1 Mayıs samimiyetsizliği - Can Ataklı

 1 Mayıs samimiyetsizliği
Bu yıl 1 Mayıs Bayramı geçen yıldan daha büyük coşkuyla kutlandı. Taksim alanı rengârenkti. Bayram bir şenlik havasında geçti.
Alanda ve yollarda her görüşten insanlar vardı. Herkes kendi görüşünü, taleplerini ve eleştirilerini dile getirdi.
Medya ve özellikle AKP yandaşları ise alana “her görüşten” kişinin toplanmasını çok önemseyerek “İşte yeni Türkiye, özlenen Türkiye” diye duyurdu haberi.
Alanda her görüşün temsil edilmesine karşı mıyım? Elbetteki hayır. 1 Mayıs bütün çalışanların ve işçi sınıfının bayramıdır. Burada kimin ne düşündüğünün önemi yoktur.
Ancak bu yıl 1 Mayıs’a gösterilen bu özel ilginin aynı zamanda bir “samimiyetsizlik örneği” olduğunu da düşünmeden edemiyorum. AKP yandaşlarına bakınca sanki yıllardır 1 Mayıs için mücadele veriyorlarmış da, AKP’nin sağladığı demokratik ortam sayesinde bu olanağa kavuşmuşuz havası çıkıyor ortaya.
Nitekim haber kanalları da gün boyunca ısrarla ya AKP’lileri ya yandaşlarını ya da artık 1 Mayıs ruhu ile hiç ilgisi kalmayan kişileri ekranlara çıkarıp bol bol propaganda yaptırdılar.
Oysa daha geçen yıl bile aynı çevreler 1 Mayıs’ı bir “umacı” gibi sunuyordu kitlelere. 1 Mayıs’ın bir “kâbus günü” olduğu, “komünistlerin, anarşistlerin, bölücülerin” sırf ülkedeki dirlik ve düzeni bozmak için alanlara koştuklarını söylüyorlardı.
Hatırlayın iki yıl ve daha öncesini. AKP iktidarı 12 Eylül rejiminin koyduğu “Taksim’de miting” ve “1 Mayıs kutlamaları” yasağını sonuna kadar savunuyor ve 1 Mayıs günü kimseye göz açtırmıyordu.
Daha önceki yıl polis DİSK Genel Merkezi’ni henüz güneş doğarken basmış, işçileri binada hapis tutmuş, tazyikli su ve gaz bombası atmıştı. Hastaneye bile gaz bombalı saldırı yapmıştı polis.
DİSK 12 Eylül’den beri 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için direniyor, her şeyi göze alarak sokaklara çıkıyordu. 30 yıllık mücadelenin tam 6 yılı AKP duvarına çarpmıştı. Sonunda iç ve dış tepkilerin giderek artması üzerine AKP iktidarının da yapacak bir şeyi kalmadı ve Taksim açıldı.
Bu işçilerin gücüydü.
Geldiğimiz nokta elbette sevindiricidir, gurur vericidir. Ama iktidar ve yandaşlarının bundan prim yapmaya kalkışması en hafif deyimiyle samimiyetsizliktir.
1 Mayıs’ta ekranları dolduran, alana koşan, ama bugüne kadar 1 Mayıs’ı engellemek için ellerinden geleni yapanlar dürüstçe cevap versinler: Gerçekten 1 Mayıs sizi heyecanlandırdı mı, gerçekten oraya isteyerek benimseyerek mi gittiniz? Yoksa tıpkı “dinsizim ama sizi destekliyorum” diyenlere karşı “İşimiz bitene kadar bunlara tahammül edeceğiz” tavrınızdaki gibi mi davranıyorsunuz?
*****

CHP’nin düşürdüğü milletvekilleri
Erdoğan Bayburt ’ta seçim propagandasını başlatırken özellikle önce bu kente geldiğini belirterek “Sizin iki milletvekiliniz vardı, CHP yüzünden bire düştü. Ama sizin ikinci milletvekiliniz var hâlâ, o da benim” dedi.
Böylelikle Erdoğan Bayburt ’tan bütün ülkeye CHP’nin başvurusu nedeniyle bazı illerdeki milletvekili sayısının düştüğünü söyleyip şikâyette bulundu.
Ancak unuttuğu bir şey var. Bazı yerlerde milletvekili sayısı azalırken bazı yerlerde de arttı. Bu tamamen nüfusla ilgili bir konu çünkü.
Şimdi merak ediyorum, Erdoğan milletvekili sayısı artan illere gittiğinde “Sizin milletvekili sayınız şu kadardı ama CHP sayesinde bu sayı arttı” diyecek mi?
Konu aynı. Sadece nasıl kullandığınıza bağlı.
*****

Usame’yi de öldürürüz çocukları da

İkisi üst üste geldi. Önce füzeler Kaddafi’nin evini vurdu, oğul Kaddafi ile hepsi de 12 yaşın altında olan üç çocuk öldü. Ardından da Usame Bin Ladin, Pakistan’da kaldığı eve yapılan operasyonla öldürüldü.
Dünya ve tabii ki biz Usame’nin öldürülmesini en büyük haber olarak değerlendiriyoruz. Bunda bir yanlışlık yok. Amerika’da ikiz kuleleri çökerten saldırıyı düzenlediği ileri sürülen, ayrıca pek çok kanlı eylemden sorumlu tutulan ve başına 25 milyon dolar ödül konulan El Kaide liderinin öldürülmesi çok önemlidir.
Ancak herhalde “özgürlük” adı verilen bir operasyonda çocukların katledilmesi de çok önemlidir. Oysa dikkat ettiniz mi neredeyse tüm medya, “Kaddafi’nin oğlu ve üç torunu öldürüldü” biçiminde verdi haberi.
Peki bu operasyon kendi halkına katliam uygulayan Kaddafi’nin askeri hedeflerine düzenlenmiyor muydu? Bir eve füze atıldığında içeride çocukların ve kadınların da öleceğini kimse bilmiyor mu?
O çocukların “Kaddafi’nin torunu olmaktan” başka bir suçu var mı?
İşte yoğun “batı propagandası baskısı” altında bizler de olaya “güçlüler” tarafından bakıyor ve tepki göstermiyoruz.
NATO ne yazık ki “çocuk katili” durumuna düşürülmüştür. Bu operasyonda Türkiye’nin de katkısını düşününce insanın canı daha da sıkılıyor.
*****

İzmir sürprizi anlaşıldı
İktidar partisi listelerini açıkladığında İzmir adaylarının “sürpriz isimlerden” olduğu görülmüştü. Eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay İzmir’deki “merkez sağ ve merkez sol” kesimlerin oylarını almak için buraya kaydırılmıştı.
Başbakan da İzmir’e özel bir ilgi göstererek “İzmir’de bir şeyleri değiştireceğiz” demişti. Binali Yıldırım da hızlı başladığı seçim çalışmalarında “İzmir için çok ilginç sürprizlerimiz var” ifadesini kullanmıştı.
Bu özel ilgi ve sürprizin ne olduğu dün anlaşıldı. Polis sabahın erken saatlerinde CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye’sine baskın yaptı. Amaç “yolsuzluk olduğunu” ortaya çıkarmak. Seçimlere bir ay 10 gün kala, daha önce ortalığa hiç sızmamış bir yolsuzluk araştırılıyor. Ne hoş değil mi?
Bir belediyede yolsuzluk varsa hangi partiden olduğuna bakmadan üzerine gidilmelidir.
Ama daha çok yeni, Kayseri ve Elazığ’da belgeleriyle ortaya konan yolsuzluklara karşı bırakın polis baskınını, soruşturma bile yapılmadı.
Adana’da, aklandığı halde, sırf AKP’li olmadığı için, görevinden alınan Büyükşehir Belediye Başkanı’na hakkı geri verilmiyor.
Ama polis hiçbir şaibesi olmayan İzmir’de baskına kalkıyor.
Ne kadar inandırıcı...

*****

Falcıİflas edip her yere borçlanan iş adamı falcıya gitmiş, önündeki kristal küreye bakan iri dudaklı, kırmızı rujlu yaşlı kadın “Tam üç yıl sonra rahatlayacaksın” demiş adama. “Yani üç yıl sonra çok mu para kazanacağım? ” diye sormuş adam heyecanlanarak. “Yok” demiş falcı kadın, “Üç yıl sonra böyle sefil bir şekilde kaçak yaşamaya alışacaksın.” (Yıldırım Tuna)
Devlet erkânı, Erzincan’da açılan sinemada korku filmi izlemiş. Vatandaş dokuz yıldır korku filminde rol alırken, izlenen iki saatlik filmin lafı olmaz! (Gani Yıldız)

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget