Bize 11 yıl kan kusturanları, bir yazıda demokrat yapan halkımız

Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu ile birlikte, daha düne kadar demokrat gazetecilere, aydınlara kan kusturmuş AKP ile Cemaat destekçisi gazetecilere, televizyon kanallarına yönelik övgü patlaması yaşamaya başladık. Halkımız, “Denize düşen yılana sarılır” özdeyişine uygun davrandığını unutarak, başta Nazlı Ilıcak, Rasim Ozan Kütahyalı, Mehmet Baransu, Hasan Cemal, Emre Uslu, Mümtazer Türköne, Cengiz Çandar olmak üzere birçok ismin 17 Aralık 2013'ten sonraki yazılarını, Samanyolu gibi televizyon kanallarının haberlerini, facebook ve twitter'da sürekli paylaşıyor. “Gerçekleri izleyin, helal olsun” yorumları yapıyor. Dün sövülenler bugün göklere çıkartılıyor. Neymiş efendim, bu kişiler yolsuzlukların hesabını soruyormuş. Hadi ya. Birkaç yıl öncesine kadar iftira dolu yazılarla, haberlerle kamuoyunu zehirleyen, yüzlerce insanın ve onların ailelerinin hayatını karartan, masum insanları zindanlara attıran bunlar değil miydi? Ne çabuk unutuldu. Anlaşılır gibi değil.
Ya ben çok aptalım ya da bu isimlerin yazılarından medet umanlar çok akıllı. Tanıyanlar, “Estağfurullah Gürbüz Bey, gerçi siz daha iyi bilirsiniz, ama o kadar da aptal değilsiniz” deseler de, bende bir sorun var diye düşünmeye başladım. Aptallığıma rağmen sormadan edemeyeceğim, Ergenekon, Balyoz ve diğer tertiplere karşı, bizim gibiler direnirken, o isimler ve televizyon kanalları bu davaları demokratikleşme, sivilleşme, vesayetten kurtulma, hatta Türkiye'nin bağırsaklarını temizleme süreci olarak görmediler mi?
Söz konusu tertiplerdeki hukuksuzluklara, yanlışlara, sahte belgelere, iftiralara karşı çıkan bizim gibileri darbeci, statükocu, demokrasi düşmanı olarak yaftalamadılar mı? 
Çoğu zaman AKP ve Cemaat yetkililerini bile geride bırakacak kadar sertleşip, muhaliflere ağızlarına geleni söylemediler mi? 
Demokrat meslektaşlarının isimlerini verip, bunları da tutuklayın demediler mi? 
Başbakan Erdoğan'ın gezilerine davet edilip, uçağında yer almadılar mı? 
Allah'ın her günü ekranları kaplayıp, AKP'ye, Erdoğan'a ve Cemaate övgüler yağdırmadılar mı?
Çanak soruları sormaları için Başbakan'ın konuk olduğu televizyon programlarına davet edilmediler mi?
Bizim gibiler her an tertiplere dâhil edilip zindana kapatılma olasılığını, yaşamımızın bir gerçeği olarak kabul etmişken, onlar alay edercesine, “Kendinizi güvende görmeyin” demediler mi?
Ergenekon operasyonu kapsamında, çalıştığım Kanal B televizyon kanalına, Nisan 2009'da, sabah 7'de düzenlenen polis baskınında, akşama kadar binadan çıkartılmadık. 6-7 metrekarelik odamı 6 polis aradı. Yüzlerce kitabımı, arasında bir şey saklı olabilir düşüncesiyle tek tek incelediler. Masamdaki Neşet Ertaş CD'lerini delil olarak nitelendirip el koydular. Bilgisayarıma götürmelerine direnip, kopyasını almaları için saatlerce itiraz ettim. Çünkü içine “Şehven” dosyalar eklemelerinden ya da olanları değiştirmelerinden korkuyordum. Sonunda orada kopyalayıp, bilgisayarımı bıraktılar. Siyasi partilerin basın bildirisi olarak gönderdiği CD'lere el koyup, delil torbalarına doldurarak, tutanaklar imzalattılar. Yıllarca telefonlarımı dinlediler, e-postalarımı izlediler. Evimin çevresinde dolaştılar. “Bir sabah kapını çalabiliriz” beklentisini hep canlı tuttular. 
Bunları, yukarıda adı geçen gazetecilere iletip, demokratlığı dillerinden düşürmediklerini anımsatarak, tepki göstermelerini bekledik. Onlar ne yaptılar? Bırakın desteği, davet edildiğim ve onların da konuk olduğu televizyon programlarının yapımcılarına, “O geliyorsa, biz yokuz” diyerek köstek oldular. Üniversitelerde birlikte konuşmacı olduğumuz panellere katılımlarını son anda iptal ettiler.
Yukarıda adları geçenlere kızmıyorum. Çünkü onlar kendilerine yakışanı yapıyorlar. Ama beni asıl üzen, Türkiye'deki baskının, zulmün ve hukuksuzluğun mimarlarının arkasında saf tutan bu takımı, eleştirisel 1 yazı yazıyorlar diye neredeyse Demokrasi Kahramanı noktasına getiren insanların tavrıdır. 
Şundan adım gibi eminim, AKP iktidardan düşsün, yerine muhalefet gelsin, bu isimleri medyada yine baş tacı yaparlar. En iyi mevkilere getirir, programları, gazete köşelerini teslim ederler. Hem de büyük paralar vererek. Bizim gibiler ise yine dışlanır. Yüzümüze bakan olmaz. Kısacası onlar her devrin aranan adamı olur, bizler ise hiçbir devirde hiçbir şey olamayız.  
Biz, Türkiye'de yaşanan olayların perde arkasını anlatır, onların aktarmaya cesaret edemeyeceği bilgileri paylaşırız. Bunun sonucunda da, fişlenir, damgalanır, dışlanır ve sakıncalı hale geliriz. Ama yukarıda sıraladığım isimler ve onlar gibileri ise şimdiye kadar sormaya cesaretlerinin yetmediği bir iki eften püften soruyu yönelterek, öylesine dokundurarak, şampiyon olurlar. Bu durum Türkiye'nin acı gerçeğidir. 
Ama yine de suç, Nazlı Ilıcak, Rasim Ozan Kütahyalı, Mehmet Baransu, Hasan Cemal, Emre Uslu, Mümtazer Türköne, Cengiz Çandar vb gibilerinde değildir. Değişen durumu görüp, bir yazıda yeni sürece geçiş yapan bu şahıslara katkı sağlayanlar durup düşünmelidir. Başbakan Erdoğan ve AKP'ye yönelik eften püften birkaç eleştiri var diye bunların yazılarını yayanlar, yaptıklarını sorgulamalıdır.
“Aradan 11 yıl geçti, AKP ve Erdoğan'ı araştırmak şimdi mi aklına geldi” diyerek, ellerinin tersiyle itmeleri gereken kişileri, bulunmaz Hint kumaşı yapanlara sesleniyorum, bu davranışlar, gerçek aydınların, demokrat gazetecilerin dik duruşunu, zulme, baskıya, haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı direnişini değersizleştirir, unutturur. 

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget