TV’lerdeki çokbilmişler
Seçimden seçime demokrasiyi anımsayan ağzı var, dili yok halkımız, filin deveden büyük olduğunu fark edemiyor. Ülke yolsuzluk savlarıyla çalkalanıyor; “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” masalına tepki veremiyor. Sokaktaki yurttaş şaşkın da asıl şaşkınlar TV’lerdeki çokbilmişler. Çoğu gazeteci olan ancak yargıç, savcı tavrıyla büyük konuşanların dilinde yolsuzluk, sözlüklerdeki ilk anlamına indirgeniyor; “yolu olma durumu”ymuş gibi sıradanlaştırılıyor. Kullanılan dile dil demek, Türkçeye haksızlık olur. Politikacıyla gazeteci ağzının bu denli bozulduğuna hiç tanık olmamıştık.Gazetecinin silahı kalemidir, ağzıdır; kalemle somutlaştırdığı, ağzıyla aktardığı düşünceleridir. Doğallıkla dilidir. Son on iki yılda, on iki yılın ikinci yarısında özellikle gazetecilerin dili, can yakan bir silaha dönüştürdüğünü gördük. Kimisi saldırgan, suçlayan diliyle ünlendi; iktidar yandaşı olmakla övündü. Ergenekon, Balyoz gibi davaların “iddianame”si ortaya çıkmadan ağzı kalabalık kimi gazeteciler TV’leri dolaşarak, köşelerini kullanarak iktidar ağzıyla kişileri, kurumları karaladı. Kalemi ve dili, ateşli silahlara kattı. 2013’ün son günlerinde kimisi günah çıkarıyor; ama dili hâlâ kirli.
Dili bozarak, kavramların içini boşaltıp anlamını baş kalaştırarak, örneğin laikliği savunanlara “laikçi” diyenler gazeteciydi. Kemalizme, Atatürkçülüğe faşizmi çağrıştıran tanım yapanlar, Atatürk’lü yılları faşizmle eşleştirerek “statüko”ya yeni anlam yükleyenler gazeteciydi.
Ulusalı kıt bilgisiyle tanımlayanlar; ulusal olana, ulusalcılara gülünç savlarla saldıranlar, yakın tarihi iktidarı mutlu edecek biçimde değiştirenler gazeteciydi. 90 yıllık Cumhuriyeti ve Cumhuriyetle gelen devrimlerin dayatma olduğunu, tarihçi sanını kendinden başka kimsenin bilmediği birilerinin yapay belgeleriyle kanıtlamaya çabalayanların çoğu da gazeteciydi. Dili uzun, yüreği cüce gazeteciler her türlü saçma sapan savı Atatürk’le buluşturmaya çabalar, Atatürk’ü karalarken akılları sıra söz oyunu yapıyorlardı. Ne ki söz oyunu için dil gerekliydi; diline sağlam olmak zorunluluktu.
Onları dinlerken, yazılarını okurken dilin kemiği yoktur; ancak insanın omurgası vardır, diye düşünmemek olanaksız. 2013’ün son haftasına gelindiğinde, dün diliyle aydınları, Atatürkçüleri sokan gazetecilerin ağısı birbirlerine akmaya başladı.
Dün bayram haftasına soba tahtası diyen çoğu gazetecinin sözü, bugün yere düşmüş durumda… Dilimizde sözünün eri diye bir deyim vardır; insanın omurgasıyla da doğrudan ilintilidir. Sözü yere düşürenin kendisi dik durabilir mi?
Konuştukça batıyorlar
2013’ün son günlerinde ortaya çıkan yolsuzluklar kadar önemli bir görüntü de gazetecilerinkidir. On iki yıldır iktidarı birlikte, aynı ağızla öven, ülkenin karartılmasına birlikte çanak tutan “ağzı dualı” gazeteciler, birbirlerinin ağzını yırtma noktasına geldiler. Ağız değiştirdiler; ama dilleri hâlâ uzun; hâlâ pabuç kadar; yalakalıkla, yalanlarla uzayan bir dil hangi pabuç kutusuna sığar? 2013’ün son günlerinde kimi gazeteciler dil kirinin, el kiri olduğunu da kanıtlıyorlar. İktidarcemaat “kumpaslarını” onlardan öğreniyoruz. Konuştukça batıyorlar! Avurdu yelli olmak böyle bir şey işte! 2013’ün son günlerinde “cemaatsiyasetticaret” üçgeninin ve gazetecilerin diliyle eli birbirine dolanmış durumda… 2014, bu kirli yumağın çözüleceği günler getirsin!Sevgi Özel
Yorum Gönder