‘KADER’; ölçülendirme, ilkelere bağlama demektir. Kur’an kader kelimesini hep bu anlamda kullanır. Elimizdeki geleneksel akait kitaplarındaki kader anlayışının Kur’an’daki kader kavramıyla bir ilgisi yoktur. Geleneksel kitaplarda
asırlardır taşınan ve bizlere öğretilen kader, sürüleşmiş bir toplum yaratmak isteyen saltanat odaklarının kitleyi uyuşturmak için oluşturdukları Kur’an dışı bir anlayıştır. Bu anlayışla Müslüman kitlelerin getirilmek istendiği yerin
ne olduğunu, İslam’ın temel kabulleri gibi benimsettirilen ‘ilkeler’den seçtiğimiz şu birkaç örnek çok iyi göstermektedir:
1. Devlet başkanı, ahlaksızlık da zulüm de işlese azledilemez.
2. Dünya, müminin cehennemi, kâfirin cennetidir.
3. Her insanın cennetlik veya cehennemlik olacağı, varlıklar âlemi yaratılmadan çok önce belirlenmiştir.
4. Allah dilediğini zengin eder, dilediğini fakir bırakır.
İnanç manifestosunun içine sokulan bu Kur’an dışı hezeyanların tümü Emevî yalanıdır. Bu noktaya getirilmiş kitlelerin yarınlara ümitle bakabilmelerinin biricik koşulu, ‘gelecek bir kurtarıcımehdî’ beklemek yahut da despotların merhametine sığınmaktır. Çünkü bu kitlelerin ‘gerekeni yapma’ azim ve iradeleri felce uğratılmıştır; onlar ancak göklerden gelecek olanı veya despotların lütfunu bekleyebilirler. Kur’an’da, bu şekliyle bir kader kavramı olmadığı gibi, ‘kadere iman’ diye bir tabir de yoktur. Bu gerçeği Türk halkına ilk kez duyuran, İslam ilahiyatının dahi bilgini Prof. Dr. Hüseyin Atay oldu.
1960 yılında yayınlanan ‘Kur’an’da İman Esasları’ adlı doktora tezi bu konuyu işlemektedir. Prof. Atay bu tezi yüzünden, Ehlisünnet akîdesini bozmakla suçlandı. Oysaki Türk kitlelerden saklanan bu gerçek, Hüseyin Atay’dan
asırlarca önce yaşamış İslam ilahiyat bilginlerince de dile getirilmiştir ama üstü örtülmüştür. Ehlisünnet inancının temel kitaplarından bazılarını yazmış bulunan ünlü Matürîdî kelamcısı Ebu’l-Mu’în en-Nesefî (ölm. 508/1115), Tabsıratü’l-Edille adlı eserinde, kader konusunda Hüseyin Atay’ın söylediğinin aynısını söylüyor. Atay’dan 850 yıl önce. Nesefî, anılan eserinde imanın şartları konusunda şöyle diyor:
“İman esaslarına gelince, bunlar 5 tanedir:
1. Allah’a,
2. Meleklere,
3. Kitaplara,
4. Peygamberlere,
5. Âhirete iman.
Aynen bunun gibi ibadetler de 5’e ayrılır...” Nesefî burada iki Kur’andışılığı aynı anda düzeltmiştir:
1. Kur’an’ın gösterdiği iman esasları içinde kadere iman diye bir şey yoktur,
2. Geleneksel kabullerin ‘İslam’ın Şartları’ diye öne çıkardığı beş kavram, İslam’ın şartı değil, İslam’daki temel ibadetlerdir. İslam’ın şartları Kur’an’ın bütün hükümleridir. Kader sözcüğü, Kur’an’da 11 yerde geçmekte ve tümünde de
‘ölçü’ anlamında kullanılmaktadır. Türkçedeki ‘miktar’ sözcüğü de ölçü anlamındadır ve kader kökündendir. Allah her şeyi bir ölçüye göre yapıp yönetmektedir. Platon’un güzel deyimiyle “Tanrı hep geometri kullanmaktadır.” Her
şeyin hazinesi onun katındadır ve O, o hazineden her şeyi belli bir ölçü içinde indirmektedir. (Hicr, 21) Gökten su ölçüyle iner (Müminûn, 18; Zühruf, 11); inen suyun yeryüzündeki dağılımı bile ölçüyledir. (Ra’d, 17) Topraktan
pınarlar fışkırması, fışkıran suların birleşmeleri yine belli bir ölçüye göredir. (Kamer, 12) Tüm bu ölçüye bağlılıklar, kader kelimesi veya türevleri kullanılarak ifade edilmiştir. Ve bu ifadelerle önümüze konan kader kavramının
temel amacı, insanın fiillerinin belirlenmiş olduğunu değil, varlık ve oluşta rastlantının bulunmadığını göstermektir.
Kur’an, kader kavramıyla, ‘sünnetullah’ da denen tabiat kanunlarını kastetmektedir. Kur’an bunu açıkça ve defalarca ifade etmiştir. Doğa kanunlarının yani kaderin değişmezliğinin insanın fiilleriyle, iradesi ve özgürlüğü ile bir ilgisi yoktur. Oradaki değişmezlik, varlık kanunlarının Yaratıcı tarafından koyulmasıdır; insan fiillerinin Yaratıcı tarafından önceden belirlenmesi değildir.
Allah’ın bilmesi, O’nun tanrılığının bir gereği olduğu gibi, sonuçları belirlememesi de tanrılığının bir gereğidir. Fiillerimizin sonuçlarını bilmekle kalmayıp aynı zamanda belirlerse bu bizi sorumlu tutmamasını gerektirir. Hem belirler hem
sorumlu tutarsa bu zulüm olur. Oysaki Allah zulümden arınmıştır.
Yaşar Nuri Öztürk/Yurt Gazetesi
Yorum Gönder