Anayasa Tuzağı Terör Ve Türkiye Paneli (8) - Cevat Kulaksız

Anayasa Tuzağı Terör Ve Türkiye Paneli (8) - Cevat Kulaksız [pslide] [item url="https://haberguncel.blogspot.com.tr/2016/04/anayasa-tuzagi-teror-ve-turkiye-paneli-cevat-kulaksiz.html" src=" https://4.bp.blogspot.com/-VSkz4_eiKnM/Vx-0K7Cjx0I/AAAAAAAAFPg/7zaocCgx9XIN9WyN53W4jDpfIMS-wm3MwCLcB/s640/Anayasa-Tuzagi-Paneli.JPG " title="Anayasa Tuzağı, Terör Ve Türkiye Paneli - Cevat Kulaksız"]Konuşma Metinleri uzun olduğundan ve okunmasının zor olacağını düşünerek her konuşmacının metnini bölümler halinde vereceğiz; bu bölümde ADD Genel Başkanı Tensel Çölaşan’ın konuşmasını veriyoruz.[/item] [item url="https://haberguncel.blogspot.com.tr/2016/04/anayasa-tuzagi-teror-ve-turkiye-paneli-2.html" src=" https://3.bp.blogspot.com/-hEGxRDYf_NY/VyEV09CkdvI/AAAAAAAAFQA/KhOOhS6Wl4kex3OK_L5XZXtMmbEnsXrmwCLcB/s640/Anayasa-Tuzagi-paneli.JPG " title="Anayasa Tuzağı Terör Ve Türkiye Paneli (2) - Cevat Kulaksız"]Bu bölümde iki konuşmacıya yer verdik.Ergün Atalay (Türk-İş Genel Başkanı)ve Türk Hukuk Kurumunun Genel Başkanı Sabih Kanadoğlu’nun konuşmaları[/item] [item url="https://haberguncel.blogspot.com.tr/2016/04/anayasa-tuzagi-teror-ve-turkiye-paneli-3.html" src=" https://4.bp.blogspot.com/-FpuSoVd8xCw/VyJj5OSvhdI/AAAAAAAAFQc/Qg_FNKlwg8wUj5VfgfukvE1_tby85XsKACLcB/s640/Anayasa-Tuzagi-paneli.JPG " title="Anayasa Tuzağı, Terör Ve Türkiye Paneli (3) - Cevat Kulaksız"] Bu bölümde CHP Başkan yardımcısı Bülent Tezcan yer verdik.[/item] [item url="https://haberguncel.blogspot.com.tr/2016/04/anayasa-tuzagi-teror-ve-turkiye-paneli-4.html" src=" https://3.bp.blogspot.com/-FSsuXQLk3mw/VyPAKe4u2XI/AAAAAAAAFQ0/R5nUpFbRQdgUoZTuXxkbEA8V8RoetHV3ACLcB/s640/Anayasa-Tuzagi-paneli.JPG " title="Anayasa Tuzağı Terör Ve Türkiye Paneli (4) - Cevat Kulaksız"]Bu bölümde İzmir Barosu Başkanı Aydın Özcan ile ÇYDD nin Genel Başkan Yardımcısı Nihal Kızıl’ın konuşmasına yer vereceğiz. [/item] [item url="https://haberguncel.blogspot.com.tr/2016/05/anayasa-tuzagi-teror-ve-turkiye-paneli-5.html" src=" https://2.bp.blogspot.com/-DBKScmrIh_s/VyZRyNBcxmI/AAAAAAAAFRk/_oMYfHMYrgcAbCEGRvi2-YgEAqGeQOdggCLcB/s640/Anayasa-Tuzagi-Paneli-5.JPG " title="Anayasa Tuzağı Terör ve Türkiye Paneli (5) - Cevat Kulaksız"]Bu 5. Bölümde önce Birleşik Kamu İş Bnl. Bşkanı Hasan Kütük, sonra MHP li Faruk Bal’ın konuşmalarına yer vereceğiz. [/item] [item url="https://haberguncel.blogspot.com/2016/05/anayasa-tuzagi-teror-ve-turkiye-paneli-6.html" src="https://2.bp.blogspot.com/-djDUuxojE5U/Vyj8Kk3kqmI/AAAAAAAAFR4/8kMx4KY-ZWo4uaL0VwvrvFC6SMPQP91qACLcB/s640/Anayasa-Tuzagi-Paneli%2B-6.jpg" title=" Anayasa Tuzağı Terör Ve Türkiye Paneli (6) - Cevat Kulaksız"]Bu 6. Bölümde CHP eski milletvekili Uluç Gürkan ile İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hüseyin Özbek’in konuşmalarını sunuyoruz. [/item] [item url="https://haberguncel.blogspot.com/2016/05/anayasa-tuzagi-teror-ve-turkiye-paneli-7.html" src="https://3.bp.blogspot.com/-WE5IL3wjcp4/Vyo6BxoFJII/AAAAAAAAFSM/JfUMzbOU3oEAoVAPKPimwkHnGLARoOzZQCLcB/s640/Anayasa-Tuzagi-Paneli%2B-7.jpg" title=" Anayasa Tuzağı Terör Ve Türkiye Paneli (7) - Cevat Kulaksız"]Bu Bölümde Vatan Partisi Başkan Yardımcısı Utku Reyhan ile Ankara Barosu genel sekreteri Ramiz Erinç Sağkan,ın konuşmalarını veriyoruz. [/item] [/pslide]

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinliklerinden olarak, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD) destek ve yönetiminde 24 Nisan 2016 günü Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde “Anayasa Tuzağı, Terör ve Türkiye” konulu panel düzenlendi.
Panelden önce, etkinliklere katılmak için yurdun her yanından otobüslerle gelen binlerce kişiler ile Ankara’daki çeşitli sivil dernek mensupları Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) toplanarak Tandoğan (Anadolu) Meydanından Anıtkabire yürüdüler. Sonra da binlerce Atatürkçü Nazım Hikmet Merkezine geldiler.
Binlerce kişinin doldurduğu Ankara’nın en büyük salonundaki panele, çok değerli siyasetçi, sendikacı, hukukçular konuşmacı olarak katıldılar.(Giden sayımızda adlarını ve görevlerini vermiştik).
AKP-RTE iktidarının planlı bir şekilde “yeni anayasa” adı altında anayasayı laik özünden ayrı olarak dinsel düşünceye dayanan bir anayasa yapma hazırlığı sırasında, bu konuşmaların yararlı olacağını düşünerek, tüm konuşmacıların konuşmalarının metinlerini çözerek okuyucuya sunmayı düşündük.
Metnin uzun olacağı ve okunmasının zor olacağını düşünerek her konuşmacının metnini bölümler halinde vereceğiz. Bu bölümde iki konuşmacıya yer verdik,

“DİNDAR DEĞİL LAİK ANAYASA
Ülkemizi, geri kalmış bir Ortadoğu ülkesi haline getirecek olan bu “yeni anayasa” girişimine  “hayır” diyelim.
Ülkemizi laik TC ni güya yöneten gerici iktidar, devletin her kademesinde ulusal bayramlarımızı yasaklayarak, ulusal değerlerimizi dinsel devlet yapılanmasına doğru sürükleyerek,  gerici bir anayasa yapma çabasında olan AKP-RTE iktidarına karşı okuyucumuzu, yurttaşlarımızı daha duyarlı olmasını sağlamaktır. Gerçekleri görmelerine yardımcı olmak için bu değerli hatiplerin uyarıcı konuşmalarına yer veriyoruz. Konuşmaları yazıya dökmek ne kadar zor olduğunu sanırım bilirsiniz, ama biz üşenmeden, yılmadan bu değerli konuşmaları size sunmayı görev bildik. Çünkü ülkemiz Cumhuriyet tarihinin en kritik dönemeçlerini yaşamakta. Hepimiz, ülkemizin yararı için iktidarın yapmaya çalıştığı kumpasla dolu gerici anayasaya karşı “hayır” diyerek direnmeliyiz.
“Dindar Anayasa”  isteyen 14 yıldır AKP-RTE iktidarında hiç siyaset yapmamış Meclis Başkanı İsmail Kahraman neden “seçmece”  Meclise başkan seçildiğini düşünebiliyor musunuz?  Gençliği demokratik parti ve kuruluşlarla mücadele etmiş, 1967 de Milli Türk Talebe Birliği Başkanı olmuş, türbana geçit vermeyen üniversite yönetimini protesto için 68 günlük işgal ve boykot eylemi yapmış, TİP’in “diriliş” mitinglerine karşı “şahlanış” mitingleri düzenlemiş (bu olaylarda iki devrimci ölmüştü). Daha nice gerici eylemlerin başını çekmiş, elinde “devrimci kanı” oluşmuş kişi özellikle seçilerek Meclis Başkanı yapılmıştır. Devlet Bahçeli ve MHP de bu seçilişe çanak tutmuştu. Laiklik, devrimcilik karşıtı nice eylemlere katılmış, Merhum İmran Öktem’in cenaze namazını bile engellemeye çalışmış, mazisi karışık Kahraman, çizgisini koruyarak, “yeni anayasa dindar bir anayasa olmalı;  laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır” diyerek, aslına mayasına dönmüştür. Laikliği koruyacağına dair ant içerek başkan olan İsmail Kahraman, yürürlükteki anayasaya karşı suç oluşturan çıkışıyla pek çok kişi tarafından suç duyurusunda bulunulmuştur. Sahiden Yargıtay Başsavcısı acaba bu duruma ne der? Görevini yapmalıdır. Dinci, kinci, laiklik karşıtı R.T. Erdoğan vatandaşlar arasındaki ayrıştırmayı o noktaya getirdi ki tarihimizi bile ayrıştırıyor; anlı şanlı, bütün dünyanın hayran kaldığı 1919 dan sonraki, düşmandan kurtuluşumuzun tarihini (İstiklal Savaşı’mzı) bile inkâr ediyor, kabul etmiyor.
Başta Atatürk’e, Kuvaayyi Milliye kahramanlarına, laik Cumhuriyete, “90 yıllık enkaz” diyerek Cumhuriyete saldırıyorlar. Laik Cumhuriyetimiz 100. Yılını bile doldurmadan yıkma girişimlerinde bulunuyorlar.  Atatürk’ün kurduğu TBMM nin 93. Yılındaki Başkanı İsmail Kahraman, “Cumhuriyeti dinsizler kurdu” diyecek hayâsızlaşıyorlar. Öyleyse Cumhuriyetçiler, Atatürkçüler daha çok saflarını artırmalılar, daha çok tepkilerini göstermelidirler. 
Bunlar milleti topluca kucaklayan bir anayasa yapabilirler mi? Mümkün değil. Öyleyse çok önemli uyarılarda bulunan bu konuşmacıların önerilerine dikkat etmeliyiz.
Yoksa bu gerici anayasa kabul edilirse, ülkemiz dinci, gerici bir Ortadoğu ülkesi olacaktır. O nedenle ülkemizin geleceği için bu konularda daha duyarlı olmalıyız.
Bu son bölüm olan 8. Bölümde Gazeteci Barış Terkoğlu’nun konuşmalarını veriyoruz.

Anayasa Tuzağı Terör Ve Türkiye Paneli (8) - Cevat Kulaksız

Barış’tan önce, araya “sürpriz” bir konuşmacı alındı ADD yönetiminde Ayla Baran kısa konuşmasında şunları söyledi:
“-Sürpriz konuk olarak anons edildim ama ne kadar sürpriz oldu bilmiyorum. Bu anlamlı günde gündemimiz bu kadar sıcak ve dolu iken, konuşulacak çok şey varken, Artvin’deki Cerattepe yaramıza parmak basmamız için bize zaman tanıyan süre veren genel başkanım ve sunucuya teşekkürlerimi sunuyorum.
Artvin’de bir süredir Şubat başından beri bir şeyler oluyor, bakın takip ediliyordur sanırım herkes hemen hemen duydu, sesini duyurduğu anlamda; yalnız son olarak ne olduğunu bu insanların nasıl bir araya geldiği noktasında çok fazla sesimizi duyurabildiğimizi düşünmüyorum. Artvin’de alında bazılarının ifade ettiği gibi, küçük yavru izcilerin direnişi mi söz konusuydu;  ya da ülkenin ekonomik kalkınmasını istemeyen bir avuç Artvinli’nin düzene karşı başkaldırışı mıydı? Evet, Artvin’de bir duruşumuz vardı bizim. Ancak bu duruş bizlerin yaşam hakkıyla ilgili bir duruştu. Bu duruş, hukuk düzenini çok da ciddiye almayan idarenin duruşuna karşı gelişmiş bir duruştu. Bu duruş doğanın katledilişine karşı bir duruştu. Peki, Artvin halkı bu duruşa nasıl geldi? Şubattaki bu eylemli duruşumuz başlamadan önce, Türkiye’nin en güvenli illerinden biri olan Artvin, Artvin’de madencilik faaliyetleriyle ilgili bizim hukuk sürecimiz yaklaşık 20 yıl kadar öncesine dayanmakta. 20 yıl önce Cominko adlı bir madencilik firması ile ilgili bir iptal davası açmıştık, halen daha açmaya devam ediyoruz, Cominko’ya açtığımız dava, önce yürütmenin durdurulmasıydı, daha sonra davanın reddedilmesiyle ilgili sonuçlandı. Ancak yürütmenin kararı durmadan önce, galeriler açıldı, Artvin bilmiyorum gelenler var mı, Barolar Birliğinden, gelenler çok iyi bilir, İzmir Barosu çok iyi bilir, başkanım siz de bilirsiniz, bir huni şeklinde ve maden alanı olarak ruhsatlandırılan bu kısım da bu huninin tamamen tepesi ve heyelan bölgesi. Artvin’in içme sularının geldiği bir bölge; dünyanın hiçbir yerinde biliyoruz ki, biz bu konuda konferanslara, seminerlere de katıldık, hukukçu olarak da araştırmalarımız oldu. Bu günkü teknoloji ile madencilik faaliyetleri yapıldığında, içinde bakır madeni olduğu söyleniyor. Aslında rezervler bitişik, yani bakırın alınıp altın madenciliğinin bırakılacağı gibi bir gerçek de yok herhalde, takdir edersiniz. Bir madencilik faaliyeti yapıldığında hele bu coğrafyada yaşam alanlarının zarar görmemesi, doğal yaşamın zarar görmemesi mümkün değil. İster açık, ister kapalı galeri usulüyle çalışılsın hiçbir şekilde hiçbir örneği yok ki dünya madencilik faaliyetlerinde bu teknolojide zarar verilemesin, çevreye, böyle bir şey inandırıcı değil. Bizim buradaki direnişimiz aslında hukuk duruşumuzun yanında tamamen hukuk zeminindeyiz aslında. Bize miras kalan yer altı zenginliklerimizin, hep öyle öğrendik, belki ileride daha sağlam bir teknolojiyle torunlarımıza miras bırakabilmekti. Şu teknolojiyle madem bunun zararsız yapılabilmesi mümkün değil, dursun. Altın be bakır madeni bozulan bir ürün de değil, kalsın. Yani biz bunu istiyoruz. Kaldı ki ilk önce yabancı firmalar şu anda “Cengiz İnşaat” diye gözüken arkasında kimlerin olduğunu çok da bilemediğimiz bütün Karadeniz’inde sahibi olan bu firma, madencilik faaliyetini gerçekleştirdiğinde kar marjı (pay) çok düşük, Madencilik Kanununda bir alt sembol,  buna değmez.
Kaybedeceklerimize değmez. Artvin bir ekolojik (çevreyle ilgili) zenginliği olan bir yer. Kaybedeceklerimiz, ülkemiz kazancından çok daha fazla.
Ben hukuk sürecine çok az bahsedeceğim, iki üç tane dava var kazandığımız. Mahkeme kararlarına saygı duymama, lafını duyduğumuz bu son Anayasa mahkemesine karşı Cumhurbaşkanımızdan aslında bana göre bizim bir 2008 de açtığımız Rize İdare Mahkemesindeki lehimize sonuçlanan ancak şu anda Danıştay’da olan davayı da tanımayarak ta o zaman Yargıtay’a saygı duyulmadığını göstermiştir, bize. 2008 deki dava lehimize sonuçlandı. Şirket Cerattepe’yi terk etti. Ancak karar kesinleşmeden bu son olayda bizleri de tabir caizse fişekleyen ihale yeniden yapıldı. İlan süreci yeniden başlatıldı, netice tamamlandı, deyim. Türkiye Barolar Birliğinin desteğiyle, sevgili Baro başkanım da burada, 40 a yakın baroyla birlikte Türkiye’nin en büyük davasını açtık. Ancak bu süreçte de, idare boş durmadı, şirket boş durmadı, yer tespiti amacıyla iş makineleriyle biz bu süreci beklentiler, en azından Danıştay’daki kararı ilk dönüşü beklentisi ya da birinci son açığımız davada yürütmenin durdurulması kararı verilsin diye beklerken, yer tespiti için şirketin ısrarları oldu. Dolayısıyla halkın direnişi oldu. Buradaki direniş aslında kendiliğinden gelişmiş bir kriz, siyasi inisiyatif (üstünlük)  hareketiydi. Biz orada hiçbir siyasi partinin illegal oluşumların bazı yandaş medya gruplarından bunu da duyduk biz. İsim de veriyorum başta RTÜK e de şikâyet ettik. Hiçbir illegal yapılanmanın provakasyanu olmadan biz bu sivil insiyatifi oluşturduk. Aslında halk oluşturdu. Çünkü bir meşru müdafaa hakkıydı, yapılan savunmalar, bize göre. Halk sokağa döküldüğünde çevrede güvenlik güçleri üstümüze geldi, il nüfusumuzun yarısına kadar ve bizlere zaman zaman orantısız güç kullanıldı. Ama bizde oluşan o günlerde aslında ki bundan sonra da devam edecektir. Biz artık sürekli sürecin istediğimiz gibi de gitmeyeceğini biliyoruz. Çünkü kazandığımız üç tane dava var, aynı taşınma aynı konuyla ilgili.
Oluşan bu Kuvaayyi Milliye ruhuydu. Bu ruhu belki de Türkiye’de oluşacak ikinci nüvesiydi. Yakında belki gerçekten tekrar lazım olacak. Milli Mücadele ruhuydu. Biz bunu bireysel olarak da, orda yaşayan insanlar olarak da çok müthiş bir şekilde hissettik. Demek ki bu ruh, Türkiye’de de Artvin’de olduğu gibi, bıçak kemiğe dayandı, Milli Mücadele ruhunun yeniden doğmasında ihtiyaç var. Biz bunu Artvin’de uç kentimizde başarabildiysek demek ki umut var. Güneş bir kere Samsun’dan doğdu, belki de doğudan doğacaktır diyorum”.
Gündem konusu ile ilgisi pek de olmayan bu konuşma eleştiri konusu oldu.

Anayasa Tuzağı Terör Ve Türkiye Paneli (8) - Cevat Kulaksız

GAZETECİ BARIŞ TERKOĞLU’NUN KONUŞMASI
Yazdıkları ile hapse giren, Silivri zindanında yatan Gazeteci Barış Terkoğlu’nun ismi anons edilince bir alkış koptu,  bunu görünce, “turpun büyüğü heybede” diyen bir Avşar Atasözü aklımıza geldi,  Son konuşmacı Barış Terkoğlu konuşmasında şunları söyledi: 
“- Buraya kadar geldiniz, beni sabırla beklediniz, buraya kadar gelmekle memnun ettiniz. Türkiye’nin son döneminde, özellikle nisan ayında, mayıs ayında, ekim ayında yani milli bayramların olduğu dönemlerde kamuda salgın bir hastalık var biliyorsunuz.(Salondan gülüşmeler). Cumhurbaşkanları orta kulak iltihabı geçiriyor, valiler soğuk algınlığı geçiriyor, Başbakanların diyabet rahatsızlığı yükseliyor o yüzden milli bayramlara katılamıyorlar. O yüzden hastalıkları yenerek siz buraya geldiniz. (Salondan alkışlar ve gülüşmeler) Gazilere ve şehit yakınlarına da teşekkür ediyorum. Çünkü gerçekten vatan sadece topraklar ya da onun üstünde biriktiğimiz değil, biraz da onun için hayatını kaybedenler verdiler. Topraklarımızda oluşa çatlaklar döktükleri kanla, akan kanlarıyla kaybettikleriyle doldurdular; bu gün burada hürriyet içinde bu toplantıyı yapıyorsak onların sayesindedir. (Alkışlar) “ Ben Silivri’de Gazi Serdar Öztürk’le hücremizde kalırken, o üst ranzada idi,  kuru ekmeği paylaştık. Levent Göktaş, yıllarca operasyonlardan sağ döndü ama Silivri’den gözünü kaybederek çıktı. Kâşif Kozinoğlu Afgan Dağları’nda değil de ama Silivri Zindanında kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. O yüzden ben, o gazilerle birlikte savaşmadım ama birlikte hapis yattım, dediğim gibi, Silivri’de kuru ekmeği paylaştım. Onlar için de için de ayrıca saygım ve müşterek anım var.
Anayasa ve terör konusunda belki de ironik bir dille söylüyorum, en son konuşacak kişi benim. Çünkü biliyorsunuz birincisi ben böyle değerli Hukukçu Sabih hocam, Tansel hocam, Baro başkanlarının önünde benim hukuk kelamı yapmam ayıptır.  Ama ikincisi ben anayasayı ihlal etmekle yargılanıyorum, (gülüşmeler) ayrıca, biliyorsunuz bu gün terör başka bir şey ifade etse de çok yakın zamana kadar, bu ülkede yurtseverler, aydınlar yazarlar, askerler terhis olarak kutluyorlar, ben terör sanığıyım, o yüzden bu da ilginç bir çelişki. Çünkü biz anayasayı korumaya çalışıyoruz. Biz anayasal düzen kurulsun istiyoruz; biz bu ülkenin Başbakanı Cumhurbaşkanı Cumhuriyeti yıkmaya çalışanlar, anayasal düzenden vazgeçmesinler” diyoruz ama biz anayasayı yıkmakla yargılanıyoruz. Böyle bir çelişkisi var bu ülkenin. (Alkışlar) “benim söylemek istediğim kısaca şu,
  1. AKP gerçekten şunu yapmak istiyor, Recep Erdoğan rejimi bir anayasa yapmak istiyor; biliyorum Türkiye’nin büyük çoğunluğu buna “evet” yanıtını veriyor, ben aynı fikirde değilim.
  2. Türkiye’nin gerçekten bir anayasa sorunu var mı? Önce ikincisinden başlayayım, bakın çok uzatmayacağım, sürem yok çünkü Başbakan Ahmet Davutoğlu çıktı, dedi ki, “biz” dedi, “her an anayasa yapacağız, nisan mayıs ayı içerisinde, yetiştireceğiz” dedi. Son bir şeyler oldu, Tayyip Erdoğan dedi ki, “o hemen yapılacak bir şey değil” dedi. “baktık” dedi. “Bir yıl bekletmek gerekiyor” dedi.
Ahmet Davutoğlu tekrar konuştu, “biraz bekletmek gerekiyormuş” dedi. (Salondan gülüşmeler) “Sonuçta kendi içlerinde bir kriz var. İki, biz şunu bekliyorduk, Bir Kasımdan sonra tahmin ediyorum, burada şurada oturan amcalardan teyzelerden, ağabeylerden birisine iktidarı verse idik, yüzde 50 küsur oyla açık söylüyorum ülkeyi çok rahat yönetirdi. (Alkışlar) “Ama bu gün ülkeyi yönetemezlik içindeler.
Sorunun cevabını özetle şöyle söyleyeyim, Türkiye’nin bir anayasa sorunu yok, Türkiye’de bir siyasi kriz var. Türkiye’de iktidar partisinin onun başındaki ismin Anayasa krizi diye yutturmaya çalıştığı şey, hem kendi içindeki krizi, hem de ülkedeki yönetememe krizini bir anayasayla aşma meselesidir. Bir eğer gerçekten bu tuzağı aşacaksak, buna dikkat etmemiz lazım.
İkincisi, gerçekten anayasa istiyor mu dedim, bu yüzden söyledim. Anayasa yapma işi cüret meselsidir. Anayasa yapmak, sivil anayasa falan hepsini bir arada uydurdular Anayasa devletin örgütlenmesini anlatan bir metindir. Devleti yeniden örgütleme bir cürettir. Bu cürette tarihte iki kişi iki güç sahiptir. Bir devrimciler, iki karşı devrimciler. (Alkışlar) “O yüzden devrimci anayasaları Robespiyer yapar, Corc Vasington yapar, Mustafa Kemal yapar, devrimciler yapar.(Alkışlar)
Karşı devrimciler ise, anayasa yapıyorum diye genellikle o birikimi yıkarlar. Tıpkı Abdülhamid’in gelip parlamentoyu fesh etmesi gibi, tıpkı Vahdeddin’in parlamentoyu fesh etmesi gibi; tıpkı 12 Eylül rejiminin yaptığı gibi hep yıkarlar. O yüzden anayasa çok güzel bir kelime, bizim Güzel Türkçemizin kelimelerinden bir tanesi, çok da güzel anlatıyor her şeyi “ana-yasa”. Ama yetersiz, diğer dillere baktığımda hep anayasa kelimesini karşılayan kuram, kurmakla ilgili olduğunu gördüm. Çünkü anayasa kurucu bir metindir. Yalçın Hoca, içerde çok vakit geçirdik, onu anayasa yerine önerdiği kelime “Kuranyasa” idi. Gerçekten de bu kurma cüretine devrimciler sahiptir. Karşıdevrimciler de yıktıkları şeye anayasa derler ama biz onun anayasa olmadığını biliriz. Anayasanın bir özelliği daha vardır. İster 13. Yüzyılda MagnaCarta’ya kadar hani o krizi tarih kitaplarına gidin. İsterseniz bizim tarihimize gidin, 19. Yüzyılın başında başlatılıyor, tartışılır ama gene ittifaka kadar gidin. Anayasa hep iktidara sınır koyar, iktidarın sınırlarını çizer. Yani bir dönem gökyüzündeki Tanrı’nın gölgesi olduğunu söyleyen, aslında bunun yalan olduğunu biliyoruz. Padişahlara, krallara, monarklara karşı “senin sınırın burasıdır, iktidarın bu kadardır” metin, bir anayasa.
Şimdi soruyorum size, iktidar partisi AKP ve Tayyip Erdoğan, her neyse iktidarına sınır mı çizdi, çizmeye çalışıyor, yoksa iktidarının sınırını belirsizleşmeye mi çalışıyor, belirsizleşmeye çalışıyor, o zaman bunun adı anayasa olamaz. Biz ona anayasa demeyeceğiz, burada başka bir şey tutturmaya çalışıyor, yaptıklarını göreceğiz. Bunu iki şey için istiyorlar. Çok özetle iki şey istiyorlar:
  1. Suçlarını örtmek için istiyorlar. Çünkü anayasaların özelliklerinden biri, Kenan Evren yargılarken de toplum sürekli bunu tartıştı, genel anayasa yapan adamı o anayasa ile yargılayamazsınız. Ne suçları örtmek istiyorlar, biliyor musunuz; Milli Eğitim diye bir şey kalmadı İstar vakfına, TURGEV’e şuna buna devrettiler. Burada bir suç işlendi, bir sürü yolsuzluk yapıldı vs. Burada işledikleri suçları örtmek istiyorlar. Bu kadar değil, bu dönemde bizim Oda TV de, hemen bana kızmayın, en çok yayınladığımız habere dikkat ediyor musunuz, bilmiyorum, Abdullah Öcalan’ın açıklamaları, neden bu kadar meraklıyız Abdullah Öcalan’ın açıklamalarına, dünya görüşümüz ters olmasına rağmen, bu son dönemde “İmralı Notları” diye bir kitap yayınlandı. İmralı Notları çok değil, bir sene öncesine kadar, yani Dolmabahçe Mutabakatına kadar bu günkü iktidar partisiyle PKK arasındaki müzakerelerin tutanakları. Çok uzun metinler, ama ordan size Abdullah Öcalan’a ait bir cümle okuyacağım. Devletin görevi, söylediği cümleyi söyleyeceğim. “Eğer yasal düzenlemeler yapılmazsa hepimiz yargılanırız, vatana ihanet ediyoruz burada, bu gelişmeler yasal zemine oturtulmalı, yaptığımız yasal değil, Başbakan da yargılanır, ben de, bunun yasal zeminini oluştursunlar.” O yüzden işledikleri suçları örtmek için, işledikleri suçtan yargılanmamak için anayasa yapmak istiyorlar.
  2. Bu güne kadar, çünkü iktidar partisi, hani o bugünkü kurucularından söylediği 200 yıldır iç ve dış dinamikler bu kadar birbiriyle kesişti. Meclisten olduk diyor, emperyalistleri, büyük sermayeyi, dincileri hepsini kastederek söylüyor. Diyor ya, bir tasfiyeyle görevde, burada bizim diğerlerinin hepimizin, yaşadığı o Silivri süreci bu tasfiyenin bir ayağıydı sadece, işte bu tasfiyeyle resmileştirmek istiyorlar yeni anayasayla. Ordudaki tasfiyeyi, bürokrasideki tasfiyeyi, yasalardaki tasfiyeyi hepsini değiştirmek istiyorlar. O yüzden bu anayasanın, anayasada adının dahi, bir tür meşruiyeti yoktur.
      Bu gün anayasa yapacak zemin yoktur. Özetle bu anayasanın yapılmasını dahi tartışmamak gerekir. (Alkışlar).
Söyleyeceğim iki şey daha var, birincisi anayasa bir metin, ama anayasa için kimin elinde olduğu. Bu gün TC anayasasında örgütlenme özgürlüğü de var, eylem yapma özgürlüğü de var, basın özgürlüğü de var her şey var. Ama hiç biri uygulanıyor mu? O yüzden anayasa kadar önemli olan anayasa metnini yani elinde sopa alanın, yani “anayasa yapıyorum” diye eline sopa alanın anayasayı niçin kullanacağıdır. O yüzden Türkiye’de hu nedenle dahi anayasayı tartışmak doğru değildir. (Alkışlar)
İkinci söyleyeceğim şey şu: Biliyorum ben de çok maruz kaldım, bir de şunu diyeceğim, dediğim gibi, sırf bu anayasayı korumaya çalıştığımız için çok eksiklikte olsa eleştirel de olsa korumaya çalıştığımız için “siz 12 Eylülcü müsünüz, siz darbeci misiniz, siz darbe anayasasını mı destekliyorsunuz?” O, o kadar aptalca bir tartışma ki, Türkiye’de 12 Eylül Anayasası son 35 senede 17 kez değişti. Sonuncuyu biliyorsunuz. 12 Eylül referandumunda oldu, şimdi, 18 inde değişmeye çalışıyorlar ve en az 105 kez maddeler üzerinde değişiklikler yapıldı. Ortada her seferinde de bu 12 Eylül Anayasasını değiştirmemiz lazım diye yazıldı. Ortada 12 Eylül Anayasası mı kaldı? Yoksa her seferinde kendi yasalarını uygulamak için 12 Eylül anayasasını değiştirmeye çalışıyoruz diyen demagojileri mi kaldı. Bu öyle bir şey ki, geçtiğimiz aylarda hatırlayın, Türkiye’de kurtaj meselesi konuşuldu. Bu gün Cumhurbaşkanı olan Tayyip Erdoğan kürtajı yasaklamaya çalıştı. Bazı insanlar çıktılar der ki “bu haktır kadınlar hakkıdır, isteyen yapar, isteyen yapmaz” dedi. 12 Eylül kadınlara verilmiş tek haklardan biriydi kürtajın yasallaşması. Çıktı Aile Bakanı, “siz 12 Eylülü mü savunuyorsunuz” dedi, kürtajın hak olduğunu savunanlara. O yüzden Türkiye’de her türlü vatanseverliğin, yurtseverliğin, cumhuriyetçiliğin, özgürlüğün karşısına dikilmiş bir demagojidir “siz 12 Eylül Anayasasını savunuyorsunuz”. Bu lafı yememek gerekir.
Son olarak söyleyeceğim şey şu, ben Türkiye’nin değişik yerlerinde konuşuyorum, bu salona gelirken de şu an umuda çok ihtiyacımız var, çok umuda ihtiyacımız var. Görüyorum ki bize en çok ihtiyacımız olan şey umut. Umut aptalca bir şey değildir. Umut tarihi bilen insanların karanlıkta olsa dahi bir hücrede yaşarsınız, tarihin en karanlık yerinde yaşarsınız umut, onun değişeceğini bilmektir umut. O zaman umut gerçekçi bir şey haline gelebilir. Bu gün birinci Meclisin kuruluşunu kutlamaya çalışıyoruz, o Mecliste emin olun Atatürk’e karşı çok güçlü bir muhalefet vardı.  Atatürk buna rağmen yapılması gerekeni yaptı. Bakın o Mecliste sıtmayla, dizanteriyle mücadele yasası çıkarılmak istendiği zaman gericiler, “sıtmanın, dizanterinin nedeni mikroplar değildir, Allahın takdiri” dediler. Buraya gelmeden önce onları okudum. Yani devrimler hep karşısında karşı devrimcileri buldular. Bu salonda unutmadığım bir şey söyleyeyim size, Aslan Başer Kafaoğlu’nu mutlaka tanıyorsunuzdur, burada da konferanslarına gitmişsinizdir. 2010 da kaybettik, Cumhuriyetçi, devrimci bir iktisatçı. Bir gün 80 kişi onu dernekte ağırlamıştık. “Kaç üyesi var” demişti derneğimizin, ben utanarak 80 kişi demiştim, o bana dönüp “80 kişiyle devrim mi yapılır” demişti. O yüzden tarihte sayılamayan tek şeydir devrim, devrimciler. Tarihinde sayılamayacak tek şeydir yurtseverler, vatanseverler, sayılamayacak tek şeydir Cumhuriyetçiler. Çünkü bana söyleyin Allah aşkına, toprağa atılmış tohumun içinden çıkacak çiçek sayılabilir mi? (Alkışlar) O yüzden biz artık sayıları tartışmayalım. Artık yarın bu topraklarda yaratacağımız, doğuracağımız çiçekleri tartışalım, bunlar gelip geçecek bu topraklar işgal gördü, bu toprak lar daha büyük gericilik dönemlerini gördü, değiştireceğiz, umutlu olalım, birlik olalım, mücadele edelim, işte emin olun o zaman gerçekten değiştireceğiz”. Alkışlar
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com

                                        SON

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget