Foklara üzülmek… - Hasan Pulur

Siz, hiç 810 günün kaç gün ettiğini hesapladınız mı? Saçma bir laf, oysa doğrusu şöyle olmalı:
“Siz, hiç 810 günün mahpuslukta kaç gün ettiğini hesapladınız mı?”
Ya da “hücrede tek başına 86 günün kaç gün ettiğini düşündünüz mü?”
Hangi günlerdir bunlar?
Bu günler gazeteci Mustafa Balbay’ın hapishane ve hücre günleridir.
Bu yazıyı okurken birer gün daha ekleyin.
* * *
Mustafa Balbay Silivri tutuklusudur, Ergenekon sanığıdır, karar beklemektedir.
Müzikte ya da filmlerde kullanılan bir deyim vardır: “İkileme” veya “üçleme”, aynı konuyu anlatmak, tanıtmak, benzerlik…
Mustafa Balbay’ın da “Silivri üçlemesi” vardır.
Bunları içerdeyken yazmıştır, birinci kitabının adı “Silivri Toplama Kampı” ikinci “Düşünüyorum, O Halde Sanığım”, üçüncüsü ise “Demokrasi Tanrısı-Zulümdar” (x)
Nerede insan varsa, orada mutlaka mizah vardır, yergi vardır, hiciv vardır, hepsinin yaratıcısı da hayaldir.
“Düşünüyorum, O Halde Sanığım” kitabındaki “Foklar” mizah gücünü gösterir.
* * *
O günkü duruşmada, hâkim, hiç beklemediği bir anda söz verir:
“Talep ve beyanda bulunmak isteyen var mı?”
Vardı kaç zamandır, bunu bekliyordu, neler söyleyeceğini “su gibi” ezberlemişti.
Önce polislerin peşin hükümlü olduklarını söyleyecekti:
“Beni evden alıp emniyete götürürlerken, polis, çevrene iyi bak, bu manzarayı 10 yıl görmeyeceksin!” dedi.
Sonra savcıya döndü, ona da söyleyecekleri vardı.
Amcası örgüt lideriydi, babasıyla kendisi örgüt üyesi. (!!!) Öyle suçlanıyorlardı.
Hiç olacak iş mi?
* * *
Göz ucuyla savcılara baktı, bir başka konuyla ilgileniyorlardı.
Olsun o da hâkime derdini anlatırdı.
Derdini anlatırken hâkimlere baktı, dinler görünüyorlar ama, dinledikleri yok… Başka bir konuyla ilgilenmişlerdi.
O halde ne yapmalıydı?
Konuşmasına devam etti:
“Efendim fokların durumuna çok üzülüyorum.
Geceleri gözüme uyku girmiyor.
Bu buzullar neden eriyor?
Mevsimlerin ters dönmesi nedendir?”
Sanık arkadaşlar el, kol, kaş, göz işaretiyle:
“Deli misin, neler söylüyorsun?” diyorlardı.
Lafını bitirdi, duruşma ertelendi.
Dışarı çıkarken, babası çıkıştı:
“Öyle konuşulur mu?”
Kimdi bu foklara üzülen?
* * *
Mustafa Balbay anlatır:
“Serdar üniversitede öğrenciydi, İstanbul’da yaşamanın ve okumanın tadına varmıştı. Amcası birkaç kez bankaya gitmesini, para havale etmesini istemişti. Kırmamış, yerine getirmişti. Meğer amca takipteymiş. Amcaya operasyon, onun evine de, o gün evde memleketten gelen babası varmış. Polisler bakmışlar, evde hesapta olmayan biri var.
- Sen kimsin?
- Babasıyım… Memleketten yeni geldim.
- Amirim babası da evde, alalım mı?
- Alın, belki bir şey çıkar…
Baba yıllar önce hüküm giymiş, cezasını çekmiş, oğlunu ziyarete geldiğini anlatmaya çalışmış, başaramamış. Baba oğul yatıyor, aynı koğuşta, avukatları umutlu. Birkaç duruşma sonra tahliye olabilir, diyorlar. Tutuklanalı 2 yıl olmuş, 6 ayda bir mahkeme…”
Yazının başında da söyledik:
“Mizahın sınırı yoktur” dedik.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget