Artık yaşlanmıştı, bu nedenle çalıştığı konut yapı işinden emekli olarak ayrılmak, çoluk çocuğu, büyüyen ailesi ile özgür bir yaşam sürmek istediğini, çalıştığı işverene bildirdi.
İşinde çalıştığı mütehait, kendisine yıllarca sadakatle çalışan, binlerce, milyonlarca lira para kazanmasına emeği ile katkıda bulunan çalışkan elemanının emekli de olsa firmasından ayrılmasına üzülüyordu.
Mütehait, emekli olacak bu elemanından kendisine son bir defa iyilik olarak özel bir ev yapmasını istedi.
Yaşlı marangoz ustası, patronunun bu son sözünü kırmayarak istediği evi yapmaya başladı. Ama yaşlı ve yorgun marangoz, gönlü biraz buruktu, çünkü yıllarca, bu mütehaide hizmet ederek onu zengin etmiş, ne yazık ki kendisinin çocukları ile başını sokacağı kendine ait bir evi bile yoktu. Onun için de işe biraz gönülsüz başladı, son yaptığı bu evde hiç de iyi malzeme kullanmamış ve özenli bir işçilik göstermemişti. Hem de, “yıllarca benim emeğimden zengin oldun, bak şu halime bir evim bile yok” diye söylenerek çalışıyordu. İçinden, kendinin yoksul, patronun zengin halini görüyor, patrona kızmış bir tavırla kadere kırılıyor, küsüyordu; onun için de bu son eve işinde isteksiz çalışıyordu.
Nihayet bu yaşlı marangoz ustası, baştan savma bir işçilik ve kalitesiz malzeme ile yaptığı evi bitirdi. Kendini adamış olduğu mesleğine böyle son vermek ne talihsizlikti…
Evi gözden geçirmek için gelen işveren mütehait, marangozla birlikte evi inceledikten, odaları dolaştıktan sonra, marangoz işçisine bir sürpriz yapmak istedi, dış kapının anahtarını, işçisine vererek şöyle dedi:
“Ustam benim için çok çalıştın, çok emek verdin, emeğinden zengin oldum. Bu ev bir teşekkür ifadesi ve emekli ikramiyesi olarak benim sana bir armağanımdır, buyur anahtarları”. Emekli olacak evin ustası marangoza evin bütün anahtarlarını veren mütehait, “güle güle otur, bu ev artık senindir” dedi.
Marangoz çok şaşırdı, bir anahtarlara baktı, bir eve baktı, bir de patrona baktı ne diyeceğini şaşırdı; mahcubiyetten midir, sevinçten midir adeta nutku tutuldu. Patron, “ herhalde bir ev sahibi olmanın sevinci içinde şok oldu” diye düşündü.
Oysa bizim emekli olacak marangoz ustası sevinçten çok, özen göstermediği, kötü malzeme kullandığı bu evin mahcubiyeti, pişmanlığı içindeydi. Kafası sevinç ve üzüntü karışımı bir ruh hali ile bocalayıp duruyordu. Marangoz şoka girdi! Ne kadar utanmıştı! Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi, o zaman bu evi böyle özensiz yapar mıydı?
Hayatın bazı dönemeçleri de böyledir işte, kendi kurduğumuz evde yaşayacağımızı anlarız, işin sonunda bazen böyle şoka girerek. Ama ne var ki geriye dönüş yoktur, yaşam sürecinde.
Hayatta da böylesine sürprizli acı tatlı olaylara rastlarız. Özellikle bir deprem felaketinde, nice ustalarımız, marangozlarımız ve de mütahitlermizle böylesine acılı, şoklu “keşke” li pişmanlıklarımız olur. Ama zamanı, kayıpları geri getiremeyiz.
Öyleyse yaşamın marangozu sizsiniz, biziz, birileri, “yaşam bir kendin yap tasarımıdır” demiştir. Bu gün yaptığınız, yapacağımız davranış ve seçimler, yarın yaşayacağımız evi kurar. Öyle ise evlerimizi, işimizi hilesiz akıllıca kuralım, çünkü yaşamın da, evin de içinde biz yaşayacağız.
Kaynak: Anonim.
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
Yorum Gönder