Laiklikte ısrarlı demokrasi - 1 - Özdemir İnce
Cüneyt Ülsever, 17 Mayıs 2012 tarihli Yurt Gazetesi’nde “Laiklikte Israrlı Olmayan Demokrasi” başlıklı harika bir yazı yayınladı. Benim yazımın adı “Laiklikte Israrlı Demokrasi” ama Cüneyt Ülsever’e karşı bir yazı değil. Tanımladığı konuma, tasvir ettiği duruma karşı... O, Arap toplumlarının nesnel, doğru ve gerçekçi bir portresini tanımlıyor, betimliyor. Ve sanki benim yıllardır işaret ettiğim gerçekleri madde madde özetliyor. Ben yıllardır, Arap toplumlarının laikleşmesinin din yüzünden olanaksız olduğunu, laikleşme olmadan da demokrasinin gerçekleşemeyeceğini yazıyordum. O da kendi açısından Arap toplumlarını teşrih masasına yatırıyor ve Müslüman Kardeşler olgusunu öne çıkartıyordu.
Seyyid Kutub’u ve en azından onun “Yoldaki İşaretler” (Hicret Yayınları) adlı kitabını okumadan Arap toplumlarını anlamak mümkün değildir. Cüneyt Ülsever işte bunu çok iyi biliyor. “Milli Görüş” partilerinin, özellikle de AKP’nin zihniyet dünyasında ve siyasal yapılanmasında Müslüman Kardeşler’in etkisini benimle birlikte ilk saptayan gazete yazarıdır.
İslam sadece kendisiyle uzlaşır
Şimdi gelelim onun saptamalarına:
Cüneyt Ülsever: “Tarihi şartlar Ortadoğu’ya demokrasi getirmenin kaçınılmaz olduğunu göstermiştir. Bu, laiklikte ısrarlı olmayan demokrasidir” diyor.
Benim görüşüm: Söz konusu demokrasi genel ve yerel seçimlerle ilgilidir. İktidarlar seçimle gelip seçimle gidecektir. Demokrasi seçimlerle sınırlıdır. Arap insanı ve toplumu için İslam sadece bir din değildir, aynı zamanda kültür, Arap dili (lisanı), edebiyat, tarih, hukuk ve gündelik hayattır. Bu nedenle Arap toplumlarında laiklik, sekülerlik (din ile devletin birbirinden ayrılması) mümkün değildir. Oysa laiklik olmadan gerçek demokrasi de mümkün değildir. (Ülker İnce, “Mümkün değildir” deme, “Çok zor de!” diyor.) O halde gerçek demokrasi olanaksızdır. Benim en azından 20 yıldır yazdığım şeyler bunlar.
Cüneyt Ülsever bu nedenle “laiklikte ısrarlı olmayan demokrasi” diyor. Aslına bakarsanız laiklikte ısrarlı olmayan demokrasiye razı olan, isteyen ABD’dir. Yoksa laiklik, 1928 yılında kurulan Müslüman Kardeşler’in, Selefilerin, El Kaide’nin, Hamas’ın, radikal ve sıradan İslamcıların umurunda bile değildir. Düşman oldukları “şeytan”dır!
Yozlaşmış İhvan
Cüneyt Ülsever: “Ortadoğu’daki gelişmeler gösteriyor ki: 1) Artık halkın yönetimde bir şekilde söz sahibi olması lazım. 2) Ancak, Ortadoğu halkı, İslami hukuku ön plana alan Müslüman Kardeşler (İhvan) ve türevlerine meyil etmiş durumda 3) İhvan ise 1920’lerden beri bugüne dek İslami hukuk arayışı dışında ve anti-emperyalist tutumunu sürdürüyor. // Ortadoğu için İhvan vazgeçilmez bir gerçek. Öte yandan İhvan da biliyor ki; halkın desteğini alsa da, ABD’ye rağmen, Ortadoğu’da rahatça hükümran olamaz” diyor.
Benim görüşüm: Günümüz Müslüman Kardeşleri (İhvanü’l Müslimin), Seyyid Kutub’un özgün görüş ve ilkelerini günümüzde uygulayamayacağını bildiği ve öyle davrandığı için artık ABD tarafından kabul ediliyor. Resmi Müslüman Kardeşler artık turistlere saldırmayacaktır. İsrail, Filistin ve Hamas konusunda eskisi kadar katı ve uzlaşmaz ol(a)mayacaktır. Bu konularda ABD’ye çoktan söz vermiş olmalı. (Onlar da antiamerikan ve antiemperyalist gömleklerini çıkarmış olmalı.) Söz vermemiş olsa Arap baharları gerçekleşemezdi. ABD için Müslüman Kardeşler artık sorun değil. ABD ve Müslüman Kardeşler’in ortak sorunu gerçekten özgürlükçü, gerçekten demokrat, gerçekten antiemperyalist kesimlerle, özgürlükçü kadınlarla...
Ama ne ki ama!
Cüneyt Ülsever ile Araplar konusunda anlaşıyoruz ama onun Türkiye ile ilgili yorumlarına katılmam mümkün değil.
Cüneyt Ülsever: “Halk kendisine dayatıldığına inandığı ‘Cumhuriyet değerlerinden’ rahatsız olmuş, onun ‘tek-tip insan yaratma’ projesine karşı çıkmıştır ama AKP’nin dayattığı ve kendisini ‘kindar gençlik’, ‘dindar nesil’ ‘tek din’ türü projelerinden rahatsız değildir” diyor.
Benim görüşüm: Türkiye Müslümanları için İslam sadece bir dindir. Aynı zamanda kültür, dil (lisan), edebiyat, tarih, hukuk ve gündelik hayat değildir. Bu nedenle Türkiye’de laiklik, sekülerlik (din ile devletin birbirinden ayrılması) mümkün olmuştur. Türkiye’de de laiklik olmadan gerçek demokrasi mümkün değildir. Ama Türkiye, 90 yıllık iç muhalefete ve 65 yıllık karşı devrime karşın laikliği savunmuş ve pekiştirmiştir.
AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmesinde ve o tarihten bu yana iktidarda kalmasına Müslüman Kardeşler’den esinlendiği, (patenti bana ait) “sadaka ekonomisi”nin taktikleri etkili olmuştur. İnkar edilemez. Ancak, AKP’ye oy verenlerin yüzde 25’i bile Müslüman Kardeşler’in dinî ve siyasî programını kabul etmez.
Öte yandan 19 Mayıs gösterileri, halkın bir bölümünün Cumhuriyete, laikliğe ve Kemalist devrime sahip çıktığını kanıtlamaktadır. Ve halkın bu bölümü AKP’ye oy verenlerden sayıca az değildir. (Yazı bitmedi, Perşembe ve Cuma günleri devam edeceğim .)
Seyyid Kutub’u ve en azından onun “Yoldaki İşaretler” (Hicret Yayınları) adlı kitabını okumadan Arap toplumlarını anlamak mümkün değildir. Cüneyt Ülsever işte bunu çok iyi biliyor. “Milli Görüş” partilerinin, özellikle de AKP’nin zihniyet dünyasında ve siyasal yapılanmasında Müslüman Kardeşler’in etkisini benimle birlikte ilk saptayan gazete yazarıdır.
İslam sadece kendisiyle uzlaşır
Şimdi gelelim onun saptamalarına:
Cüneyt Ülsever: “Tarihi şartlar Ortadoğu’ya demokrasi getirmenin kaçınılmaz olduğunu göstermiştir. Bu, laiklikte ısrarlı olmayan demokrasidir” diyor.
Benim görüşüm: Söz konusu demokrasi genel ve yerel seçimlerle ilgilidir. İktidarlar seçimle gelip seçimle gidecektir. Demokrasi seçimlerle sınırlıdır. Arap insanı ve toplumu için İslam sadece bir din değildir, aynı zamanda kültür, Arap dili (lisanı), edebiyat, tarih, hukuk ve gündelik hayattır. Bu nedenle Arap toplumlarında laiklik, sekülerlik (din ile devletin birbirinden ayrılması) mümkün değildir. Oysa laiklik olmadan gerçek demokrasi de mümkün değildir. (Ülker İnce, “Mümkün değildir” deme, “Çok zor de!” diyor.) O halde gerçek demokrasi olanaksızdır. Benim en azından 20 yıldır yazdığım şeyler bunlar.
Cüneyt Ülsever bu nedenle “laiklikte ısrarlı olmayan demokrasi” diyor. Aslına bakarsanız laiklikte ısrarlı olmayan demokrasiye razı olan, isteyen ABD’dir. Yoksa laiklik, 1928 yılında kurulan Müslüman Kardeşler’in, Selefilerin, El Kaide’nin, Hamas’ın, radikal ve sıradan İslamcıların umurunda bile değildir. Düşman oldukları “şeytan”dır!
Yozlaşmış İhvan
Cüneyt Ülsever: “Ortadoğu’daki gelişmeler gösteriyor ki: 1) Artık halkın yönetimde bir şekilde söz sahibi olması lazım. 2) Ancak, Ortadoğu halkı, İslami hukuku ön plana alan Müslüman Kardeşler (İhvan) ve türevlerine meyil etmiş durumda 3) İhvan ise 1920’lerden beri bugüne dek İslami hukuk arayışı dışında ve anti-emperyalist tutumunu sürdürüyor. // Ortadoğu için İhvan vazgeçilmez bir gerçek. Öte yandan İhvan da biliyor ki; halkın desteğini alsa da, ABD’ye rağmen, Ortadoğu’da rahatça hükümran olamaz” diyor.
Benim görüşüm: Günümüz Müslüman Kardeşleri (İhvanü’l Müslimin), Seyyid Kutub’un özgün görüş ve ilkelerini günümüzde uygulayamayacağını bildiği ve öyle davrandığı için artık ABD tarafından kabul ediliyor. Resmi Müslüman Kardeşler artık turistlere saldırmayacaktır. İsrail, Filistin ve Hamas konusunda eskisi kadar katı ve uzlaşmaz ol(a)mayacaktır. Bu konularda ABD’ye çoktan söz vermiş olmalı. (Onlar da antiamerikan ve antiemperyalist gömleklerini çıkarmış olmalı.) Söz vermemiş olsa Arap baharları gerçekleşemezdi. ABD için Müslüman Kardeşler artık sorun değil. ABD ve Müslüman Kardeşler’in ortak sorunu gerçekten özgürlükçü, gerçekten demokrat, gerçekten antiemperyalist kesimlerle, özgürlükçü kadınlarla...
Ama ne ki ama!
Cüneyt Ülsever ile Araplar konusunda anlaşıyoruz ama onun Türkiye ile ilgili yorumlarına katılmam mümkün değil.
Cüneyt Ülsever: “Halk kendisine dayatıldığına inandığı ‘Cumhuriyet değerlerinden’ rahatsız olmuş, onun ‘tek-tip insan yaratma’ projesine karşı çıkmıştır ama AKP’nin dayattığı ve kendisini ‘kindar gençlik’, ‘dindar nesil’ ‘tek din’ türü projelerinden rahatsız değildir” diyor.
Benim görüşüm: Türkiye Müslümanları için İslam sadece bir dindir. Aynı zamanda kültür, dil (lisan), edebiyat, tarih, hukuk ve gündelik hayat değildir. Bu nedenle Türkiye’de laiklik, sekülerlik (din ile devletin birbirinden ayrılması) mümkün olmuştur. Türkiye’de de laiklik olmadan gerçek demokrasi mümkün değildir. Ama Türkiye, 90 yıllık iç muhalefete ve 65 yıllık karşı devrime karşın laikliği savunmuş ve pekiştirmiştir.
AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmesinde ve o tarihten bu yana iktidarda kalmasına Müslüman Kardeşler’den esinlendiği, (patenti bana ait) “sadaka ekonomisi”nin taktikleri etkili olmuştur. İnkar edilemez. Ancak, AKP’ye oy verenlerin yüzde 25’i bile Müslüman Kardeşler’in dinî ve siyasî programını kabul etmez.
Öte yandan 19 Mayıs gösterileri, halkın bir bölümünün Cumhuriyete, laikliğe ve Kemalist devrime sahip çıktığını kanıtlamaktadır. Ve halkın bu bölümü AKP’ye oy verenlerden sayıca az değildir. (Yazı bitmedi, Perşembe ve Cuma günleri devam edeceğim .)