Balanlı’nın, ağustos ayında Hava Kuvvetleri Komutanı olması bekleniyordu.
Elimde, Balyoz soruşturması kapsamında tutuklanan eski Saray Garnizon Komutanı Em. Albay Erdal Akyazan’ın 6 Mayıs’ta mahkemede yaptığı savunmanın el yazısıyla kaleme alınmış tam metni var. Lütfen okuyun ve inanılmaz suçlamalara muhatap olan komutanların ne hissettiklerini görün:
“Siz hiç uyurken ağlayan insan gördünüz mü? Ben gördüm.
‘Ben bu iftiraları taşıyamam, sıkarım kafama biter’ diyen birisinin gözlerine bakıp, ‘Yapar mı yapar’ deyip korktunuz mu hiç? Ben korktum.
Öfkeden vazgeçip, duygusal algılamasını kesip kendi içine kapanan ve konuşmayan asker gördünüz mü? Ben gördüm.
Kırgın ve kızgınım. Çünkü:
İddia makamı, olmayana ‘Var’ dedi, ispatladık, sustunuz.
‘Yok böyle bir şey’ derseniz, yine ispatlarım.
İddia makamı olanı sakladı; ispatladık, sustunuz.
‘Yok böyle bir şey’ derseniz, yine ispatlarım.
İddia makamı ‘Kanıt’ dedi, ‘Sahte’ dedik, saatlerce ispatladık; yine sustunuz.
‘Yok böyle bir şey’ derseniz, yine ispatlarım.
‘Gemisi olmayan deniz kuvveti, uçağı olmayan hava kuvveti ile değil darbe yapmak, törene bile çıkılmaz; bunlar uyduramamışlar’ bile dedik, sustunuz.
‘Bunlar tuzak, çete işi’ dedik, sustunuz. Hâlâ susuyorsunuz.
Kimi yargıçlar, kimi yargıç ve mahkeme kararları için, ‘Dangalak karar’ demişler. Duyduk, utandık. Siz, ‘Mahkemeye saygılı olun’ diye bizi ikaz ettiniz. Biz sustuk. Hâlâ susuyoruz.
Kimi üye yargıçlar kendi mahkeme başkanlarına küsmüşler, konuşmuyorlarmış. ‘Olur mu öyle şey canım’ dedik, öğrendik ki doğruymuş. Sustuk, yere baktık. Siz de sustunuz.
12 Eylül’de sürüldüm; gözlerim bağlı, ellerim sandalyeye kelepçeli, sopa yiye yiye sorgulandım. Bana, ‘12 Eylül’ü taklit edip, o darbeden kopya çekip sen de darbe yapacakmışsın, 11 Eylül’de neredeydin’ dediler. Ben, “Bu nasıl olabilir?’ diye size bakıyorum. Siz de bana bakıyorsunuz ve susuyorsunuz.
Savcı gözlerinde şimşekler çakarak, ‘13 Eylül’de neredeydiniz’ diye soruyor.
Ben, darbeye karşı çıktığım için sorguda dayak yiyordum.
Kenan Evren, 13 Eylül günü Çankaya’da Atatürk’ün koltuğuna otururken siz neredeydiniz?
Olması gerekenin tersine ben masumiyetimi ispatlıyorum, savcı suçu kanıtlayamıyor, savcının alması gerekip de almadığı ifadelerin alınmasını ben talep ediyorum, siz susuyorsunuz.
Beni; önüme katıp savaşa savaşa, süre süre denize döktüğüm yedi düvelin hukukunda hak aramaya mecbur bıraktınız. Yüreğim paramparça. Siz, susuyorsunuz.
Kırgın ve kızgınım ancak asla küskün değilim. Vatan ‘ana’ gibidir. Seçemezsiniz. Ne olursa olsun seversiniz. Siz ne kadar susarsanız susun, ben bu ülkeyi sevmeye devam edeceğim.
Omuzlarındaki yıldızları, samanyolu kadar çok olan dört eski komutanımız var:
Hilmi Özkök, Aytaç Yalman, Yaşar Büyükanıt, İlker Başbuğ.
Şimdi izninizle buradan onlara sesleneceğim:
Bir subay bizi sırtımızdan hançerledi, yalan söyledi, tuzak kurdu. Hançer sırtımızda.
Ey benim eli öpülesi komutanım, canım çok yanıyor.
Gel buraya; ya hançerin hepsini sok, bitir bu işkenceyi ya da çek çıkar hançeri sırtımdan ve sar yaramı.
O zaman seni affeder miyim?
Asla! Yaramı sarsan da artık seni affetmem. Bana emir-komuta etmiş olma onurunu senden sonsuza kadar geri alıyorum.
Ne onu yapıyorsun, ne bunu. O zaman da sorarlar adama:
‘Peki; niçin yaşıyorsun?’
Ben bu ülke için hayatım üzerine yemin ettim. Bu yargılamada mağdur filan değilim. Ortada bir tek mağdur vardır; o da ‘vatan’dır.
Sizden tek talebim, hukuku egemen kılmanız. Eğer bunu başaramazsak bu Cumhuriyet çöker. Çöker de ne olur? Hiçbir şey olmaz. Dün, çökmüş bir imparatorluğun yıkıntıları üzerinde ulusça yepyeni pırıl pırıl bir cumhuriyet kurduk.
Bir kere daha yaparız, yine
yaparız!”
Tutuklanan emekli komutan, eski komutanlarına isyan ediyor; onlardan ses soluk çıkmıyor!
Meğer emirlerinin altındaki bütün subaylar suç işlerken, onlar bunu ne görmüş, ne hissetmiş...
Sahi...
Bu da en azından “görevi ihmal suçu” değil midir?
Öyleyse onlar; nasıl oluyor da bu savaşta burunları bile kanamadan ayakta kalabiliyor?
Şu mucize başarılarının sırrını açıklamaya zahmet ederlerse, seve seve yayınlarım.
Günün Sorusu
Ergun Babahan adlı yazar, Devlet Bahçeli’nin “değişik türde ilişkilerini” gösteren kasetleri olduğu iddialarını gündeme getirince; bazı MHP’liler Star Gazetesi’ni basmış. Bu saldırıyı elbette kınıyorum. Başbakan da kınamış zaten! Ama o, Babahan’ın çirkin sözlerinden hiç söz etmemiş... Sorum Başbakan’a:
Bir gazeteci aynı şeyleri bir AKP’li için yazsaydı tepkiniz ne olurdu?
Yorum Gönder