Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu ile birlikte, daha düne kadar
demokrat gazetecilere, aydınlara kan kusturmuş AKP ile Cemaat destekçisi
gazetecilere, televizyon kanallarına yönelik övgü patlaması yaşamaya
başladık. Halkımız, “Denize düşen yılana sarılır” özdeyişine uygun
davrandığını unutarak, başta Nazlı Ilıcak, Rasim Ozan Kütahyalı, Mehmet
Baransu, Hasan Cemal, Emre Uslu, Mümtazer Türköne, Cengiz Çandar olmak
üzere birçok ismin 17 Aralık 2013'ten sonraki yazılarını, Samanyolu gibi
televizyon kanallarının haberlerini, facebook ve twitter'da sürekli
paylaşıyor. “Gerçekleri izleyin, helal olsun” yorumları yapıyor. Dün
sövülenler bugün göklere çıkartılıyor. Neymiş efendim, bu kişiler
yolsuzlukların hesabını soruyormuş. Hadi ya. Birkaç yıl öncesine kadar
iftira dolu yazılarla, haberlerle kamuoyunu zehirleyen, yüzlerce insanın
ve onların ailelerinin hayatını karartan, masum insanları zindanlara
attıran bunlar değil miydi? Ne çabuk unutuldu. Anlaşılır gibi değil.
Ya
ben çok aptalım ya da bu isimlerin yazılarından medet umanlar çok
akıllı. Tanıyanlar, “Estağfurullah Gürbüz Bey, gerçi siz daha iyi
bilirsiniz, ama o kadar da aptal değilsiniz” deseler de, bende bir sorun
var diye düşünmeye başladım. Aptallığıma rağmen sormadan edemeyeceğim,
Ergenekon, Balyoz ve diğer tertiplere karşı, bizim gibiler direnirken, o
isimler ve televizyon kanalları bu davaları demokratikleşme,
sivilleşme, vesayetten kurtulma, hatta Türkiye'nin bağırsaklarını
temizleme süreci olarak görmediler mi?
Söz konusu
tertiplerdeki hukuksuzluklara, yanlışlara, sahte belgelere, iftiralara
karşı çıkan bizim gibileri darbeci, statükocu, demokrasi düşmanı olarak
yaftalamadılar mı?
Çoğu zaman AKP ve Cemaat yetkililerini bile geride bırakacak kadar sertleşip, muhaliflere ağızlarına geleni söylemediler mi?
Demokrat meslektaşlarının isimlerini verip, bunları da tutuklayın demediler mi?
Başbakan Erdoğan'ın gezilerine davet edilip, uçağında yer almadılar mı?
Allah'ın her günü ekranları kaplayıp, AKP'ye, Erdoğan'a ve Cemaate övgüler yağdırmadılar mı?
Çanak soruları sormaları için Başbakan'ın konuk olduğu televizyon programlarına davet edilmediler mi?
Bizim
gibiler her an tertiplere dâhil edilip zindana kapatılma olasılığını,
yaşamımızın bir gerçeği olarak kabul etmişken, onlar alay edercesine,
“Kendinizi güvende görmeyin” demediler mi?
Ergenekon
operasyonu kapsamında, çalıştığım Kanal B televizyon kanalına, Nisan
2009'da, sabah 7'de düzenlenen polis baskınında, akşama kadar binadan
çıkartılmadık. 6-7 metrekarelik odamı 6 polis aradı. Yüzlerce kitabımı,
arasında bir şey saklı olabilir düşüncesiyle tek tek incelediler.
Masamdaki Neşet Ertaş CD'lerini delil olarak nitelendirip el koydular.
Bilgisayarıma götürmelerine direnip, kopyasını almaları için saatlerce
itiraz ettim. Çünkü içine “Şehven” dosyalar eklemelerinden ya da
olanları değiştirmelerinden korkuyordum. Sonunda orada kopyalayıp,
bilgisayarımı bıraktılar. Siyasi partilerin basın bildirisi olarak
gönderdiği CD'lere el koyup, delil torbalarına doldurarak, tutanaklar
imzalattılar. Yıllarca telefonlarımı dinlediler, e-postalarımı
izlediler. Evimin çevresinde dolaştılar. “Bir sabah kapını çalabiliriz”
beklentisini hep canlı tuttular.
Bunları, yukarıda adı geçen
gazetecilere iletip, demokratlığı dillerinden düşürmediklerini
anımsatarak, tepki göstermelerini bekledik. Onlar ne yaptılar? Bırakın
desteği, davet edildiğim ve onların da konuk olduğu televizyon
programlarının yapımcılarına, “O geliyorsa, biz yokuz” diyerek köstek
oldular. Üniversitelerde birlikte konuşmacı olduğumuz panellere
katılımlarını son anda iptal ettiler.
Yukarıda adları
geçenlere kızmıyorum. Çünkü onlar kendilerine yakışanı yapıyorlar. Ama
beni asıl üzen, Türkiye'deki baskının, zulmün ve hukuksuzluğun
mimarlarının arkasında saf tutan bu takımı, eleştirisel 1 yazı
yazıyorlar diye neredeyse Demokrasi Kahramanı noktasına getiren
insanların tavrıdır.
Şundan adım gibi eminim, AKP iktidardan
düşsün, yerine muhalefet gelsin, bu isimleri medyada yine baş tacı
yaparlar. En iyi mevkilere getirir, programları, gazete köşelerini
teslim ederler. Hem de büyük paralar vererek. Bizim gibiler ise yine
dışlanır. Yüzümüze bakan olmaz. Kısacası onlar her devrin aranan adamı
olur, bizler ise hiçbir devirde hiçbir şey olamayız.
Biz,
Türkiye'de yaşanan olayların perde arkasını anlatır, onların aktarmaya
cesaret edemeyeceği bilgileri paylaşırız. Bunun sonucunda da, fişlenir,
damgalanır, dışlanır ve sakıncalı hale geliriz. Ama yukarıda sıraladığım
isimler ve onlar gibileri ise şimdiye kadar sormaya cesaretlerinin
yetmediği bir iki eften püften soruyu yönelterek, öylesine dokundurarak,
şampiyon olurlar. Bu durum Türkiye'nin acı gerçeğidir.
Ama
yine de suç, Nazlı Ilıcak, Rasim Ozan Kütahyalı, Mehmet Baransu, Hasan
Cemal, Emre Uslu, Mümtazer Türköne, Cengiz Çandar vb gibilerinde
değildir. Değişen durumu görüp, bir yazıda yeni sürece geçiş yapan bu
şahıslara katkı sağlayanlar durup düşünmelidir. Başbakan Erdoğan ve
AKP'ye yönelik eften püften birkaç eleştiri var diye bunların yazılarını
yayanlar, yaptıklarını sorgulamalıdır.
“Aradan 11 yıl geçti,
AKP ve Erdoğan'ı araştırmak şimdi mi aklına geldi” diyerek, ellerinin
tersiyle itmeleri gereken kişileri, bulunmaz Hint kumaşı yapanlara
sesleniyorum, bu davranışlar, gerçek aydınların, demokrat gazetecilerin
dik duruşunu, zulme, baskıya, haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı
direnişini değersizleştirir, unutturur.
Yorum Gönder