“Tunus devriminin Moritanya’ya sıçrama riski yoktur. İki ülkenin şartları farklıdır. Ayrıca Başkanımız Muhammed Wild Abdulaziz, kesinlikle Zeynelabidin bin Ali değildir: Başkanımız sosyoekonomik ve politik şartların iyileştirilmesi için çalışmakta; serbest seçimlere, şeffaflığa ve diyaloğa önem vermekte; ülkenin kötüye gitmesine yol açacak adımlardan kaçınmaktadır.” (Le Quatidien de Nouakchoutt, 27 Ocak 2011)
Yemen Devlet Başkanı Ali Salih Muhammed’in verdiği yanıta bakalım: “Yemen asla Tunus olamaz. Bizde hanedanlık yok; seçim sistemi vardır. Tunus’ta kimliğinde Müslüman yazmayan camiye giremezdi; bizde böyle bir uygulama yok. Allah’tan başka kimse mükemmel değildir. Eğer kusurlu isem, halkımdan özür dilerim. Olayları bahane eden muhalefet, gayrimeşru yollarla iktidar koltuğuna oturmak derdindedir.” (El Şark El Awsat, 25 Ocak 2011)
Mısır Dışişleri Bakanı Ebu’l Gayt, Tunus olaylarına ilişkin yorumunda; bunun ülkesinde tekrarlanmayacağına dair neredeyse güvence verirken, Avustralya’dan Subhi Fuad isimli gazetecinin yanıtı gecikmedi: “Tunus devrimi, Mısır’da aynı kolaylık ve hızla tekrarlanabilir.” (El Quds El Arabi, 28 Ocak 2011)
Cezayirli ve Faslı siyasetçiler (biri sosyal demokrat), Tunus olaylarının kendi ülkelerinde tekrar edilmeyeceğinden emin gibiydiler.
Fransız bir muhabir, Mısır’da görüş toplarken halkın cevabının daha kesin olduğunu gördü: “Tunus’ta olan, niçin ülkemizde gerçekleşmesin ki?”
Gelişen olaylar, tersini gösterdi: Birkaç örnek alıntı: Cezayir’deki İslamcı Barışçıl Toplum Hareketi Başkanı Ebu Carra Sultani, “Zamları durdurmak; bedava yağ, ekmek, makarna ve simit vermek ağrı kesici gibidir; derde derman değildir. Zira 5 Ocak’taki gibi gösteriler, siyasi problemlerden doğmaktadır” dedi. (El Şark El Awsat, 29 Ocak 2011)
“Tunus, Mısır, Cezayir veya Yemen; her ülke farklı biçimlerde değişimin girdabına girdi” (Hazım Sağiye, El Hayat gazetesi, 29 Ocak 2011) tespiti yapılırken; Tunuslu aydınların durum değerlendirmesindeki şu ibare dikkat çekiciydi: “Tunus halkının özgürlük ve onur mücadelesindeki bu tarihi olay, bölgede bekleyen diğer halkların ufkunu açmıştır.”
Yeniden sözlüğe girdi
“Tarih bitti, devrimler çağı kapandı” diye dayatılan küresel ideolojinin oryantalist bakış açısı boşa çıktı: Üçüncü dünya halklarından bir şey çıkmaz!
Arap dünyasını sarsan halk ayaklanmaları, bunun tersini göstermekle kalmadı; “devrim” sözcüğünü yeniden siyasi literatüre, sözlüğe taşıdı.
Önümüzdeki cümleleri okuyalım: “Tunus’ta başlayan, Mısır’da sürüyor; yarın ise Arap dünyasına yayılacak. Bir bayrak yarışı gibi; bir diyardan diğerine seyahat eden tren gibi ha bire ilerliyor halk devrimleri. Bir yerden diğerine tecrübe de taşıyorlar. Bunu Amerikalı diplomatlar da itiraf etmeye başladılar. Önemlisi şudur: Hayli zamandır unutulmaya yüz tutan ‘devrim’ kelimesi, politika gündemine, siyasi sözlüklere yeniden girdi. Unutkanlığa aracı olan aydınlarımızın halka özür borcu vardır.” (El Fadıl Şelak, El Sefir gazetesi, 29 Ocak 2011)
Aynı yazar, “Yasemin” Devrimi veya Facebook Devrimi damgasını da reddediyor. Bunu, bir Batı dayatması ve saptırma olarak görüyor. Ona göre; her devrimin kendi döneminde kullandığı teknik araçlar farklıdır: Bolşevik Devrimi gazete ve bildiriye (matbaa) dayanıyordu. Mısır’daki Abdülnâsır İhtilali (1952), transistorlu radyolardan; Humeyni devrimi kasetlerden; Tunus ayaklanması ise internetten yararlanmıştı.
Yoksulların gazabı
Tunus halk kalkışması, dış dünyaya “Yasemin Devrimi”, Mısır’daki ise “Zaferan (Safran Otu) Devrimi” diye tanıtılıyor. (Emel Abdulaziz El Hezani, El Şark El Awsat, 29 Ocak 2011). Oysa bu demokratik bir halk devrimi olmanın ötesinde; tipik bir yoksulların, itilmişlerin, ezilenlerin ve en alttakilerin sınıf mücadelesidir. Zengin ve yoksul kavgasıdır. Dipten gelen devrimdir; geri bıraktırılmış, milli gelirden nasibini alamamış varoşlar ve kırsal bölgeler dahil çevrenin merkezi kuşatma harekâtıdır. Hemen hiçbir siyasi parti, hareket ve oluşumun önderliğinde başlamamıştır. Bir anlamda sezgisel, tepkisel ve kendiliğinden gelişmiş isyanlar dizgesidir. Belkemiğini gençler, orta tabaka, eğitim derecesi yüksek işsiz yığınlar, öğretmenler, avukatlar, sivil toplum kuruluşları oluşturmaktadır. Yılların öfkesine yol açan üç temel nedeni vardır: Dışa bağımlılık, yolsuzluk (ve yolsuzluk) ve diktatörlük.
Lübnanlı düşünür Maan Başşur’un tanımını aktaralım: “Bolşevik Devrimi’nin mühendisi Lenin’e göre; onlarca yıl geçer, bir toplumda kıpırdanma olmaz; ama öyle zaman gelir ki, birkaç hafta içinde yaşananlar onlarca yıllık gelişmeye bedel olabilir! Şurası sır değil; rejimi tekeline almış zümrenin çürümüşlüğü ve yolsuzlukları, küresel sistemin bir parçasıdır. Küresel sömürü tekeli, halkın helal servetini talan edip, ülke evlatlarının emeğini gasp eder. İşbirlikçilerin, küresel tekelcilerin ortağı olmaları da sır değildir. Bu nedenle, küresel kriz dönemlerinde yerli ortaklarının sarsılmaları da rastlantı olmasa gerek. Kimileri, yaşananları sosyoekonomik nedenlere bağlamakla yetinebilirler. Amaç yurtseverlik, kültürel, dinsel ve siyasal yönlerinin üstünü örtmektir. Oysa biliriz ki; mevcut sistemleri koruyup kollayan ABD ve benzeri sömürgecilerin desteği olmasaydı, böylesine vahşi sömürü, despotluk, yolsuzluk ve baskı mümkün olmazdı.” (El Quds El Arabi, 28 Ocak 2011)
Şu analize bakalım: Arap halkları sömürgecilerin top ateşleriyle yandılar; siyasi sömürgecilikten çok çektiler; uygarlık denilen barbarlıktan canları yandı ve şimdi de sömürgeci işbirlikçilerin despotluklarının aleviyle yanıyorlar. (Muhammed El Şanqiti, El Cezire, 28 Ocak 2011)
Bu tespiti doğrulayan Ha İzrael Ha Yom (İsrail El Yevm) yazarı Yakov Amidar, “Batı yanlısı Arap despotları bir bir devriliyor” diye yazmış. (28 Ocak 2011).
Mısır ve Tunus olaylarını değerlendiren kimi uzmanlar; “Demokrasi Amerikan hibesi değildir; tersine, olaylar aynı zamanda yerli despotlar ile onları destekleyen Batılı yönetimlere karşı başkaldırıdır” diyor.
El Cezire TV kanalı ise meselenin siyasi yönüne vurgu yapmış: “Mısır; ekmek şikâyetinden Mübarek’in azlinin talebine giden süreç” (28 Ocak 2011) İsrail gazetesi Haaretz, daha ciddi tespit yapıyor: “Arap rejimleri düşecek ama farklı senaryolar ve yöntemlerle!” (28 Ocak 2011)
Faik Bulut
Yemen Devlet Başkanı Ali Salih Muhammed’in verdiği yanıta bakalım: “Yemen asla Tunus olamaz. Bizde hanedanlık yok; seçim sistemi vardır. Tunus’ta kimliğinde Müslüman yazmayan camiye giremezdi; bizde böyle bir uygulama yok. Allah’tan başka kimse mükemmel değildir. Eğer kusurlu isem, halkımdan özür dilerim. Olayları bahane eden muhalefet, gayrimeşru yollarla iktidar koltuğuna oturmak derdindedir.” (El Şark El Awsat, 25 Ocak 2011)
Mısır Dışişleri Bakanı Ebu’l Gayt, Tunus olaylarına ilişkin yorumunda; bunun ülkesinde tekrarlanmayacağına dair neredeyse güvence verirken, Avustralya’dan Subhi Fuad isimli gazetecinin yanıtı gecikmedi: “Tunus devrimi, Mısır’da aynı kolaylık ve hızla tekrarlanabilir.” (El Quds El Arabi, 28 Ocak 2011)
Cezayirli ve Faslı siyasetçiler (biri sosyal demokrat), Tunus olaylarının kendi ülkelerinde tekrar edilmeyeceğinden emin gibiydiler.
Fransız bir muhabir, Mısır’da görüş toplarken halkın cevabının daha kesin olduğunu gördü: “Tunus’ta olan, niçin ülkemizde gerçekleşmesin ki?”
Gelişen olaylar, tersini gösterdi: Birkaç örnek alıntı: Cezayir’deki İslamcı Barışçıl Toplum Hareketi Başkanı Ebu Carra Sultani, “Zamları durdurmak; bedava yağ, ekmek, makarna ve simit vermek ağrı kesici gibidir; derde derman değildir. Zira 5 Ocak’taki gibi gösteriler, siyasi problemlerden doğmaktadır” dedi. (El Şark El Awsat, 29 Ocak 2011)
“Tunus, Mısır, Cezayir veya Yemen; her ülke farklı biçimlerde değişimin girdabına girdi” (Hazım Sağiye, El Hayat gazetesi, 29 Ocak 2011) tespiti yapılırken; Tunuslu aydınların durum değerlendirmesindeki şu ibare dikkat çekiciydi: “Tunus halkının özgürlük ve onur mücadelesindeki bu tarihi olay, bölgede bekleyen diğer halkların ufkunu açmıştır.”
Yeniden sözlüğe girdi
“Tarih bitti, devrimler çağı kapandı” diye dayatılan küresel ideolojinin oryantalist bakış açısı boşa çıktı: Üçüncü dünya halklarından bir şey çıkmaz!
Arap dünyasını sarsan halk ayaklanmaları, bunun tersini göstermekle kalmadı; “devrim” sözcüğünü yeniden siyasi literatüre, sözlüğe taşıdı.
Önümüzdeki cümleleri okuyalım: “Tunus’ta başlayan, Mısır’da sürüyor; yarın ise Arap dünyasına yayılacak. Bir bayrak yarışı gibi; bir diyardan diğerine seyahat eden tren gibi ha bire ilerliyor halk devrimleri. Bir yerden diğerine tecrübe de taşıyorlar. Bunu Amerikalı diplomatlar da itiraf etmeye başladılar. Önemlisi şudur: Hayli zamandır unutulmaya yüz tutan ‘devrim’ kelimesi, politika gündemine, siyasi sözlüklere yeniden girdi. Unutkanlığa aracı olan aydınlarımızın halka özür borcu vardır.” (El Fadıl Şelak, El Sefir gazetesi, 29 Ocak 2011)
Aynı yazar, “Yasemin” Devrimi veya Facebook Devrimi damgasını da reddediyor. Bunu, bir Batı dayatması ve saptırma olarak görüyor. Ona göre; her devrimin kendi döneminde kullandığı teknik araçlar farklıdır: Bolşevik Devrimi gazete ve bildiriye (matbaa) dayanıyordu. Mısır’daki Abdülnâsır İhtilali (1952), transistorlu radyolardan; Humeyni devrimi kasetlerden; Tunus ayaklanması ise internetten yararlanmıştı.
Yoksulların gazabı
Tunus halk kalkışması, dış dünyaya “Yasemin Devrimi”, Mısır’daki ise “Zaferan (Safran Otu) Devrimi” diye tanıtılıyor. (Emel Abdulaziz El Hezani, El Şark El Awsat, 29 Ocak 2011). Oysa bu demokratik bir halk devrimi olmanın ötesinde; tipik bir yoksulların, itilmişlerin, ezilenlerin ve en alttakilerin sınıf mücadelesidir. Zengin ve yoksul kavgasıdır. Dipten gelen devrimdir; geri bıraktırılmış, milli gelirden nasibini alamamış varoşlar ve kırsal bölgeler dahil çevrenin merkezi kuşatma harekâtıdır. Hemen hiçbir siyasi parti, hareket ve oluşumun önderliğinde başlamamıştır. Bir anlamda sezgisel, tepkisel ve kendiliğinden gelişmiş isyanlar dizgesidir. Belkemiğini gençler, orta tabaka, eğitim derecesi yüksek işsiz yığınlar, öğretmenler, avukatlar, sivil toplum kuruluşları oluşturmaktadır. Yılların öfkesine yol açan üç temel nedeni vardır: Dışa bağımlılık, yolsuzluk (ve yolsuzluk) ve diktatörlük.
Lübnanlı düşünür Maan Başşur’un tanımını aktaralım: “Bolşevik Devrimi’nin mühendisi Lenin’e göre; onlarca yıl geçer, bir toplumda kıpırdanma olmaz; ama öyle zaman gelir ki, birkaç hafta içinde yaşananlar onlarca yıllık gelişmeye bedel olabilir! Şurası sır değil; rejimi tekeline almış zümrenin çürümüşlüğü ve yolsuzlukları, küresel sistemin bir parçasıdır. Küresel sömürü tekeli, halkın helal servetini talan edip, ülke evlatlarının emeğini gasp eder. İşbirlikçilerin, küresel tekelcilerin ortağı olmaları da sır değildir. Bu nedenle, küresel kriz dönemlerinde yerli ortaklarının sarsılmaları da rastlantı olmasa gerek. Kimileri, yaşananları sosyoekonomik nedenlere bağlamakla yetinebilirler. Amaç yurtseverlik, kültürel, dinsel ve siyasal yönlerinin üstünü örtmektir. Oysa biliriz ki; mevcut sistemleri koruyup kollayan ABD ve benzeri sömürgecilerin desteği olmasaydı, böylesine vahşi sömürü, despotluk, yolsuzluk ve baskı mümkün olmazdı.” (El Quds El Arabi, 28 Ocak 2011)
Şu analize bakalım: Arap halkları sömürgecilerin top ateşleriyle yandılar; siyasi sömürgecilikten çok çektiler; uygarlık denilen barbarlıktan canları yandı ve şimdi de sömürgeci işbirlikçilerin despotluklarının aleviyle yanıyorlar. (Muhammed El Şanqiti, El Cezire, 28 Ocak 2011)
Bu tespiti doğrulayan Ha İzrael Ha Yom (İsrail El Yevm) yazarı Yakov Amidar, “Batı yanlısı Arap despotları bir bir devriliyor” diye yazmış. (28 Ocak 2011).
Mısır ve Tunus olaylarını değerlendiren kimi uzmanlar; “Demokrasi Amerikan hibesi değildir; tersine, olaylar aynı zamanda yerli despotlar ile onları destekleyen Batılı yönetimlere karşı başkaldırıdır” diyor.
El Cezire TV kanalı ise meselenin siyasi yönüne vurgu yapmış: “Mısır; ekmek şikâyetinden Mübarek’in azlinin talebine giden süreç” (28 Ocak 2011) İsrail gazetesi Haaretz, daha ciddi tespit yapıyor: “Arap rejimleri düşecek ama farklı senaryolar ve yöntemlerle!” (28 Ocak 2011)
Faik Bulut
Yorum Gönder