Devlet büyükleri bu kez (Tokat saldırısındakinin aksine) saldırıyı ‘PKK terör örgütünün yaptığı’ ihtimaline ağırlık verdiler. Ki zaten en büyük ihtimal PKK idi ve ben de maalesef-tahminimde yanılmadım.
ONLAR İÇİN OYUN..
Açın bakın yazılarıma, en az iki hafta öncesinden “Öcalan’ın 15 Haziran’ı son tarih ilan etmesinin nedeni ‘yeni anayasa’yı bekliyor olmalarıdır. Bu konuda büyük beklenti içine girdiklerinin ve kendilerine önemli bazı sözler verildiğinin anlaşılmaması için çekişme havası yaratacak açıklamalar yapıyorlar. Bunun daha inandırıcı olmasını sağlamak üzere terör eylemine de başvurabilirler ama yapmasınlar, zira yine de inandırmaz” diye yazmıştım.
İnandırıcı olmasının tek yolunun “yeni anayasada PKK-BDP talepleriyle ilgili neler olduğunun seçim öncesinde açıklanması” olacağını da.. Bir terör örgütü için eğer amaca hizmet edecekse adam öldürmek sadece “oyunun bir parçası”dır, kaldı ki bence bu kez istedikleri adam öldürmek değil, yalnızca toplumu “anlaşma yerine çekişme olduğuna” ikna etmek veya “talepleri karşılanmazsa, 15 Haziran için Öcalan’ın yaptığı ‘savaş çıkar’ açıklamalarının gerçekleşeceğine dair işaret vermek”ti.
SİLAH BIRAKMADAN PAZARLIK!
Aksi doğru olsaydı, öldürmeye niyetli olsalardı bu eylemi “daha geç ve daha kalabalık bir saatte” yapar ve istediklerine ulaşırlardı. Ama bu durumda toplum infiali “yeni anayasadaki beklentiye filan fırsat vermeyecek kadar büyük” olurdu. Aynı nedenle ben “arka sokaktaki Polis Meslek Yüksek Okulu’na yönelik” olduğunu da hiç düşünmedim, zira ona yönelik olsa orada yaparlardı.
Türkiye’de son bir yıldır olup biten her şeyin “açılım”dan başlayıp “yeni anayasaya uzanan” talepler olduğuna hiç şüphe yok.. Açılım tamamen farklı bir zemin üzerinde başlatıldığında “pazarlığın ‘silah bırakmamış bir terör örgütü ile yapılmasının’ buralara uzanacağını” uzmanlar ve geleceği görebilenler (muhalefet partileri dahil) söylemişler ve çok geçmeden hepsi “bunlar terör sürsün istiyor” suçlamasıyla karşılaşmıştı.
Sonuç ortadadır, umalım da terör örgütü “daha inandırıcı” olmaya çalışmasın!
Tecavüzcü piknikte!
Normal, hukuka saygılı, adaletin işlediği bir memlekette şu ana kadar çoktan “en az 30-40 yıla” mahkum olmuş, cezasını çekmeye çoktan başlamış olurdu Hüseyin Üzmez. Bir çocuk tecavüzcüsü bu, “şeytana uydum” diye ağzıyla itiraf etmiş, tecavüz ettiği çocuğa defalarca Adli Tıp’ta ve poliste muayene-sorgulama işkencesi yaşatılmış, onun ve ailesinin hayatını mahvetmiş bir ağır suçlu.
Çarşamba günü Hürriyet gazetesinde bu ağır suçlunun bir grup Aczmendi ile birlikte “piknik yaparken ve gayet mutlu göründüğü” fotoğrafı vardı. İnsanı “adaletsiz ülkede yaşamaktan utandıran” daha beter bir görüntü bulabilir misiniz?.. Tecavüzcü piknikte, bir de üstelik; yoksul ve kimsesiz ailesini “para yardımı yaparak” etkisine alıp perişan ettiği çocuk kimbilir hangi köşede..
Neymiş, 2 yıl hapis yatmış..Nereden çıktı 2 yıl, girmesiyle serbest bırakılması bir oldu.. Üstelik “gazetecilere, bilim adamlarına 4 yıl tutuklu olarak duruşma bekletilen” bir yerde çocuk tecavüzcüleri neden duruşmayı tutuklu beklemiyor? Yoksa onların dışarıda olmaları, daha çok çocuğu mağdur etmeleri mi gerekiyor?
Adalet Bakanı’ndan açılama beklemeye hakkı yok mu milletin?
‘Kader’ hep Türkiye’de!!
TV kanalları günlerce helikopter kazasında ölen biri çocuk 4 kişinin cenaze törenlerini ve olayın perde arkasını verdiler. Genç pilot Murat Güçlü’nün “bir hafta sonra evleneceği” nişanlısı “Ben sensiz nasıl dayanırım” diye ağlıyor, eşini de kazada kaybeden; çocuğun anneciği (Allah ona sabır versin) çok haklı olarak “Bekleyin ben de geleceğim, söz” diye haykırıyordu.
Ben ise kafamı olaydan hemen sonra Emniyet Müdürünün söylediği “kader” lafına takmış vaziyetteydim izlerken. Hayatının baharında ölen Murat Güçlü hep “Bizi çok eski uçaklarla uçuruyorlar” diye konuşur, besbelli böyle bir sondan endişe edermiş... “Eski helikopter” tam 42 yıllık...
MÜZEYE KALDIRSALARDI
Ya Ruslardan (ikinci el diye) alınmış hurda uçaklar veya 42 yıllık “müzeye kaldırılacak” helikopterlerle gençleri uçuşa gönderip (küçük çocuğa izin vermeselerdi bari) sonra da düşünce “kader” demek ne kolay görüyorsunuz.
Maden göçüğünde ölenlere “kader”, hızlı tren ihmal nedeniyle raydan çıkınca ölenlere “kader”, nehir yatağında ev yapımına izin verildiği için selde ölenlere “kader”, çürük binalara izin verildiği için depremde ölenlere “kader”, bu kader Türkiye’den başka yere gitmez mi hiç? Hep aynı ülkede mi çakılır kalır ve benzer olaylar döne döne yaşanır?
Toplum sorgulamayı ve hesap sormayı öğrenene kadar cevap “hayır” olacaktır maalesef!
Yorum Gönder