Kısa mesafe, alçak irtifa ve engebeli arazide etkili olan
silahlı helikopter sisteminin başta Güneydoğu sınırımız
olmak üzere ülke savunması için gerekli bir silah sistemi
olduğu kabul ediliyor. Eldeki mevcut envanterin mekanik ve
teknolojik olarak çok eskidiği bu nedenle ATAK projesi
kapsamındaki helikopterlerin acil bir ihtiyaç olduğu
değerlendiriliyor.
TAI ve İtalyan Agusta (İtalyan devlet
şirketi) tarafından Aselsan’ın da katkılarıyla
geliştirilen ve tüm lisans hakları TAI’ye ait olan ATAK
helikopteri ilgili makamların izniyle birçok fuarda uçuş
gösterileri yaptı ve satışa sunuldu. Son olarak Bahreyn
fuarında uçurulan bu helikopter, iki yıldır test edilmesine
rağmen motorda titreme olduğu gerekçesiyle Savunma
Sanayii Müsteşarlığı tarafından kabulü yaklaşık 3 yıldır
yapılmıyor ve seri üretime de geçilemiyor.
O iddia konuşuluyor ama…
Savunma
Sanayii Müsteşarlığı’nda çok nitelikli kamu
görevlileri bulunuyor. Eğer, üretilen helikopterin
kabulünü yapmıyorlarsa bu işin içinde mutlaka bir şeyler
vardır. Konunun biraz geçmişini araştırdığımda ilginç
bilgilere ulaştım.
Savunma Sanayii Müsteşerlığı, bu
helikopter ihalesi için TAI’yi ana yüklenici ilan ediyor ve
firmalardan yerli üretim ve teknoloji transferi için teklif
istiyor. Ancak ilk koşul olarak ihaleye girecek firmalardan
“Başka firma temsilcisi olmadan doğrudan ihaleye
gireceklerine dair” belge isteniyor. İhaleye girenler
Türkiye’deki temsilciliklerini iptal ediyor ve ihaleye
katılıyorlar.
O görüşmelerin yapıldığı günlerle ilgili
bir de anekdot anlatılıyor. Şirketin avukatı, otomobilini
Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın parkına bırakıyor. O
gerilimli ve çetin müzakelerden çıktığında otomobilini
park ettiği yeri hatırlamıyor. Otomobilinin çalındığını
düşünüp polise başvuruyor. Oysa çalınma değil otomobil
gerçekten park edildiği yerde bulunuyor.
İşte, zorlu
maraton sonunda sözleşme bitiriliyor. Ancak Agusta firması
bir tarafta İtalyanlar diğer tarafta da İngilizler’den
oluşuyordu. İtalyan tarafı sözleşmeye “tamam” demesine
rağmen, İngilizler bazı konularda hâlâ ayak diretiyordu. Bu
durum, Savunma Sanayii Müstaşarlığı yetkililerine
anlatıldı. Onlar, TAI yetkililerinin yanındaydı, zaten
görüşmelerde gözlemci de bulunduruyorlardı.
Türk ve
İngiliz görevliler bir türlü uzlaşamıyordu. Sonunda,
İngilizler toplantıyı terk edip ülkelerine döndü. Türkiye,
İtalyan grubu ile kaldı. Tüm işlemleri tamamlandı. Ancak
onlar da doğal olarak yönetim kurulu başkanlarının ve genel
müdürlerinin imzası için Türkiye’ye geleceklerini bu
nedenle imza gününün belirlenmesi istiyorlardı.
İşte, o
günlerde bazı siyasilerin İtalya’ya gittiği söyleniyor.
Ancak, Agusta firması yetkilileri, bunu hiç doğrulamadı.
Çünkü, iddia konusu rüşvetti… Sonunda sözleşmeye imzalar
atıldı, törenler yapıldı, olay da unutulup gitti.
Rüşvet vermekten tutuklanmıştı
2
yıl kadar önce Agusta şirketinin genel müdürü, sözleşme
karşılığı rüşvet vermekten dolayı tuttuklandı. Bir süre
cezaevinde yattı. Sonra, tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bırakıldı. Rüşvet dağıtıldığı iddia edilen ülkeler
arasında Türkiye de anılıyordu. Bu iddialar doğruysa bu
durumda iki seçenek var:
- İtalya, rüşvet problemine
Türkiye’yi karıştırmadan olayı kapatacak, Türkiye tarafı
da helikopteri kabul edip Agusta’nın teminatını çözüp
onları ibra ederek, “teknik problemler düzeltildi” deyip
projeye devam edilecek ve 50 helikopter yapılacak.
-
Agusta, Türkiye’ye rüşvet/komisyon verdiğini söyleyecek,
bizi zor dumuna sokacak. O zaman Türk tarafı da “helikopter
bozuk, kabul etmiyoruz” diye Agusta’yı sözleşmedeki
tazminat maddesine göre mali yönden sıkıştıracak.
Bu
iddayı açıklığa kavuşturmak için Milli Savunma Bakanı İsmet
Yılmaz‘ın şu sorulara cevap vermesi gerekir:
- ATAK
helikoperi tasarım ve imalatı sonunda hatalı bulunduğu
için mi kabul edilmedi? Hatalı ise tasarım ve üretimi
yapanlar gecikme cezası ödedi mi? Hem hatalı, hem de ceza
ödemedilerse, “sözleşme şartları yerine getirilmedi”
diye neden ceza alınmıyor?
- Helikopter, birçok fuarda ve
Türkiye’ye gelen heyetlere satış amacıyla tanıtıldığına
göre, hatalı tasarım ve üretim söz konusu olmaması gerekir.
Üretimi yapan ülkenin, “arızalı” diye teslim almadığı bir
ürünü, başka ülkelere “sağlam” diye satmaya çalışması
mümkün değildir. Demek ki ürün arızalı veya bozuk değil. Bu
durumda helikopterin kabulünün yapılmamasının, İtalya’da
yürütülen rüşvet davası ile ilgisi var mı?
Kimseyi rüşvet
almakla suçlamıyoruz. Ancak, bu iddiaların da açıklığa
kavuşması gerekiyor. İtalya’da, bu konuda açılmış “rüşvet
davası” var. Acaba, İtalyan mahkemelerinin tutanaklarında
Türkiye’nin adı geçiyor mu?
Saygı Öztürk
Yorum Gönder