Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet iddiaları gündeme getirilince
söyledikleri cümleleri genellikle, “ise”, “eğer” ya da “şart kipi” ile
birbirine bağlıyorlar.
“Evlatlarımdan bir tanesi bile yolsuzluğa karışmışsa...”
“Varsa bir yolsuzluk, yargı gereken kararı verir.”
“Çok net söylüyorum, yolsuzluk varsa sonuna kadar üzerine gidilsin...”
“Yolsuzluğa bulaşmış olanlar varsa, (...)onun da hesabını biz sorarız”
“Yolsuzluk soruşturulsun, ama...”
“Ama bu bir darbe...”
İyi tamam da bir alternatif getirmeniz gerekmez mi? Karar veren
hakimi, talep eden savcıyı, yerine getiren polisi görevden alınca, kim
etkin bir soruşturma yapabilecek? Bak bir de hep delikanlı edebiyatı
yapıp, harbilik, kefen falan diyorsunuz ya? 80 yaşındaki Yalçın Küçük
müebbet hapis cezası tehdidine rağmen kaçmadı, zaten yurtdışında olan
Selçuk Kozağaçlı, baskınlar yapılıyorken yurda döndü, birçok Balyoz
sanığı, hasta sanık elinde bavuluyla teslim oldu. İnşa ettiğiniz
yargının ne olduğunu en iyi bilenlerden Merdan Yanardağ, kaçmadı. Keşke
teslim olmasalardı, o ayrı. Ama bu örnekler varken, bari delikanlılık
edebiyatı yapmayın!
Neyse dönelim konumuza. Yolsuzluk savunmalarında son noktayı Burhan
Kuzu koydu (ya da tüy dikti diyelim): “Siyasi amaçlı ve bir hesaba
dayanan soruşturmalar ile yolsuzlukla mücadele sağlıklı bir sonuç
vermez. Önce toplum gerçek niyeti bilmeli... Kumpas ve hesaba dayanmayan
harbi soruşturmalara karşı boynumuz kıldan ince. Bu şüpheyi giderecek
olan yargı mensuplarının bizzat kendileri.”
Şimdi bu tespiti açalım; savcılık sonuçları siyasilere, kodamanlara
dokunacak bir soruşturma başlatınca, bu soruşturmayı hangi niyetle
yaptığı konusunda, toplumda oluşabilecek şüpheyi bizzat gidermeli!
Sanırım şunu öneriyor hocamız; Savcılar önce çıkıp kumpas ve hesap
olmadığına toplumu ikna edecekler, sonra soruşturma işlemlerine
geçilecek! Tabii koca anayasa profesörü bu öneriyi sadece yolsuzluk
soruşturması için öneremeyeceğini bilir. Hani kişiye özel uygulama
yapılamaz ya! Peki böyle absürt bir öneriyi niye getiriyor hocamız
acaba?
Sadece hocamız da değil. Nerede ise yönetici konumundaki tüm AKP
kadroları ve destekçisi kalemler de, komplodan kumpastan ve kötü
niyetten çok eminler. Var güçleriyle toplumu da buna ikna etmeye
çalışıyorlar. Yetişkinler yetmiyor, ortaöğretim çağındaki çocukları,
açılış, tören, yıldönümü ayağına toplayıp ikna etmeye çalışıyorlar.
Zannedersiniz tüm AKP kadroları soruşturma dosyasını didik didik etmiş,
tüm delilleri incelemiş ve bu iddialarla ilk kez karşılaşmışlar.
Henüz gizlilik devam ettiğine göre, özellikle ilk günlerde, savcı
değişikliği yapılmadan- dar bir kadro hariç, dosya içeriğini bilmeleri
imkansız. Hareket noktalarının adalet ve adil yargılama ilkeleri
olmadığını geçmiş performanslarından zaten biliyoruz. Peki, nasıl emin
olabiliyorlar böyle?
İki nedenle; birincisi, ihalelerde ne olup bittiğini çok iyi biliyorlar.
İkincisi, koalisyon bozulmadan önce kahraman savcılarının nasıl
çalıştığını iyi biliyorlar.
Korkuları da tam buradan kaynaklanıyor. Bu çarkın içerisinde doğrudan
yer alanlar gerçekleri iyi biliyor. Onlar propagandalarına devam
edecektir. Asıl sorun “samimi” olarak bu kirli kavgada taraf tutanlarda.
Nasıl ki AKP davalarındaki hukuksuzlukları şimdi fark etmiş numarası
yapıyorlarsa, bu kişiler bir müddet sonra yolsuzluklarla ilgili de aynı
şeyi söyleyecekler: Kullanıldık!
Tekrar edelim, ne iktidarın gırtlağına kadar battığı yolsuzlukları
fark etmek için Cemaate ihtiyacımız var ne de hukukun nasıl
katledildiğini, yargıdaki polisteki tüm kamudaki örgütlü yapıyı görmek
için Başbakanın oğlunun gözaltına alınmasını beklememize.
Biliyoruz ki düne kadar bu işleri el ele kol kola kotarıyorlardı. Hangi
partiye hangi siyasi görüşe yakın olursanız olun, bir an için 17
aralıkda ne oldu ise, olmadığını düşünün.
Bizler hâlâ yolsuzlukları dillendiriyor olacaktık, onlar ise “gözümüzden
kaçmış” diyecekti; “yolsuzlukla mücadele ediyoruz”, “ticaret
yapmasınlar da aç mı kalsın çocuklar”, “hakkımızda soruşturma yok” ,
“ispat edin” diyeceklerdi.
Adalet, hukuk, insan hakları, adil yargılama, dediğimizde ise; “hele
durun yargıtay var”, “ateş olmayan yerden duman çıkmaz”, “darbeci
bunlar”, “yaşın yanında kuru da yanabilir”, “usul ihlal edildi ama
davanın esası haklı”, “davaları itibarsızlaştırmayın”, “terörist bunlar”
diyeceklerdi.
Yargıda, kamuda örgütlenme var, hakimler taraflı dediğimizde; “daha önce
de aleviler örgütlüydü”, “beni de Alevi yargıçlar mahkum etti” yalanını
dile getireceklerdi. Ve kardeş kardeş ihaleleri yapacaklar, hukuk
katliamlarını devam ettirip meşrulaştıracaklardı.
Hem de bunu birlikte daha güçlü bir şekilde yapacaklardı. Şimdi kalkmış başka yalanlara inanmamızı istiyorlar.
Daha önce demiştim, önce itiraf ve özeleştiri!
İlhan Cihaner/SOL
Yorum Gönder