Bu gün yine tarihimizin kıyısında, köşesinde kalmış bir konuyu ele
alıyoruz. Mustafa Kemal’in Milli Mücadelenin o kritik dönemlerde Meclis
üyelerine verdiği değerin en belirgin örneklerinden biri Ali Şükrü ve Topal
Osman olayıdır. Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey Muhalif grubun sözcü silahşorlarından
biriydi ve fikirlerini sert tartışmalar yaparak savunması ile ün kazanmıştı.(1) Recep (Peker) Bey’e göre “çok temiz, mert ve vatanperver bir arkadaştır. Yalnız sinirlidir, coştu
mu kabına sığmaz. Onun bu halini Gazi Paşa da beğenmektedir ve ondan “Herkes
Şükrü bey gibi düşüncelerini, fikirlerini böyle pervasızca söylese, kimseden
şüphe edilemezdi” şeklinde bahsettiğini kendisi duymuştur.”(2)
Giresun'da
1883'te doğan Osman Ağa, 1912'de katıldığı Balkan Savaşı'nda bacağından
yaralanarak "Topal" lakabını aldı. 1915'te Ruslarla savaştı.
1918'de Giresun Belediye Başkanı olan Osman Ağa, 29 Mayıs 1919'da Havza'da
Atatürk ile buluştu.1921'de Giresun Gönüllü Alayı'nı kurarak, Koçgiri İsyanı,
Zara, Niksar, Kavak ve Merzifon yöresinde isyanları bastırdı.1921–1923 yılları
arasında Atatürk'ün Muhafız Alayı Komutanı oldu.
Topal
Osman Ağa Milli Mücadelenin en renkli ve yiğit mücadele adamlarından biriydi.
Sakarya’da savaşmış, Milli Alay Kumandanı unvanını almış, Mustafa Kemal
Paşa’nın koruyucu müfrezesinin başı olmuştur. Çeteler döneminin son halkası
gibidir. Kılıç Ali Bey, Çerkez Ethem’in en güçlü olduğu dönemde Topal Osman’la
ilgili bir anısını şu sözlerle anlatmaktadır:
“Ethem hastalık bahanesiyle bizimle beraber Eskişehir’e gitmek istemedi.
Hacı Şükrü bey’le birlikte Ethem’in Taşhan’da ikamet ettiği odasına gittik.
Kendisini ikna ederek yataktan kaldırdık, trene getirdik, hareket ettik. Trende
Mustafa Kemal’in müfrezelerinden birinin (Giresun Müfrezesi) kumandanı Topal
Osman da vardı. Rahmetli, Mustafa Kemal’e o kadar bağlı idi ki, Ethem’in
şımarıklıkları karşısında her an bir hadise çıkarmak istiyordu. Yolda giderken
trende Ethem’in hareket anındaki münasebetsizliği mevzu bahis olunca bunu Mustafa
Kemal’e karşı bir hürmetsizlik, bir isyan sayarak beni ve Recep Zühtü’yü bir
tarafa çekerek:
-
Ben bu Ethem’i muvafakat ederseniz bu gece yok
edeceğim! Demişti.”(3)
İşte Milli Mücadele döneminin bu iki güçlü ismi; 27 Mart 1923 günü
karşı karşıya gelmişlerdi. Olayın nedenleri arasında parti içi muhalefetin o
günlerde çok sert bir tutum izlemesi, iktidar diyeceğimiz Müdafaai Hukuk
Grubunun’da bu güçlü muhalefetin sesini kısmak arzusu duymasıdır. Herşey, Lozan
görüşmelerinin 4 Şubat’ta kesilmesi ve barış heyetinin dönüşünden sonra 21
Şubat’ta Mecliste açılan görüşmelerde başlamıştı.
“Gazi Paşa, bu müzakerelere iştirak etmek üzere Meclise geldikleri gün,
küçük riyaset odasında, aralarında çoğu muhaliflerden bazı zevatla birlikte
oturuyordu. Müzakere çıngırağı çalmaya başladığı zaman Gazi hazır bulunanlara;
-
Haydi iş başına, diyerek ayağa kalktı. Yürümeye
başladı. Odanın kapısından çıkarken, bir zat, Mustafa Kemal paşa’nın ellerini
ellerinin içine alarak:
-
Paşam, sen bizim herşeyimizsin! Sen bu işe müdahale
etme. İsmet Paşa ile Meclisi başbaşa bırak diye rica etti.
-
Bırakmam
Dedi. Odadan çıktı, içtima salonuna
girdi ve yeri gelince duruma müdahale etti.”(4)
İsmet Paşa’nın çeşitli beyanlarına, Gazi’nin ve hükümetin yorulmadan
yaptıkları açıklamalara, desteklemelere rağmen, ikinci grup müsamahasızdı.
Tartışmalar gittikçe sertleşiyordu. 5 Mart 1923 günü (eski bir deniz subayı)
Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey: “Mehmetçiğin
süngüsü ile kazanılan muazzam zafer, Lozan’da heba edilmiştir. Bu murahhas
heyetinin, sulh meseleleri üzerinde sözleri olamaz efendiler. Artık bunların
vazifeleri bitmiştir” diye haykırınca, diğer sözcülerin de katkısı ile
Meclisteki hava elektriklendi. İşte bu hava içinde Gazi söz istedi. Kürsüye
çıktı. Bütün sorulara kendisi cevap vermeye başladı. Kürsüden inmiyor ve bütün
yıldırımları kendi üzerine çekiyordu. İşte bu atmosfer içinde, Şükrü Bey’in
sesi gittikçe yükseliyor:
-
Ben de
söyleyeceğim, ben de söz isterim” siye bağırıyordu. Fakat Gazi de çok
hiddetliydi. Bir taraftan Şükrü Bey’e;
- Bir haftadır söylüyorsunuz, artık memlekete zarar
veriyorsunuz diye bağırırken diğer taraftan ellerini cebine sokarak birden
sert, şiddetli adımlarla Ali Şükrü Bey’in üzerine yürüdü.(5)
-
Birinci Büyük
Millet Meclisi salonunda oturulacak siyah boyalı sıraların bir kısmı orta yerde
başkanlık kürsüsüne karşı konulmuştu. Diğer sıralar ise bunların sağ ve sol
tarafına karşı karşıya yerleştirilmişti. Sağdakilere hükümeti destekleyen,
soldakilere de muhalif sayılan milletvekilleri otururlardı. Orta sıraları da
tarafsız, yaşlı mebuslar işgal ediyordu. Öyle vakalar olurdu ki, sağ ve sol
taraftakiler ayaklanıp birbirlerine karşı geldikleri vakit ortadaki mebuslar
araya girer, hadiselerin önüne hemen geçerlerdi.(6) Bu defa ayırma olmayınca birinci ve ikinci grup
milletvekilleri Meclisin ortasında dövüş için karşı karşıya geldiler. Başkanlık
kürsüsünde Ali Fuat Paşa vardı, oturum gizli olduğu için Meclis emniyet
kuvvetlerini de çağıramazdı. Tartışmaların kontrol dışına taştığını anladığı
anda elindeki çanı birden iki tarafın arasına fırlattı. Ortalarına düşen bu çan
sesinin yarattığı şaşkınlık tarafları durdurunca başkan tartışmalara ara verdi
ve muhtemel tatsız olaylar böylece önlenmiş oldu.(7)
Ancak Ali Şükrü Bey’in 27 Mart akşamından beri kayıp olduğu 30 Mart
günü Meclis kürsüsünden Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey tarafından ilan
edilince, Meclis yeniden elektrikli bir hava içine girdi. Hükümetin sıkı takibi
sonucu Ali Şükrü Bey’in Topal Osman Ağa’nın adamları tarafından öldürüldüğü
anlaşılınca, Mustafa Kemal Paşa yasalara karşı çıkan bu kahraman çetenin yok
edilmesini önleyemedi. Topal Osman, yaralı olarak ele geçtiyse de fazla
yaşamadı. Mebuslar Topal Osman’ın cesedinin Meclis önünde asılarak teşhir
edilmesi önerisini kabul edince de Topal Osman’ın (başı kesilmiş) cesedi),
Meclis önünde kurulan bir sehpada sallandırıldı.(8)
Bu
Meclis’in artık kendini yenileme zamanının geldiği anlaşılmıştı. 1 Nisan
1923’de Birinci Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar verdi, 15
Nisan’a kadar çalıştıktan sonra dağıldı.
Burada,
yine bir hususun üzerinden biraz durmak istiyoruz. O da Mustafa Kemal ve
Demokrasi arasındaki ilişkidir. 1920’den sonra Türkiye’de her yeniliğin mimarı
olan bu General ; Halk arasında elde ettiği büyük prestijden destek alan ve her
şeyi emirle (ve de kolaylıkla) yaptırmış, bunun için normal dışı yasalar,
mahkemeler kurmuş bir aksiyon adamı, lider görünümü vermiş olabilir. Böyle
düşünmek normaldir. Ancak gerçek böyle değildir. Bunun en güzel delili de
yukarıdaki satırlarda belirttiğimiz güçlü muhalefetin mevcudiyeti, sesini,
soluğunu istediği yükseklikte duyurabilmesidir. Unutmamak gerekir ki, iktidar
her yönetimde fakat güçlü bir muhalefet sadece Demokratik bir düzende
yaşayabilir.(9)
DİPNOTLAR:
(1) K. Özalp, Atatürk’ten Anılar, s.24
(2) Feridun
Kandemir, Cumhuriyet Devrinde Siyasi Cinayetler, s.6 (İstanbul-1955)
(3) Kılıç Ali
Hatıralarını Anlatıyor, s.47-48
(4) Aynı eser,
s.94
(5) Tek Adam-3,
s.78, 79
(6)
Kılıç Ali Hatıralarını Anlatıyor, s.69-70
(7) Bknz. Ali
Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralarım, s.260-290
(8) Kandemir,
Siyasi Cinayetler, s.8-57; Kemal Zeki Genç, Osman Devletini Kuran Meclis, s.54,
55 (Hürriyet Yayınları, İstanbul-1981), Topal Osman için bknz. A.E. Yalman,
Turkey in My Tıme, s.118-119
(9) Kılıç Ali
Hatıralarını Anlatıyor, s.90
Yorum Gönder