12 Ağustos 2005'te Başbakan Erdoğan, Diyarbakır'da konuşuyor ve şöyle diyor:
'İlla her soruna bir ad koymak da gerekmez. Çünkü sorunlar hepimizindir. Ama illa 'Ad koyalım' diyorsanız Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorudur. Benim de sorunumdur. (...) Bu sebeple 'Kürt sorunu ne olacak?' diyenlere diyorum ki bu ülkenin başbakanı olarak o sorun herkesten önce benim sorunumdur.'
- - -
Aynı Başbakan 30 Nisan 2011'de Muş'ta konuşuyor ve bu kez şunları söylüyor:
'Benim için artık bu ülkede Kürt sorunu bitmiştir. Artık bu ülkede benim Kürt kardeşlerimin sorunu ama Kürt sorunu yoktur.'
DERSİM VE ÖNCESİ
Başbakan Erdoğan, geç de olsa çok önemli bir ayırımın farkına varmış gözüküyor.
O da Kürt sorunu ile Kürt kökenli insanların sorunları arasındaki farktır.
Kürt sorunu; Kürtleri ayrı bir millet haline getirmek ve bunlara bir devlet yaratmak projesinin adıdır.
Bu yüzden de Kürt sorunu, siyasi-ideolojik bir terimdir.
Böyle bir sorunun olduğunu da Kürtler değil Batılı emperyalistler ortaya atmışlardır.
Bu amaçla da daha Osmanlı Devleti zamanında Kürtçü örgütler kurulmuştur.
Nasıl Yunanlılar etnik kimlik projesi ile Osmanlı İmparatorluğu'ndan kopartılmışlarsa... Nasıl Balkanlar, etnik kimlik ayrıştırmasıyla Osmanlının elinden alınmışsa... Anadolu bile buralarda yaşayan etnik grupların kışkırtılmasıyla Türklerden alınmak yoluna gidilmiştir. İşte Kürt sorunu da bu amaçla imal edilmiş; İstanbul'daki aristokrat ve zengin Kürtçüler kullanılarak Kürdistan Teali Cemiyeti adı altında bir bölücü örgüt yaratılmıştır.
Bu örgüt; İngilizlerin emrindedir ve Kurtuluş Savaşı'na da karşıdır. Hatta Mustafa Kemal'i Sivas Kongresi sırasında basıp öldürme planınını da İstanbul'daki İngilizler ile Padişah Vahidettin bu örgütü kullanarak gerçekleştirmek peşindedir.
(Bu süreçle ilgili ayrıntıları merak edenler, DERSİM İSYANLARI VE SEYİT RIZA GERÇEĞİ isimli kitabımıza bakabilirler)
İSYANLAR BURADAN
Kürt sorunu yandaşları; 1920/21 döneminde, ordumuz Yunanlılarla savaşırken Doğu Sivas'ta Koçgiri Ayaklanmasını çıkarttılar.
Aynı ekip, 1925 Şeyh Sait ayaklanmasını başlattı ve Türkiye'nin Musul'u yitirmesine sebep oldu.
Bu Kürtçüler 1928-30 arasında Ağrı Dağı çevresinde ayaklanmalarla Türkiye'yi yıprattılar.
Kürdistan Teali Cemiyeti üyesi Ali Şir ile Baytar Nuri; Dersim bölgesinde 1937 ayaklanmasının da baş oyuncuları oldular ve derebeyi Seyit Rıza'yı da kullanarak buradaki çaresiz halkı, ordunun üstüne sürüp kırılmalarına yol açtılar.
Bu isyancı ekip; iddialarını; 'Türkiye'de Kürt sorunu vardır!' biçiminde özetlemekte idiler.
PKK da, yandaş ideologlar da aslında Kürdistan Teali Cemiyeti'nin uzantılarından başka bir şey değildir.
HOŞ GELDİNİZ
Bu köşeyi okuyanlar iyi biliyor. Biz 2004'ten beri; bölücü teröre güç veren, moral veren uygulamaları sert biçimde eleştirdik. Güneydoğu'ya Avrupa Birliği valisi gibi takdim edilen Efgan Ala türünde valiler atanmasının sakıncalarını yazdık. Güneydoğu'daki sorunun etnik sorun değil yüz yıllık bir Kürdistan projesi olduğunu belgelerle gösterdik. Amma Başbakan Erdoğan bizi hiç önemsemedi. Kendisine gaz veren Hasan Abi'sinin, Ahmet kardeşinin söylediklerini samimi sanıp 'Kürt sorunu var!' demeye devam etti. 36 etnik yapıdan bile söz ederek; emperyalizmin Doğu Sorunu dediği doğuyu yutma politikasının terimlerini kullandı. Polis Akademisi'nde bile Kürt sorununu tartıştırdı. Bundan güç alan terör örgütü de yeniden canlandı; Güneydoğu'yu kontrol eder hale geldi. Bugün orada; devlet yok; sadece polisler var. Durum gerçekten de çok kötü.
Başbakan Erdoğan da bu büyük tehlikeyi görünce yaptığı yanlışın farkına vardı ve 'Kürt sorunu var!' demekten çark etti.
Sayın Başbakan'ın bu tespitine katılıyoruz ve kendisine; 'Gerçeklere hoş geldiniz.' diyoruz.
Umarım ki bu U dönüşü bir seçim yatırımı değildir...
Yorum Gönder