Soğuk Savaş’tan Bugüne... - Mustafa Balbay
Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da iç barış ve rejim sorunu yaşayan ülkelerin
tümü, Aralık 1995’te Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle resmen noktalanan soğuk savaşın sonuçlarını o günlerde hissetmemişti. Bugün bir bakıma, soğuk savaşın sona ermesinin ardından kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeninin çaresizliğini yaşıyorlar.
1995’te AB’nin ve ABD’nin ilk gözünü diktiği bölge Doğu Avrupa oldu. Her ikisi de ne yapıp edip Doğu Avrupa ülkelerinin bir an önce Moskova ekseninden çıkıp kendi etki alanları içine girmesini istedi.
AB’nin kozu sosyal refah, ABD’nin kozu güvenlikti.
Kopenhang kriterlerinin tek nedeni Doğu Avrupa ülkelerindeki ekonomik ve politik çarkların AB’ye uydurulmasıydı. Bu ülkelerin tümü 10 yıllık bir zaman diliminde AB’ye tam üye yapıldı ve NATO’ya alındı.
2000’li yılların başına gelindiğinde Doğu Avrupa açısından soğuk savaşın buzları eritilmişti.
***
Öteki cofrafyalar için ise süreç daha yavaş ve sancılı işledi.
Orta Asya ülkelerinin önünde iki ana yol vardı: Moskova ve Washington.
Pekin, Brüksel, Ankara, Riyad, Tahran bu iki ana yolun değişik tamamlayıcıları oldular.
1990’ların ortasında Rusya ile Çin yanına Hindistan’ı da alarak Orta Asya’yı kendi eksenleri içinde yapılandırmaya girişti; Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) doğdu. Bu yapılanma adım adım genişledi. Mayıs ayı ortasındaki gazetelerin iç sayfalarında ŞİÖ’nün Avrasya Ekonomik Topluluğu’na dönüşme adımlarının kesinleştiği haberi yer alıyordu.
Görünür gelecekte bu coğrafyanın belirleyicisinin Rusya-Çin olacağı söylenebilir, ama ABD’nin hesaplarının devam ettiği de aşikâr.
Karadeniz çevresi tek tek biçimlendi, Ukrayna’daki “turuncu devrim”, Gürcistan’daki “kadife devrim” bu ülkelerin yönünü büyük ölçüde Batı’ya çevirdi.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki sıcak ülkeler yukarıdaki bu gelişmelere soğuk kaldılar.
Sovyetler’in çökmesinden 5 yıl sonra Kuzey ve Güney Yemen birleşti, tek adam rejiminin ruhu değişmedi. Yönü daha çok Moskova’ya dönük olan Suriye lideri Hafız Esad, 1980’lerin sonunda bizzat Gorbaçov’u ziyaret ederek “açıklık politikası”na karşı çıktı.
Ama süreç Gorbaçov’un kontrolünden de çıkmıştı.
Hafız Esad’ın ölümünün ardından Haziran 2000’de koltuğuna oturan oğul Esad da babasının politikasını sürdürdü.
Mübarek ve Kaddafi de ülkelerini her iklime mesafeli bir yapıda tutup yerlerini ve yönetim anlayışlarını korudu.
Şimdi sıra bu coğrafyada...
Balkanlar ise Soğuk Savaş’ın bitimini en sıcak hisseden coğrafya oldu. Sadece Saraybosna’da 1992-1996 arasındaki iç savaşta 250 bin insan öldü.
Balkanlar’daki sancı pamuk yanığı gibi içten içe devam ediyor.
***
Yukarıda saydığımız bölgelerle birlikte Türkiye’nin etrafında 360 derece tur atmış olduk. Neredeyse hiçbir derecesini boş bırakmadık.
Çevremizi şöyle de özetleyebiliriz:
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra etrafımızdaki ülkelerin tümünün sınırları ve rejimleri en az bir kez değişti.
Türkiye ise her türlü sancıya, zaman zaman tehlikeli boyutlara varan iç barış sorunlarına karşın sınırlarını korudu, rejimini iki ileri bir geri geliştirdi.
Bugün iktidar kendisinden önce yapılanların üzerine bir şey koymaktan çok, onlarla hesaplaşma, onları katlayıp geçme kompleksi içinde.
Hükümetin dengesizliklerini toplumsal sağduyu göğüslüyor.
Herkesin arada bir çevremize bakmasında fayda var.
Çevre kirliliği nasıl insan sağlığını doğrudan etkilerse, çevre krizi de ülkelerin sağlığında başlıca unsurdur.
Yorum Gönder