'Çete-cunta', 'hata-haşhaş'; peki ya esaret ne olacak?..

Hükümete yakın Yeni Şafak gazetesindeki bir yazar, önceki gün, cemaatle hükümet arasındaki kavgaya MİT tartışmasının yol açtığını yazdı... İddiaya göre "cemaat, Hakan Fidan'ın yerine başka bir ismi MİT'in başına getirecekti ama Erdoğan buna karşı çıktı ve kavga başladı..."
Yani Yeni Şafak yazarı; MİT'in başına da bir Fethullahçının getirilmesiyle, devletin tamamen ele geçileceğini anlatmaya çalışmıştı...
Oysa herkes biliyor ki; devlete egemen olmaya çalışan iki gerici güç arasındaki kavga, MİT'e atamayla ilgili tartışmadan değil, geçen yıl Başbakanın ofisinde dinleme cihazlarının ele geçirilmesiyle başlamıştı...
Hatta bu skandalın ortaya çıkmasının ardından Erdoğan'ın koruma ekibi de hemen dağıtılmıştı... Ne ilginçtir ki, o dinleme skandalının ya üzerine gidilmedi ya da detayları ve bağlantıları ortaya çıkartıldı ama belli bir amaç uğruna en azından bir süreliğine açıklanmadı!..
MİT'in de TİB yani "Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı" üzerinden de araştırdığı dinleme skandalıyla ilgili bizim düşüncemiz hiç değişmedi; "Erdoğan bu dinleme skandalıyla birlikte özellikle MİT üzerinden cemaatin gücünün nerelere kadar uzandığını tüm ayrıntısıyla saptadı ve detaylarını deşifre etmeden, devlete biraz da kendi eliyle sızdırdığı tehlikeyi bertaraf etmeye karar verdi..."
Bugün yaşanan ve daha da büyüyecek derin kavga da bu tezi güçlendiriyor... İşte bu dinleme skandalının ardından Başbakan da cemaate tavır aldığını, dershanelerin kapatılması planıyla dışa vurmuştu... Belli ki AKP de, en sonunda cemaat örgütlenmesinde dershanelerin en önemli laboratuvar olduğunu anlayıvermişti...
KİM KİME KELEPÇE VURACAK?..
"İyilikten maraz doğar", "Besle kavgayı oysun gözünü" özdeyişlerini tam da bu günlerde anımsatmama hiç gerek yok!.. Çünkü insanın, büyüttüğü canavar tarafından yutulmak istenmesinin çok çarpıcı bir örneğinin yaşandığını herkes biliyor!..
Kavga derinden ve belli ki hesaplıca sürüyor değil mi?.. O halde Başbakanlığın bile dinlendiğini ortaya çıkmasının ardından Erdoğan'ın sessiz sedasız, cemaatin devlet içindeki uzantılarıyla ilgili araştırma yaptırması da aşikar değil mi?..
Yazılanlara çizilenlere, ortaya dökülen belgelerle ses kayıtları ve görüntülere de bakarsanız, yerel seçimlere kısa süre kalmışken cemaatin de, geçen yıl deşifre olan dinleme skandalının ardından hükümeti zora sokacak bir karşı taarruza giriştiği çok belli...
Baksanıza, hükümeti sarsacak bir yolsuzluk operasyonu bakanların çocuklarına hatta başbakanın oğluna uzanmasına rağmen ne hikmetse bundan hükümetteki en hassas kişi ve kurumlar haberdar bile olamamış!.. Hiç kuşkunuz olmasın, şu yolsuzluk rezaleti AKP'yi sarssa da bence Erdoğan'ın, cemaatin kadrolaşmadaki sinsiliği ve etkisi konusunda uyanmasına yol açtı...
Yani "bir musibet bin nasihatten evladır" derler ya; Erdoğan'ın kendi iktidarına yönelik bir tehdidi geç de olsa anlaması, devlete ve rejime yönelik sinsi bir tehdidi de deşifre etti ki, AKP ile cemaat arasındaki kavga bu kadar sertleşebiliyor...
Konu yalnızca restleşme ya da çatışmadaki sertleşme değil... Baksanıza, kavga başlamamış olsaydı sinsi mücadelenin zirvelerde büyük sarsıntılara yol açacağı da iddia edilebildi!..
Akşam gazetesinin de dün yazdığı gibi; 17 Aralık'taki yolsuzluk operasyonu, "2 yıldır sürdüren gizli bir soruşturma, tam da yerel seçimlere 3.5 ay kalmışken AKP'yi zor durumda bırakmak için" uygulanmıştı!..
Peki; yine gazetenin iddia ettiği gibi, 30 Mart seçimlerinde AKP'nin bazı kentleri kaybetmesinin ardından, cemaatin devlet içindeki uzantıları "Erdoğan'ı da gözaltına alarak" tam hakimiyet planını kelepçe ile sonuçlandıracak mıydı acaba?..
İş Erdoğan'ı gözaltına almaya kadar gelir miydi hiç tahmin etmiyorum ama bizzat başbakanın bir anketle saptadığı gibi cemaatin, "yüzde 1" olarak belirlenen oy potansiyeliyle değil de, devletteki, medyadaki ve iş dünyasındaki gücünü kullanarak, Erdoğan ve AKP'yi yıpratmak uğruna dershane taarruzunu bir seçim tokadıyla dağıtmak istediği anlaşılıyor...
KUMPASI KARAMBOLE GETİRMEYİN!..
Biliyorum, hepiniz içinizden, "bu adam sözü yine nereye getirecek" diye düşünüyorsunuz... Allah aşkına nereye gelebilir ki söz?.. Belli değil mi nereye geleceği?..
Yani bize ne, tam hakimiyet kavgasında kimin kimi alt edeceği tartışmalarından!.. Ey AKP, ey cemaatle flört ederek milyonları hayal kırıklığına uğratan CHP, ey cemaat-AKP kavgasında nasıl tavır alacakları bilmeyen MHP ve BDP... Söyler misiniz?.. Ne olacak şu "tertip", "kumpas" ve zulme dönüşen esaret meselesi?..
Meclis'te, havanda su döven tüm siyasal kurumlaradır sözümüz; evet, başbakanın önce "çete" demesi yetmedi mi?.. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın "devlet içinde devlet" demesi yetmedi mi?.. Başbakanın danışmanı Yalçın Akdoğan'ın "TSK'ya istihbarata kumpas kurmuşlar" demesi yetmedi mi?..
Çok sayıda araştırmacı ve siyasetçinin "hizmet cuntası" demesi yetmedi mi?.. Cumhurbaşkanının bile "devlet içinde devlet olmaz" demesi yetmedi mi?..
Önceki gün Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın yargıdaki yapılanmayla ilgili "hata" demesi yetmedi mi?.. Ve en sonunda dün Başbakan Erdoğan, eski müttefiki olan cemaati eleştirirken devlete sızmaya çalışan organizasyonları, 1090 yılında, Alamut Kalesi'ndeki militanlarına haşhaş içirerek devleti ele geçirmeye çalışan Hasan Sabah'ın "Haşhaşiler"ine benzetmesi de yetmedi mi?..
"Paralel devlet", "çete", "kumpas", "cunta", "hata" ve nihayetinde konunun, tarihte bir devleti ele geçirmek için örgütlenen "Haşhaşiler"e getirilmesini kimse cemaat ile AKP arasındaki kavgada sıradan saptamalar sanmasın!..
Bu çarpıcı sözcüklerin hepsi, hilafetçi koalisyonun emniyet-yargı hattında; devleti ele geçirmek uğruna, cumhuriyet yanlısı kişi ve kurumları kaset-belge, kumpas- tertip, çete- cunta kıskacında bertaraf etme planlarını bizzat devletin en yetkin kişilerinin ağzından deşifre ediyor!..
O halde yargıyla ve adaletle oynanarak özellikle "Ergenekon" ve "Balyoz" ile diğer benzer davalarda haksız yere gasp edilen özgürlükler bir an önce geri verilsin...
Çünkü konu, insanların özgürlükleri ve hakları olunca, kaset-kayıt, rüşvet-yolsuzluk ve cemaat-HSYK tartışmalarının içinde asıl sorunu, yani kumpasla dayatılan Silivri esaretini karambole getirmenin hiç de gereği yok!..

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget