AKP yönetimi ve onun Sayın Enerji Bakanı, Ukrayna’da düzenlenen Uluslararası Enerji Konferansı’na katılmak üzere gittiği Kiev’de Avrupa’da nükleer enerji tesisi kurmuş hiçbir ülkenin nükleer enerjiden vazgeçmediğini, Türkiye’nin de nükleer santrallardan vazgeçmesinin söz konusu olmadığını yineleyerek bir kez daha yurttaşlarından, özellikle de Çernobil faciasının 25. yılında, dahası Fukuşima faciasının daha dumanı tüterken nükleerin artık miadını doldurduğuyla ilgili gerçekleri açıklamaktan özenle kaçınmıştır. O kadar ki, lütfedip pek işine gelmediği için Çernobil’e neden gittiğinden ve bu facianın 25. yıldönümünde çevre ülkelere verdiği ve hâlâ devam eden ölümcül zararlarından söz bile etmemiştir.
Oysa herkesin bildiği gibi söz konusu konferans Çernobil faciasının 25. yıldönümünde hâlâ kanayan yarasının sarılması için 550 milyon Avro’luk yardımın serbest bırakılmasıyla ilgiliydi. Ancak birçok kişiye göre yardım, yaraları sarmaya yetmemektedir. Bu yüzden Avrupa ülkelerinin 110 milyon Avro’luk ek bir yardımın daha yapılmasını planlamaktadırlar. Gerçek şu ki, Fukuşima faciasından sonra tüm dünyada nükleere karşı zaten varolan kamuoyu tepkisi şu sıralarda zirveye ulaşmış durumdadır. Bu gerçeğin üstünü örtmek mümkün değildir.
Bu yüzden Sayın Bakan’ın, “Avrupa ve dünyada hiçbir ülke nükleerden vazgeçmiş değildir” savlaması yerine, bizlere Çernobil faciası hakkında bilgi vermesi kuşkusuz daha yararlı olurdu. O bunu yapmamıştır, ama bilim insanları facianın başından bu yana geçen zamanda bu konuda sayısız rapor kaleme almıştır, facianın bugün olduğu gibi yarın da devam edecek ölümcül zararlarının bilançosunu ortaya koymaya çalışmışlardır. Çernobil’in zararları, tıpkı Fukuşima gibi tam olarak saptanmış değil. Bu konuda araştırmalar sürüyor. Bilimsel araştırmalar yine de zararların bilançosunu tam olarak ortaya koyamamışsa da uğranılan zararlar konusunda bazı ipuçları veriyor. Resmi açıklamalara bakılırsa Çernobil kurbanlarının sayıları birkaç bini geçmiyor. Ne ki, aralarında Uluslararası Atom Enerji Ajansı (IAEA) ile Dünya Sağlık Örgütü’nün Çernobil’de 2005 yılında düzenlenen toplantılarında yayımladıkları rapora göre facianın ilk günü ölenlerin sayıları sınırlı olmuş, ilerleyen günlerde ise bu sayı 28’i geçmemiştir. Daha sonra 6000 kişide tiroid kanserine raslanmıştır. Beyaz Rusya, Ukrayna ve Rusya gibi Çernobil’in etki alanında yer alan bölgelerde 4 bini tiroid kanseri ve 9 bini ölümcül olan kanser vakası saptanmıştır. 2011 hesaplamalarına göre bilanço 4 bini tiroid kanseri olmak üzere toplam 6 bin kanser vakasından ibarettir.
2006’da “The Other Report On Chernobyl” adını taşıyan bir başka rapor ve kanser üzerine çalışma yürüten Uluslararası Araştırma Merkezi’ne (CIRC) göre, Çernobil kaynaklı radyasyonun yüzde 53’ü Avrupa ülkelerine ulaşmıştır. Sonuçta söz konusu raporlara bakılırsa Çernobil faciası dünyada 30 bin ila 60 bin insanın hayatına malolmuştur. Bugünden 2065 yılına kadar 16 bin kişinin daha kanserden yaşamını yitireceği öngörülmektedir. (Le Monde, Herve Kempf, 26 Nisan 2011).
Avrupa başta olmak üzere dünyada yaklaşık 30 bin kişinin hayatına ve milyarlarca dolar maddi zarara neden olan Fukuşima faciasının şimdilik verdiği zarar, kuşkusuz Çernobil’le kıyaslanamaz. Ancak Fukuşima, Avrupa ve dünyada Çernobil’den çok daha fazla dehşet yaratmıştır. En kararlı nükleerciler bile Fukuşima’dan sonra nükleerden elektrik enerjisi üretme döneminin bittiğini ilan etmişlerdir. Amerika, Avrupa ve dünyada nükleere karşı direnç, Fukuşima’dan sonra zirveye ulaşmıştır. Kim ne derse desin, bu eğilim sürecek ve belli bir süreçte nükleer enerjinin sonunu getirecektir. Nitekim nükleer santralların güvenliğinin arttırılmasının gerektirdiği ek maliyetler Birleşik Devletler gibi zengin bir ülkeyi bile düşündürmektedir. Zira yapılan hesaplamalara göre ek güvenlik önlemleri santral başına 10 milyar dolar harcama gerektirmektedir. Bu nükleerden elektrik sağlamanın rantabilitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Amerikan elektriğinin genel müdürü David Cranes, bu yönde tehlikenin varlığını kabul etmekte, nükleer santralların güvenliğiyle ilgili önlemleri onaylayan komisyon, bir nükleer santralın maliyetinin bilinmeyenlerle dolu olduğunu ileri sürmektedir.
Gerçek şu ki, nükleerden ucuz elektrik üretmenin, özellikle Fukuşima’dan sonra miadı sona ermiş görünmektedir. Uzmanlar gelecek on yılın enerji yıldızının “doğalgaz” olacağını öngörmektedirler. Zira maliyet açısından daha ucuz ve daha güvenlidir. Teksas’ta yeni keşfedilen doğalgaz rezervleri sayesinde Amerikan pazarında üç yıldan bu yana doğalgazdan üretim yüzde 53 düzeylerine tırmanmıştır. Buna karşılık AKP yönetimindeki Türkiye’yi saymazsak şu sıralarda nükleer santralların talibi yoktur. Avrupa’da Almanya’nın nükleerden çıkması hemen kesindir. İsviçre ve çoğu Avrupa ülkelerinde nükleerden elektrik üretimine karşı direnç güçlenmektedir. Ünlü Fransız nükleer devi Areva’nın genel müdürü bile şirketinin çok yakında rüzgâr enerjisine gireceğini açıklamıştır.
Rüzgâr, güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının harekete geçirilmesinin zamanı çoktan gelmiştir. Ucuz, güvenli ve çevreci...
Yorum Gönder