Geçenlerde yazdık, Birinci Cihan Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nu yöneten üç kişinin en kudretlisi Enver Paşa’ya, bir sorun çıkarsa yaveri itiraz edermiş:
“-Paşa hazretleri, bu emriniz kanuna uygun değil!”
Enver Paşa sinirlenirmiş:
“-Yok kanun, yap kanun!”
Elbette bugün milli iradenin seçtiği Meclis çoğunluğunu, Enver Paşa’nın iradesiyle bir tutmanın uygun bir yanı yok ama, biçim benzerliği yok mu?
Şike konusu uygun değil.
O halde kanunu değiştirelim.
Savcılar MİT görevlilerini ifadeye çağırdılar.
O halde kanunu değiştirelim, Başbakan’ın müsaadesi olmadan savcılar MİT’çileri ifadeye çağıramasın...
* * *
Profesör Mehmet Haberal’ın annesi ölüm döşeğinde, izin veremiyoruz, kanun uygun değil...
O halde kanunu değiştirelim, yakınları ölüm döşeğinde olanlar, bir kere gidip, son defa görsünler.
Milletin seçtiği milletvekilleri kaç aydır tutuklu yatıyorlar...
Bir konuşalım bakalım, anlaşırsak çıkarlar, kanunu değiştirelim!
* * *
Tabii bu örneklerle “Enver Paşa”nın “Yok kanun, yap kanun!” demesinin benzerliği yok ama, bugün de kanun çıkartmak için “Tayyip Bey”in rızası gerekmiyor mu?
O “evet” demezse hangi kanun çıkabilir ki!
* * *
Biliyorsunuz, bazılarına göre gazeteciler “baş belası”dır.
Başta siyasetçiler, sinemacılar, şarkıcılar hemen herkes onlardan şikâyetçidirler.
En çok da “söylenmemiş” lafları yazmalarından...
“-Ben öyle dememiştim!”
“-Kendisi uydurmuş!”
“-Mahkemeye vereceğim!”
Gazetecinin elinde kayıt bandı var, bazılarının da görüntülü kayıtları...
Ama buna rağmen “Gazeteci uyduruyor” lekesinden kendisini kurtaramaz.
* * *
Lakin şeytan bazılarının ayağına öyle dolaşır ki!
Hem de ne dolanma!
İshak Alaton namında bir işadamı vardır, bazı çevreler ona “İkinci cumhuriyetçi” sıfatını takmışlardı.
Bir ara Zonguldak kömür ocaklarını suyla doldurup “somon balığı yetiştirmek” gibi bir görüşü vardı...
Çünkü maden ocakları kâr etmiyordu.
* * *
Biliyorsunuz son günlerin en çok ses getiren konusu “28 Şubat” anıları, meğer, o gün neler yapılmış, neler...
İshak Alaton da Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan söyleşide TÜSİAD’ın marifetini anlatmış:
“-TÜSİAD üyesi işadamları 28 Şubat’ta muhtıra verildikten sonra Ankara’ya gidip askere saygılarını ilettiler. Hiç vakit kaybetmediler. Bunu yaşadık, utanç verici bir olay.”
Ahmet Hakan kuşkulanmış; TÜSİAD’ın Refah Partisi iktidarından hoşlaşmadığını, askeri baskılar karşısında rahatsızlık duymadığını, o dönem demokratik bir tutum takınmadığını biliyormuş ama “Bu kadarına da pes!” demiş...
* * *
Dönemin TÜSİAD yöneticilerinden Bülent Eczacıbaşı ile görüşmüş, sormuş:
“Var mı böyle bir durum? Gerçekten de gittiniz mi Ankara’ya? Saygılarınızı ilettiniz mi?”
Eczacıbaşı’nın cevabını Ahmet Hakan “Hürriyet”teki köşesinde yazdı, Eczacıbaşı demiş ki:
“Sözünü ettiğiniz röportajı okuduktan sonra İshak Alaton’u aradım. Neden aradığını biliyorum, bana sitem edeceksin, dedi. Ben de kendisine böyle bir şey oldu mu İshak Bey, diye sordum. Kendisi bana, röportajda öyle söyledim ama, bu bir dil sürçmesiydi, dedi. Hatta kendisi adına bunu yalanlayabileceğini söyledi.”
Dili sürçmüş...
Şuna yalan desene...
Yorum Gönder