Kısaltarak sizinle de paylaşıyorum izninizle, parantez içinde eklemelerim var.
***
Annem bir gün bana “Bari seni erkek doğursaymışım” dedi...
Bunu söylerken kimseye muhtaç olmadan, kendi ayaklarım üzerinde durabilmemi kastettiğini bildiğimden mesele etmedim.
Fakat ben anneme muhtaçtım, hâlâ da öyleyim. Kendi başıma buyrukluğumun annem için endişe kaynağı olduğunun farkındaydım elbette. Annemin doğumu 1928. “Onuncu yıl” kuşağı yani. Cumhuriyet’in ilerleme fikrinin en güçlü olduğu dönemin kadını. Yeni rejimin kadınlara sağladığı imkânların hepsinden sonuna kadar yararlanmış annem.
(Ekliyorum: Çok dindar bir aileden gelmesine rağmen üç teyzem gibi üniversiteye gitmiş, babamla flört edip evlenmiş, çalışmış, emekli bir öğretim görevlisiydi annem.)
Annemin kuşağı kentli kadınların kızları 50’lerde ve 60’larda doğdular. “Türk Modernleşme Sürecinde Anneler ve Kızları”... Aksu Bora’nın bu başlığı taşıyan araştırması Pazartesi Dergisi’nde gözüme çarptı. Şu tespite katılıyorum: Anneminkine denk düşen birinci kuşak Cumhuriyet kadınları, devlet eliyle modernleşmeyi yaşadılar. Bu kadınların kızları olabilecek yaştaki kadınlar ise piyasanın modernleşmesi etkisinde kaldılar...
İlk kuşaktan kadınlar için bağımsızlık, negatif içerimleri daha fazla olan bir kavram. İkinci kuşak için öne çıkan ise istediğini yapabilme, özetle kendi hayatını denetleyebilme.
(Böyle demişim 1999’da... Bugünün Türkiye’sini yönetenlerin dindar nesil yetiştirme projesi henüz ortada yok!)
...........
13 yıl önceki yazıdan devamla:
Sevgi rüşvetlerine dönüştürülmüş tek günler... Tüketim toplumunun annelere armağanı bu mu? Kaldı ki, anne sevgisine tartışmasız yüklenen kutsallıklar da tedirgin edici. Bir Arap atasözü diyor ki, “Tanrı her an, her yerde olamayacağı için anneleri yaratmış”...
Kadınları annelik kimliğinin sınırlarına hapsediyorsa, ben korkarım o çok fedakâr annelerden. Saçını süpürge edenler gün gelip çocuğunu bununla yüzlediğinde kimse şaşırmasın. Mutsuz anne-çocuk ilişkilerinde suçlu neden hep ikinciler olsun? Anneliğin en büyük ödül olduğunu söylüyor kitaplar, benim için kesinlikle öyle, ama belki herkes için değildir. Sevgi herkesin uzanabileceği yerde, ama kimbilir hangi nedenlerle kolunu uzatamayan da çıkabilir.
Anneme bu Anneler Günü’nde verdiğim armağan ikimiz için de çok özeldi. Elimde olmayan sebeplerle bu kadar geciktiği için ondan özür diliyorum. Annem, Anneler Günü’nü bu yıl ilk kez anneanne olarak kutluyor.
Annem torununun erkek olacağını öğrendiğinde, “Bari kız olsaydı” demedi.
Anne seni seviyorum.
.............
(Yazı böyle bitiyor. Annemin yokluğunda tek tesellimiz, bugün bazı olan bitenleri görmeyişi...
Onu ve Cumhuriyet’in ilk kuşak kadınlarını çok özlüyoruz. “Zamanın ruhu” dedikleri, ne olursa olsun o ilk kuşak Cumhuriyet kadınlarının aktardığı ruh ölmeyecek.
Çünkü yaşatıyoruz...)
Yorum Gönder