Benim ‘Çılgın Proje’m - Ali Sirmen
Sevgili,
Geçen gün bir arkadaşım, muzip muzip sordu:
- Senin de bir çılgın projen yok mu?
- Olmaz olur mu, dedim, benim de var, herkesin de vardır bir çılgın projesi.
Benim çılgın projem Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Memleket İsterim” şiirindeki özlemine çok uyuyor. Bak ne diyor Tarancı:
“Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun
Kuşların, çiçeklerin diyarı olsun
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun
Memleket isterim
Ne zengin, ne fakir, ne sen ben farkı olsun
Kış günü herkesin evi barkı olsun
Memleket isterim
Yaşamak sevmek gibi gönülden olsun
Olursa bir şikâyet ölümden olsun”
***
“Çok bir şey mi istemiş ki?..” dediğini görür gibi oluyorum.
Bana Ziya Öztan’ın anlattığı, Lütfi Akad ile ilgili bir öyküyü hatırlattı bu.
Petrol milyarderi Gülbenkyan, son yıllarında hep şöyle dermiş:
- Hayatta bir tek arzum kaldı, Boğaz’a karşı iki kadeh rakı içmek, başka bir şey istemem.
Olayı Lütfi Akad’a anlatmışlar, kahkahayı, ardından da cevabı patlatmış:
- Herif her şeyi istemiş yahu!
Cahit Sıtkı’nın istediği memleket de ona benzemiyor mu?
“Ne zengin, ne fakir, ne sen ben farkı olsun” diyen Tarancı, “Yok edin insanın insana kulluğunu” diyen Nâzım Hikmet’in özlemini dile getiriyor.
“Tarancı ne istediğini bilmiyordu” demek istediğimin sanılmasından, yanlış anlaşılmaktan korksam bile, Nâzım’ın söylediğinin ne anlama geldiğinin fevkalade bilincinde olduğunu belirtmek isterim.
Ne anlama gelir “Ne zengin ne fakir farkı olsun” demek? Bunun yok olmasını istemek, tarihin sonuna el sallamakla eşanlamlı.
Diyeceğim o ki, insanlığın tarihinin sınıf savaşlarından oluştuğu görüşündeki Nâzım “Yok edin insanın insana kulluğunu” derken, tarihin sonunu çağırdığını biliyordu.
***
Demek ki Cahit Sıtkı Tarancı’nın istediği memleketi yaratmaya yönelik olan proje gerçekten devasa boyutta çılgın bir şey, çünkü tarihin sonunu muştuluyor.
Hemen belirteyim ki, bu 1 Mayıs gününde, “Yok edin insanın insana kulluğunu” diyen Nâzım çokça anılacak, dünyanın birçok alanında bu çağrı yankılanacak.
Ne gariptir ki, kimileri insanın insana kulluğunun sona ermesiyle değil, pekişmesiyle bittiğini ilan ettiler tarihin.
Onlara göre insanın insana kulluğu kaçınılmazdı ve insanlığın kaderi de mutluluğu da kulluğundaydı.
1 Mayıs’ı kutlayan ve emeği en üstün değer olarak görenlerin de artık hükmünün kalmadığına, artık insanın insana kulluğunun ebedi olduğuna inanıyorlardı onlar.
Elimde “Cumhuriyet Kitapları”ndan nisan ayı içinde yayımlanmış bir kitap var. Yazarı Alev Coşkun, başlığı “Liberal Ekonominin Çöküşü - Küresel Kriz”.
Kitabın özellikle ilk 151 sayfası, egemenliği kaçınılmaz ilan edilen küresel kapitalizmin liberal sisteminin nasıl çöktüğünü, kapitalizmin özünün nasıl yalanlandığını, Adam Smith’in öngördüğü piyasanın görünmez sihirli eli görüşünün nasıl iflas ettiğini anlatıyor. Hararetle tavsiye ederim okumanı.
Sen bu yazıyı okurken Sevgili, Nâzım’ın çağrısını haykıran kitleler, “çılgın proje”leriyle Taksim Meydanı’nı inletiyorlardı:
“Dört nala gelip uzak Asya’dan,
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan,
bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim.”
Yorum Gönder