Gizli Tanık Olmanın Muhteşem Onuru! - Emin Çölaşan
SEVGİLİ okuyucularım, Silivri mahkemelerinde görülen ilginç davalardan biri, Erzincan olaylarına ilişkin. Osman Şanal isimli Erzurum savcısı tarafından makamı basılan Erzincan eski Başsavcısı İlhan Cihaner bu nedenle tutuklandı, uzun süre cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildi.
İş öyle büyütüldü ki, aynı davada bazı komutanlarla birlikte MİT Erzincan Bölge müdürü ile öteki MİT personeli bile tutuklandı. Bir ara 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk‘in üzerine gidip onu da tutuklamaya kalkıştılar, ancak o kadarını başaramadılar.
İddialara göre 3. Ordu bölgesinde seminerler yapılmış, AKP‘ye karşı darbe planları hazırlanmıştı.
Yine iddialara göre Başsavcı Cihaner bu işin yargıdaki başı olarak görev yapıyor, bölgedeki cemaatleri izliyor, onların telefonlarını dinliyordu!
İddialarına göre, bu yapılanlar, Balyoz Planı’nın parçasıydı!
Şimdi Silivri’de görülmekte olan AKP ve Fethullah Gülen’i bitirme davasında, ortaya bir gizli tanık çıktı.
Kod adı “Efe” olan gizli tanık mahkemede bildiklerini anlatıyor. Özellikle halen tutuklu olan Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek‘le birlikte İlhan Cihaner‘i suçluyor. Sözleri şöyle:
“Balyoz Planı’nda adı geçen Dursun Çiçek Erzincan’a geldi. Orada Cihaner’le birlikte 3. Ordu Komutanlığı’nda yapılan gizli toplantılara katıldı.”
Dursun Albay’ım ömrü boyunca Erzincan’a adım atmadığı, daha önce belgelerle kanıtlanmıştı. MİT bu konuda mahkemenin sorusu üzerine yazılı yanıt gönderdi, ellerinde Dursun Çiçek’in herhangi bir tarihte Erzincan2a gitmiş olduğuna ilişkin bir kayıt, bilgi ve belge olmadığını bildirdi.
Sonra yapılan araştırmalarda ilginç bir gerçek ortaya çıktı:
Evet, Erzincan’a gidip otelde kalmış olan bir Dursun Çiçek vardı. Ancak o vatandaşımız subay değil inşaatçıydı ve oraya inşaat işleri için gidip geliyordu. Zaten telefonu da uzun süre dinlenmiş, şifreli konuşmaları açığa çıkmıştı!
Telefonda “Malzemeleri getirin, tuğlalar gelmedi, demiri işlemeye başlayın” gibi şifreli sözler dinlemeye takılmış, sonra bu konuşmaların bu inşaatçıya ait olduğu ortaya çıkmıştı.
Dursun Çiçek’in kızı İrem Çiçek babasının olayını kitap yaptı ve bu komediyi belgelerle anlattı.
Şimdi Silivri mahkemesinde bir gizli tanık Efe dinleniyor. Bu şahıs kimliğinin ortaya çıkmasını istemedi. Salon boşaltıldı ve sadece avukatların ve ilgili sanıkların bulunduğu celsede ifade verip önüne geleni suçlamaya başladı.
Özetle dedi ki “Evet, bu darbe toplantıları askeriyede yapılmıştır. Ben katılmadım ama katılan albaylardan duydum.”
Şimdi burada “Efe” kod adını kullanan bu gizli tanığın mahkemede söyledikleri üzerinde falan duracak değilim. bunlar medyada yarım yamalak yer alıyor ve bizler de öğrenme fırsatı buluyoruz.
Biliyorsunuz, gizli tanıkların isimlerini açıklamak yasak. Bu isimlerin gazetelerde yayınlanması gizli tanığın kimliğinin açıklanması suç.
Ben burada konunun başka bir, ama bence çok önemli bir boyutu üzerinde durmak istiyorum.
Onur boyutu.
Dünkü gazetelerde, özellikle AKP’nin sözcüsü olan Sabah ve Zaman gazetelerinde ilginç bir haber vardı:
Gizli tanık Efe öyle sıradan biri değil, Erzincan veya yakın çevresinde Cumhuriyet Savcısı imiş!
Kimliğini ben şahsen tahmin ediyorum ama yazmak yasak.
Şimdi gelelim ana konumuza! Savcı Bey, sen devletin Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan birisin.Herhalde belli konularda çok da duyarlısın! Darbeye karşı çıkıyorsun. Erzincan’da bu konuda atılmış olan adımları (!) mahkemede tek tek anlatıyor ve belli insanları suçluyorsun.
İyi de kardeşim, GİZLİ TANIK olmak bir Cumhuriyet Savcısına yakışır mı?,Sen mert adamsan, yürekli ve onurlu adamsan, gizli değil açık tanık olarak, isminle cisminle çıkarsın mahkemenin huzuruna ve bütün bildiklerini aslanlar gibi anlatırsın.
Bu devlette, başında “Cumhuriyet” sözcüğü olan tek meslek savcılıktır.
Bu ülkede Cumhuriyet valisi, Cumhuriyet kaymakamı, Cumhuriyet hakimi, Cumhuriyet Genelkurmay Başkanı yoktur.
Sadece ve sadece Cumhuriyet savcısı vardır. Savcılık böylesine saygın ve önemli bir iştir.
Bir Cumhuriyet savcısına yakışır mı gizli tanık olmak?
Korktuğun şey can güvenliğin ise, devlet seni korur.
AKP‘nin HSYK‘sı senin atamanı istediğin en güvenli yere yapar, seni krallar gibi yaşatır. Belki yapmıştır bile!
Arkanda iktidarın gücü var. Eğer meslekten ayrıldıysan, sana en güzel işleri bulurlar, iyi para kazandırırlar. Belki bulmuşlardır bile!
Daha ne korkuyorsun savcı bey?
Cumhuriyet’in sayın savcısı!
Çık ortaya. “Ben gizli olmaktan vazgeçtim” de ve bildiklerini açık kimliğinle hem mahkemede, hem de kamuoyu önünde anlat.
Böylesi daha onurlu olmaz mı?
PKK itirafçıları bile artık birer bire gizli tanık oluyor. Onlarla aynı konumda olmak sana yakışıyor mu savcı bey!
Ayıptır muhterem, kendini bu yakışıksız durumdan kurtar.
Hiç değilse “Cumhuriyet Savcısı” unvanına leke sürme.
ABDULLAH BEY KASETLERE KARŞI!
GEÇENLERDE burada bir yazı yazmış. Bay Abdullah Gül‘ün kaset rezaleti için neden görüş açıklamadığını, ağırlık koymadığını sormuştum. 21 Mayıs 2011 tarihli yazımda aynen şöyle demiştim:
“Bütün bunlar olurken Çankaya’da oturan şahıs ne yapıyor? Bu pislik, bu iğrençlik karşısında ağzını açıp bir tek şey söylediğini duydunuz mu? Bu pisliğin derhal durdurulması için kendi mensubu olduğu iktidara ve onun hükümetine uyarıda bulundu mu?”
Yazımı şöyle bitirmiştim:
“Beyefendi, AKP’nin Cumhurbaşkanı olmayı bıraksanız artık. Milletin Cumhurbaşkanı olmaya, tarafsız davranmaya, yitirdiğiniz güveni biraz olsun kazanmaya çalışsanız.”
Bu beyefendi önceki gün beş ülkenin büyükelçisini kabul etmiş ve protokol töreni sonrasında gazetecilerin kendisine soru sorması üzerine şöyle demiş:
“Bu tip şantajlar hem çok çirkin, hem çok tehlikeli. Bugün buna olur, yarın başkasına olur. Bu konularda gayet ilkeli durmak gerekir. Savcılar ve yargıyla ilgili kurumların olayı titizlikle takip etmesi ve bu işleri organize edenleri ortaya çıkarması gerekir.”
Valla bravo yani! Sokaktaki, hiçbir gücü ve yetkisi olmayan sıradan vatandaş ne diyorsa, Bay Abdullah Gül de aynı şeyleri söylüyor. Hem de kendiliğinden değil, bir soru üzerine! Bunları herkes söylüyor kardeşim! Ancak bu olay çok ciddidir, devletin tepesindeki şahsın öyle yuvarlak laflarıyla geçiştirilmesi mümkün değildir.
Orada, o makamda oturan şahıs elinde inanılmaz yetkiler var. Örneğin emrindeki Devlet Denetleme Kurulu var. Bu kurul devlette ve özel kesimde her türlü olay, duyum, bilgi ve belgeyi araştırma, soruşturma, rapor düzenleme yetkisine sahip. Sadece yargı yetkisi yok. Niçin orasını harekete geçirmiyor? Niçin mensup olduğu iktidarı uyarmıyor, bu rezaleti sorun yapmıyor?
Çıksın ortaya, kullansın bütün yetkilerini ve koysun bütün ağırlığını. Bir ülkede patlak veren rezillikler ve siyasi skandallar, böyle göstermelik birkaç cümle ile geçiştirilmez.
Merak ediyorum, yakında bazı AKP’lilerin kasetleri piyasaya sürülürse, yine aynı duyarsızlığı mı sergileyecek?
Yorum Gönder