Başımın üzerinde yağmursuz bir bulut...
Zamanın kum saati akarken Taksim Alanı’nı dolduran yüz binleri düşünüyorum.
Oldum olası mayıs sabahlarını severim. Gündoğumunu ve günbatımını.
İnceden yağan yağmur altında yürümeyi, sevgiyi, tutkuyu, aşkı, insanca yaşamayı...
İnsan düşleriyle çoğalır... Düşüncelerini açıkça söyler...
Düşünceye kelepçe vurulan bir toplumda yaşanır mı?
1 Mayıs’ı iki yıldır Taksim Alanı’nda kutluyoruz...
1979’dan 2010’a değin yasaktı Taksim Alanı’nda 1 Mayıs kutlamaları...
***
Toplum düzeninin giderek yozlaştığı günümüzde, kurnazlık geçerli sayılmaya başlandı. Halkı aldatmak için “hayal tüccarları” projeler üretmeyi marifet saydı.
Din pazarlamacıları, demokrasi ve özgürlük masalları anlatmaya başladı. Eğitim düzeni sizlere ömür...
Tarikat şeyhlerinin dershaneleri, okulları baştacı edildi.
Toplumsal düzende kişi gelişir, birey olur, yurttaşlık bilincine erişir...
Sağın ve solun ne olduğunu kavrar.
Yoksulun daha yoksul, varsılın daha varsıl olduğu Türkiye’de insanlarımız ne önünü görebiliyor ne de arkasını.
***
Karmakarışık duygular içindeyim...
Umutlarımı çoğaltmak, mayıs çiçeklerini toplamak istiyorum.
Kum saati akıp gidiyor...
Akrep ve yelkovan durmuş, kırmızı ışıklı saatler yanıp sönüyor.
O genç ölümler...
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan...
Yıllar hızla akıp geçiyor.
Doğan Öz’ün tiyatro sanatçısı kızı Heval kaç yaşında bugün?
Acılar, hüzünler... Adlarını bile şimdilerde unuttuğumuz Orhan Yavuz ve niceleri...
Hrant Dink’in katili çocuk mahkemesinde yargılanıyor.
Peki devlet içindeki derin yapılanma ortaya çıkarıldı mı?
Bedri Baykam’ı öldürmek amacıyla bıçaklayan saldırganın arkasında hangi derin güçler var?
Toplum neden suskun?
***
Bir karamsarlık yağıyor üstümüze...
Boşvermişlik!
Kara bir bulutun arasından ne zaman sızacak ışık?
Bir gizemin ipucunu arıyorum, tüm askeri darbelere lanet okuyorum; devlet içinde örgütlü çetelerin açığa çıkarılmasını istiyorum.
Aydınlık bir Türkiye...
Demokrasi ve özgürlük...
İnsan haklarına saygı...
Gül dalı güzelliğin, sevginin, aşkın simgesiydi, zeytin dalı barışın...
Dal çıplak ve yalındır...
Üç fidanımızı, üç körpe dalı 20’li yaşlarda darağacına götüren düşünce bugün farklı bir boyutta, Malatya’da Zirve Yayınevi katliamını yapıyor; Uğur’u, Ahmet Taner’i, Hrant’ı, Musa Anter’i öldürüyor...
Yıllar geçiyor...
Umutlarımız tükeniyor...
***
Parasız eğitim isteyen üniversite öğrencilerinin bir yıldır hapiste yattığı, eylem yapan gençlerin terör örgütü üyesi sayıldığı, Türklerin ve Kürtlerin zindanlarda çürütüldüğü bir Türkiye’de hâlâ demokrasi, özgürlük, adalet, eşitlik masalları dinliyoruz.
Taşeronlaşma, işsizlik, yoksulluk...
Çılgın proje...
Askeri vesayete “hayır”, sivil vesayete “evet” öyle mi?
Ben insanca ve onurlu bir yaşam istiyorum...
Tüm faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını, 1 Mayıs 1977 katliamının bilinen faillerinin yakalanıp yargılanmasını istiyorum.
Bunları istemek suçsa, evet ben suç işliyorum!
***
Yoksullar, ezilenler, sömürülenler sözüm size: Dininiz, ırkınız, mezhebiniz, renginiz ne olursa olsun emeğinizi sömürtmeyin, demokratik sınıfsal mücadelenizi sürdürün.
Başınız açık da olsa kapalı da olsa; kiminiz dindar, kiminiz ateist de olsa sınıf bilincine erişin.
Varsıllar gibi örgütlenin, sendikal hak ve özgürlükler için mücadele edin.
Mayınlı topraklar da sizin, yaşadığınız coğrafya da...
Sakın unutmayın!
Yorum Gönder