Dağbaşını Duman Almış – Söylettirmeyin Bize! - Tünay Süer

İtiraf ediyorum ben bir bağımlıyım sevgili dostlar.
Bağımlılığım anamın karnında başlamış. Doğumum zor olmamış, aceleci bir halde biraz erken dünyaya gelmişim.
Sanırım maksadım önemli bir günde dünyaya merhaba demekti.

Evet, aynen öyle olmuş ve bendeniz 24 Temmuzda doğuvermişim.
Yani Lozan Antlaşmasının (24 Temmuz 1923) bir yıl dönümü günü.
Babam Yavuz Zırhlısında (GOBEN) görev yapan bir askerdi. Çocukluğumda onun yüzünü pek görememiştim. Zaten o yılları hayal meyal hatırlıyorum.

Neden? Nasıl, bilemiyorum, bir gün beni o gemiye götürmüştü. Orada bulunan bembeyaz formalı subaylar beni kucaktan kucağa almışlar sevmişlerdi. Sonra gemideki bir hamakta beni sallayarak uyuttuklarını, kocaman bacasından çıkan kara dumanları ve beni ilk anda korkutan vufff vufff siren sesini hatırlayabiliyorum sadece.
****
Doğduğum günün önemini yıllar sonra anlamıştım.
Neden Lozan?
1.Dünya Savaşı’nda yenilen Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918′de Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak savaştan çekilmişti.

Bu antlaşmanın 7 maddesi, galip devletlere istedikleri her yeri istedikleri zaman işgal etme hakkını tanıyordu.
Atatürk yaşanan olaylar karşısında 1919 tarihinde Samsun’a çıkışını Ankara Halkevi’nde yaptığı bir konuşmasında şöyle anlatmıştır;

“Ben 1919 senesi Mayıs’ı içinde Samsun’a çıktığım gün, elimde hiç bir maddi kuvvet yoktu.
Yalnız büyük Türk Milleti’nin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı.
İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk Milleti’ne güvenerek işe başladım.
Samsun’dan Anadolu içlerine kırık bir otomobille gidiyordum… O kırık otomobil Anadolu içlerinde ilerlerken ben daima düşünür ve yaverime “Dağ Başını Duman Almış” marşını söyletirdim.

Ben Türk ufuklarından bir gün behemahal bir güneş doğacağına, bunun hareket ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan bize bir güç çıkacağına o kadar emindim ki, bunu âdeta gözlerimle görüyordum.
O marşı okutup tekrar ettirmekteki maksadım, Türk’ün bu güneşi doğunca, muvaffak olacağını anlatmaktı.” Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.II, s.284.

“Efendiler, bu durum karşısında tek bir karar vardı. O da millî hâkimiyete dayanan kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak…
İşte İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da, Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur…
Türk’ün haysiyeti ve gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür.
Böyle bir millet esir yaşamaktansa, mahvolsun daha iyidir. Öyleyse ya istiklâl ya ölüm!”
(Atatürk, Nutuk, 1919-1927, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 1989, s.1 vd.)
Bu düşünceler içerisinde Atatürk Misak-ı Milli sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için
İstiklal Savaşını başlattı.(Milli Mücadele.)
Atatürk düşmanla mücadele ederken 10 Ağustos 1920 de Osmanlı Sevr Antlaşması ile İstanbul ve Anadolu’nun kapılarını tamamen düşmana açmıştı.
Atatürk hem düşmanla savaşıyor hem de içerideki ayaklanmalar ve isyanlarla uğraşıyordu.
Bunlar, Türk topraklarını parçalayarak yeni bir devlet kurmayı amaçlayanlar saltanat ve hilafete geleneksel, dinsel olarak bağlı olanlardı.(ŞEYH SAİT İsyanı ve Menemen gibi)


İstiklal Savaşı büyük bir zaferle sonuçlanmıştı.11 Ekim 1922 de İzmir’in kurtarılmasından sonra, Türk ordusu, Boğazlar, İstanbul ve Trakya’nın geri alınması için o tarafa yöneldi. Bunun üzerine İtilaf Devletleri ateşkes görüşmelerine başlama isteklerini TBMM’ne bildirdiler.

Mustafa Kemal bu antlaşmanın İzmir’de yapılmasını teklif etmişti. Ancak Uluslararası antlaşmalara göre barış antlaşmaları tarafsız bir ülkede yapılması gerekiyordu. Bu isteğini İtilaf Devletleri kabul etmemiş ve Lozan görüşme yeri olarak kararlaştırılmış.
Görüşmelere TBMM, İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya ve Japonya katılmıştı.

Boğazlarla ilgili görüşmelere SSCB ve Bulgaristan da dâhil olmuş, ABD ise gözlemci olarak katılmış, Türk Devleti’ni temsilen İsmet Paşa gitmişti.
(TBMM, Kapitülasyonlar ve Ermeni yurdu konusunda kesinlikle taviz verilmemesini istemişti.)
Lozan Barış Antlaşması, Türk tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Yeni Türk Devleti ve Misâk-ı Millî, düşmanlarımız tarafından resmen kabul edilmiştir.
Askeri zaferler Lozan Antlaşması ile siyasi zaferle de kazanılmıştı.
Batılı Devletler Türkiye Devleti’nin milletlerarası alanda bağımsız, bütün diğer devletlerle eşit, onurlu bir devlet olduğunu kabul etmiş ve artık Osmanlı Devleti’nin sona erdiğini kabullenmiştir.

Bunları öğrendikçe Atatürk ve milletimle gurur duydum.
O zor şartlar altında bir ülkenin kurtuluşu ve bağımsızlığını ilan etmesi olağan dışı bir olaydır.
Sanki bir mucizedir. (Bunu inkâra kalkanlar kahrolsunlar.)
İşte ben, bu sebepten ülkeme, cumhuriyetime bize bu bağımsız vatanı kazandıran Ulu Önder Atatürk’e bağlı ve bağımlı olarak doğmuşum zaten.
Ben bir zafer çocuğuyum.
Görevim aynı düşmanların tekrar hortladığı şu yıllarda ülkeme hizmet etmektir.
Bir karış toprağım için seve, seve canımı vermeye her zaman hazırım.
*****
Atanın silah arkadaşı İnönü Lozan antlaşması bittiğinde “100 yıl kazandık.” demişti.
Bunun anlamı batı ile 100 yıl kapışmayacağız ya da batı bize 100 yıl daha saldırmayacaktı.
Bugün AB, ABD ve içimizdeki bir takım hainlerin içini boşaltmaya kalktıkları Lozan’ın 88. yıldönümü. Ben büyük bir inanç ve aynı duygularla kutlamanın gururunu yaşamaktayım.

Lozan, emperyalizmin yenilgisinin, Türkiye’nin bağımsızlığının bütün dünyaya ilanıdır.
Ne mutlu bana bu günde doğmuşum. Bağımsızlık karakterim olmuşken, ruhuma, kanıma işlemiş Ulu Önderim Atatürk ve onun devrimleri.

Sevgili dostlar;
Milli egemenliğimize, ulusal birliğimize ve vatanımızın bütünlüğüne ağır saldırıların olduğu şu günlere çok dikkat edelim.
1923 yılından beri aynı anlayış, azim ve ilkelerle bu yüce emaneti her türlü koşul altında koruyalım, sonsuza dek yaşatalım.
Ne mutlu Türküm diyene, diyebilene…

Sevgiyle kalın.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget