Koalisyon ortakları düne kadar “Ankara’nın şerrinden, Washington ve Brüksel’in şefaatine"
sığınıyordu. Paralel devlet savaşından sonra iktidarın AKP kanadı,
Washington ve Cemaatin şerrinden, Brüksel’in şeffatine koştu.
AB’ye
söylemediğini bırakmayan Başbakan Erdoğan, 5 yıl aradan sonra Brüksel’e
gitti. Erdoğan yanlısı medyaya göre, paralel devlet, kumpas ve yeni
HSYK konularında AB ikna edildi. Karşıt Cemaat medyasına göre ise
Erdoğan sadece havasını aldı!..
Türkiye demokrasisi, adalet,
yargı bağımsızlığı sanki AB’nin çok da umurunda. 12 Eylül 2010
referandumunda ve sonraki düzenlemelerde AB de en baş destekçi olarak
oradaydı be!..
Kim kimi, neye ikna etti şimdilik meçhûl, ama AB’nin karşılığını almadan kimseyi babasının hayrına desteklemeyeceği ve “Türkiye’deki krizden ne koparırsam kârdır” anlayışıyla hareket edeceği gün gibi ortada.
Bu kriz ortamında Türkiye’nin yeni bir “kumpas”a alındığı görülüyor.
O “kumpasın” adı da galiba Kıbrıs.
Erdoğan’ın
Brüksel ziyaretinden birkaç gün önce Rum Cumhurbaşkanı Nikos
Anastasiadis İngiltere’ydi. Türkiye ve Yunanistan’la birlikte Kıbrıs’ın
garantör ülkelerinden olan İngiltere, ilk kez Rum tezlerini
desteklediğini resmen açıkladı. Rum kesimiyle çeşitli anlaşmalar
imzaladı. Nitekim Rum Hükümet Sözcüsü Hristos Stilianidis, Cumhurbaşkanı
Anastasiadis ve beraberindeki heyetin İngiltere temaslarında üç kazanım
elde ettiğini belirterek, bunların “İngiliz Üsleri hakkındaki
anlaşma, İngiltere’nin ‘3 Singles’ (tek egemenli, vatandaşlık ve
uluslararası temsiliyet) unsuruna desteği ve Kıbrıs’ın saygınlığını
yeniden kazanması” olduğunu duyurdu.
İngiltere’nin AB’den
Sorumlu Bakanı David Lidington da Kıbrıs’ın hem Avrupa, hem uluslararası
alanındaki rolünün zamanla büyüdüğünü belirtip, “Kıbrıs ve İngiltere’nin ortak tarih, prensipler ve ilkeleri paylaştığını” söyledi.
Rum Cumhurbaşkanı Anastasiades ise Londra’daki bir konferansta şu mesajları verdi:
“Yeni
politikamızın ana hedefi Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunmasıdır, kendi
doğal kaynaklarını güvenlik içinde kullanmak, AB politikasına katılmak
ve Doğu Akdeniz bölgesinde barış ve güvenliğin sağlanmasına yardımcı
olmaktır.”
“Kıbrıs’ın dış politikasının en önemli
ilkelerinden biri NATO’nun Barış için Ortaklık Programına (PfP)
katılmaktır. Kıbrıs PfP’e üye olmayan tek AB ülkesidir. Bu bir
anomalidir ve nihayet düzeltilmesi gerekir.”
-17 Aralık “Darbe”yse Ne Gidecek?-
Anastasiades’in mesajını izahtan önce şunu hatırlatayım:
Bilindiği
gibi, ABD ve AB yıllardır Rum kesiminin NATO üyesi olmasını istiyor,
Türkiye ise veto ediyor. Ayrıca, Rumlar AB üyesi, ama NATO’ya giremediği
için Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası, yani AB ordusuna da
katılamıyor. Tüm bunlar da ABD ve AB’nin, Doğu Akdeniz’i tam anlamıyla
ele geçirmesini engelliyor.
İşte Rum Cumhurbaşkanı İngiltere’de, “NATO’ya üye olma ve AB Ordusu’na katılma zamanımız geldi” demeye getirdi.
Brüksel’de destek arayan Erdoğan’ın önüne acaba bu konular kondu mu?
Basının
önünde Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz’la tartışmasına
bakılırsa, evet masada Kıbrıs vardı. Erdoğan, sadece Türk askerinin
Kıbrıs’tan çekilmesinin istendiğini açıkladı. Ancak öfkesi, sanki bundan
ötesinin olduğuna işaret ediyordu. Erdoğan’ın sert açıklaması üzerine
AB Başkanı Schulz’un yeniden söz alıp, şu uyarıları yapması da dikkat
çekiciydi:
“Birincisi, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile AP
Başkanının kamuoyunun önünde tartışmaya girmesini önlememiz lazım.
İkincisi de bu probleme (Kıbrıs sorunu) mantıklı bir çözüm bulmamız
lâzım. Adanın bütünü AB’ye girdi. Lütfen bu durumu kabul edin.”
Erdoğan, Kıbrıs konusunda direndi mi, direnecek mi bilinmez, lâkin “darbeler” tarihimizde kötü bir örnek var:
12 Eylül darbesini yapanlar CIA İstasyon Şefi Paul Henze’e göre, “Our boys”lardı.
Darbecilerin ilk icraatı, darbeden 3 ay sonra Yunanistan’ın NATO
üyeliğini kabul etmek oldu. O günden beri de Ege'de belimizi
doğrultamadık.
AKP, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu için “ABD-Cemaat darbesi” dediğine göre, ister misiniz bu “darbe”den de Rumların NATO üyeliği çıksın!..
Rumların politikasında en etkili isim olan Başpiskopos Hrisostomos’un 17 Aralık krizinden sadece 20 gün sonra, “Doğru
bir çözüm günü pek o kadar da uzak değil... Türkiye’nin yaşadığı
sorunlardan dolayı Kıbrıs sorunuyla uğraşmayacağına inanıyorum” demesi, çok şey anlatıyor ve hiç de tesadüfe benzemiyor!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
23 Ocak 2014
Yorum Gönder