Irak’ta çoktan bitirildi.
- Türkiye’de 1980’li yıllardan beri altyapısı hazırlanıyor.
- Ankara tam da Ben Kuzey Irakı iktisadi olarak denetimim altına alıyorumderken, birdenbire Suriye’de olaylar patlak veriyor.
- Hem de Ankara-Şam ilişkileri en sıcak ve olumlu biçimde gelişirken, Ankara hükümetinin ve Şam yönetiminin elindeki kozlar birdenbire ellerinden alınıyor.
Yarın 877 km. uzunluğundaki Türkiye-Suriye hududunda nelerin yaşanacağını kimse tahmin edemiyor. İlk iltica hareketleri başladı bile. Vizeler kalktı, Ankara-Şam hükümetleri ortak toplantı bile yapmıştı, ticaret fırladı, Türk şirketleri Suriye’ye doluştu.. derken birdenbire her şey siyahla beyaz gibi birileri tarafından tersyüz edilmeye başlandı.
El Cezire ve Batı’nın Arap Uyanışı (Arab Aweakining) olarak adlandırdığı kalkışmaların neyin uyanışı olduğu yavaş yavaş daha iyi anlaşılacak.
- Yalnızca bölge ülkeleri arasındaki işbirliği engellenmiyor.
- Ayrıca ülkelerde iç kargaşa, çatışma ortamı ve bölünmeler yaratılıyor.
- Demokrasi mi? Onun sadece sözü ediliyor, uygulanmasını kimse istemiyor; zavallı bölge halklarından başka.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bugüne kadar büyük devletlerin Ortadoğu’ya yönelik operasyonlarına baktığımız zaman, bunların hiçbirinin demokrasi getirmediğini görürüz. Aksine savaş, ölüm ve bölünme getirmişlerdir. Süreç bugün de yürüyor.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget