Kimse onları zorlamadı.
Zorunlu tutmadı.
Kimse onları otobüslerle, minibüslerle, traktörlerle miting alanına taşımadı.
Kimseden para almadılar.
Şeker, nohut, makarna, kömür almadılar.
Üstelik yol paralarını ve yemek paralarını da kısıtlı bütçelerinden kendileri harcadı.
İşçilerin yanında öğretmen, öğrenci, doktor, mühendis, esnaf, köylü de vardı.
Aralarında işsiz güçsüz, evsiz barksız olanlar da vardı.
Öğretmenler, doktorlar direniş yapa yapa, yürüyüş yapa yapa, ustası olmuşlardı mitinglerin…
Deneyimliydiler.
Uzmandılar.
Ne söyleyeceklerini, nasıl slogan atacaklarını çok iyi biliyorlardı.
Çocukları, eşleri ile gelmişlerdi.
Bazılarının kucağında bebeleri vardı.
Bebelerin ellerinde bayraklar…
Ama kürsülerde Türk Bayrağı yoktu. Kürtçe bildiriler okunuyordu. Onlar meydanlardaki halkın dilinden konuşmuyorlardı.
Ama meydandaki halk Kürd’üyle, Türk’üyle, Çerkez’iyle, Alevisiyle, Sünnisiyle kol kola girmiş “Gün gelecek AKP Halka hesap verecek” diye bağırıyordu.
Yani tertip komitesi ve kürsü ayrı dilden, halk ayrı dilden konuşuyordu.
Hele hele, Ankara’da iki sendika vardı ki “işçi sendikası” demeye bin tanık ister…
Çalışanını, emekçisini bir yana atmış, işverenine, patronuna, bakanına teslim etmişti kürsüyü. İşçilerin adına bakan konuşuyordu kürsüde.
Bu uygulama bir ilk ve bir kara leke olarak geçti tarihe… Çocuklarından, torunlarından utanırlar mı gelecekte acaba? Bu arada polise şikâyet edip meslektaşlarını alanlara sokmayan sendikacılara ne demeli?
1 Mayıs 2012 kutlamasından söz ettiğimizi anlamışsınızdır herhalde.
Akın akın insanlar geliyordu alanlara.
Sokak aralarından, caddelerden…
Sular gibi… Seller gibi…
Denize ulaşmak isteyen ırmaklar, nehirler gibi…
İktidarın, sarı sendika ağalarının sendikaları bölme, parçalama, engelleme çabalarına karşın emekçiler yine de Türkiye’nin kötü gidişini, bozuk düzenini protesto etmek için meydanları doldurdular.
1 Mayıs 2011 milat oldu… Başlangıç oldu… Şimdi sırada 19 Mayıs var…
Aynı zamanda Mayıs, Deniz’lerin, üç fidanın haksız hukuksuz bir yargılama sonucunda ve “Anayasayı tebdil, tağyir suçu”ndan katledildiği aydır. Anayasa nasıl “tebdil tağyir edilirmiş” bunun örneğini canlı bir şekilde AKP iktidarında görüyoruz.
İşte bu nedenlerle diyoruz ki Deniz’lere layık bir dirençle 19 Mayıs da 1 Mayıs gibi tüm halkın katılımıyla coşku içinde kutlanacak… Kutlanmalıdır…
Yasaklasalar da yasalar çıkarsalar da…
Diriliş günü olacak… Gençler Deniz’lerden vatan nöbetini devralacaklar…
Eminiz bundan.
Güveniyoruz Atatürk’ün gençlerine ve halkımıza.
1 Mayısı ile 19 Mayısı ile 6 Mayısı ile Mayıs ayı 2012, milat olacak, başlangıç olacak…diyecek.
Korku imparatorluğunun temellerinin çatırdadığı, cesaretin, direncin filizlenip yeşerdiği, boy attığı bir dönüm noktası olacak…
Hükümetin gönüllü fedaileri gibi çalışan yargıçlar, savcılar, devlet memurları, meydanlara çıkan, direnen bu milyonlar karşısında düşünecekler bir an.
Bazıları saf değiştirecek.
Bazıları geceleri kâbus görmeye başlayacak.
“Zannettiğimiz kadar meydan boş değilmiş, Gökten ne yağsa artık yer kabul etmiyor”
89-90 yıllık bir Cumhuriyet mirasının ve Kurtuluş Savaşı önderlerinin “ha!” deyince 10 yılda ortadan kaldırılamayacağını, Atatürk devrimlerinin ve Atatürk sevgisinin silinemeyecek şekilde beyinlerde ve yüreklerde yer ettiğini, gönüllere kazınmış olduğunu anlayacaklar ve görecekler…
Bu 1 Mayıs kutlamalarından bir sonuç daha çıkarabiliriz.
Şöyle diyordu meydanlara toplanan milyonlar:
“Biz her kesimden, her meslekten insanlarla birleştik, bütünleştik. 1 Mayıs’ı kutluyoruz. Ey yurtsever partiler, ey yurtsever sendikalar antifaşist, antiemperyalist, ulusal cephede sizler de birleşin, bütünleşin. Şimdi çekişme zamanı değildir. Birbirinizin gölgesine kurşun sıkma zamanı değildir. Hele hele, ‘benim olsun, küçük olsun’ zamanı hiç değildir…
Haydi, vatan savunmasına…”
Yorum Gönder