Askeri okullar ve bölgeler irticanın hedefinde - Galip Baysan
1960’lardan sonra İstanbul, Ankara, 1970’lerden sonra da başta İzmir olmak üzere büyük şehirler öyle süratli büyüdüler ki, o zamana kadar şehrin oldukça dışında olan askeri okullar ve eğitim kurumları adeta şehirlerin merkezinde kaldı. Askerler ellerindeki sınırlı imkânları hiç zayi etmeden kullanmadaki başarıları nedeniyle okul, kışla ve garnizonlarını temiz ve bakımlı tutmaya mecbur gibidirler. Bu nedenle ziyaret ettiğiniz bir askeri kurum daima bol miktarda ağaçlandırılmış, çiçeklendirilmiş ve temiz tutulmuş bir görüntü verirler. Özetle belirtmek gerekirse büyük şehirlerde rantiyerlerin amansız saldırılarından kendini kurtarmış yeşil sahalar genellikle askeri bölgelerdir.
Bu bölgelere gözü takılan insanlar iki zıt düşüncenin etkisinde kalırlar. Gençlere fısıldanan en önemli görüş: “ Bu şehirdeki en güzel yerleri ne hikmetse hep askerler kapmışlar. Bu büyük bir haksızlık.” Evveliyatı bilen yaşlılarsa “Askeri bölgelerde olmasa yeşile hasret kalacağız. Onlardan Allah razı olsun” derler.
Günümüz yöneticilerinin katı ve fanatik düşüncelerini anlamak mümkün değil. Her sahaya el atan, ellerine emanet edilen her değeri “babalar gibi satarım” diye gururlanan yöneticiler şimdi gözlerini Askeri Bölgelere çevirmişler, yandaşlarının ağızlarının suyunu akıtırcasına büyük bir çaba içine girmiş görünüyorlar. İddialar inşallah doğru değildir ama eğer doğruysa insan kocaman bir Yuuh! Çekmekten kendini alamıyor. Ayrıca bir konu net bir şekilde açığa çıkıyor. Türk Ordusu düşmanlığını tarikatlara veya Fettullah Gülenin adamlarına yüklemek geçerli değildir. Asker düşmanlığı; Derviş Mehmetlerin, Derviş Vahdetilerin, Anzavurların torunlarının genlerine işlemiş gibidir.
İktidar 11 yıl gibi çok uzun bir süre halkın iltifatına mazhar olmuş ve mecliste elde ettiği çoğunluğa dayanarak her şeyi yapabileceği inancıyla hareket etmektedir. Galiba parti içinde bir komite Ordu düşmanlığı için görevlendirilmiş gibidir. Bu insanların bütün görevi tıpkı işgal güçleri gibi, hatta onlardan da beter bir şekilde Orduya nasıl kazık atarız arayışı içinde gibidirler. AKP’nin geçen 11 yıllık iktidarları süresince Türk Ordusu lehinde bir tek harekette dahi bulunmadıkları, buna karşılık yalan yanlış her fırsatı kullanarak Orduyu kötüleme, fırsat düştükçe aşağılama kampanyasına katıldıkları görülecektir.
Türk Komuta Grubu ve çağdaş sivil aydınların binlercesinin genel kanıya göre uydurma nedenlerle hapse atıldığını artık herkes açıkça görebiliyor. Başbakan MİT Müsteşarının soruşturması mevzubahis olunca hemen acele bir kanun çıkararak engelliyor da buna karşılık yıllarca beraber çalıştığı Genel Kurmay Başkanı hakkındaki soruşturmayı, Yüce Divan yerine Sivil bir mahkemede ve ısrarla tutuklu olarak yargılamaya destek vermesi ne demek istediğimizi anlatmak için yeterlidir.
Son, kutularla saklanan ve makinelerle sayılan milyonlarca dolarlık vurgun olayında gördüğümüz gibi, soygunu yapanlar yerine, soygunu ortaya çıkaranları cezalandırma peşinde olanlar şimdi kendilerine yeni bir talan alanı bulmuş olmaktan mutlu olmuşlardır. Bu vurgun yeşil alan düşmanı ve yeşil dolar hayranlarının rüyalarında bile göremeyecekleri fırsatlar sunmaktadır.
İstanbullular benim iki okulum Kuleli ve Maltepe Askeri Liselerinin, Bursalılar yine benim yetiştiğim okullardan biri olan Işıklar Askeri Lisesinin, İzmirliler yine benim gençliğimin geçtiği Narlıdere İstihkam okulunun, Antalyalılar Karpuz Kaldıran tesislerinin AKP yandaşlarına nasıl devredileceğini ve bu tarihi yapıların hiç acı duyulmadan yıkılıp yerine milyarlarca dolarlık oteller, alışveriş merkezleri yapıldığını görmeye hazır olmalıdırlar.
Bu olayın gerçekleşmesini sağlayan Milletvekilleri, Başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere bütün Hükümet Üyeleri, bu kıyıma izin vererek geçmiş ve gelecek silahlı kuvvetler mensuplarının haklarının gasp edilmesine karşı çıkmayıp izin veren, yine başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere bütün Kuvvet Komutanları hiçbir zaman rahmetle değil ama lanetle anılacaklardır.
Lanetle diyorum çünkü buna benim dönemimin subay ve Astsubaylarımızın hakkı gasp ediliyor. Biz ele aldığımızda bu gün cennet gibi görünen köşeler, özellikle askeri dinlenme tesisleri mevcut değildi. Bizler 25–35 sene bu arazileri ağaçlandırdık, çiçeklendirdik, çirkin yapılaşmalara izin vermedik ve bizden sonraki nesillere devrettik.
Çocuklarını askere göndermemek için bin bir oyun oynayan ve hatta eski ulema gibi askerlikten uzak olan bazı yöneticilerimiz bilmeyebilirler ama askerlik zor meslektir. Binbir mahrumiyet ve fedakarane çalışmayı gerektirir. Üstelik görevinizi yaparken Allahtan başka hiçbir yardım bekleyemezsiniz. Maddiyata düşkünlük sizi küçültecektir. Bu nedenle aldığınız maaş ne olursa olsun hiçbir şikâyet hakkınız yoktur.
Nato’da görev yaptığım yıllarda yardımcım Amerikalı bir albaydı. Maaşı 5.000 doları geçiyorken benim maaşım 500 dolar civarındaydı. Kiraydı, çocukların eğitim masrafları ve diğer giderler nedeniyle elde bir şey kalmıyordu. Bu nedenle çoğu benim durumumda olan arkadaşlarımla birlikte yemekhaneye gittiğimizde ana yemeklere hiç yüz vermez, daima bir çorba ve salatayla idare ederdik. Bir gün bir yabancı arkadaşım biraz çekinerek, biraz da üzgün bana şöyle dedi:
Sir, iki yıldır burada yakınınızdaydım, şimdi görev dönemim tamamlandı ayrılıyorum ama nedense sizi doğru dürüst bir şey yerken görmedim, hep midem bozuk dediniz, yani midenizin düzeldiğini bir türlü göremiyecekmiyiz? Çok sevdiğim bir gençti. Kulağına eğilip sana bir sır veriyorum, devlet bana bu maaşı verdikçe, iki değil on sene bile kalsan göremezsin” dedim.
Şöyle bir geriye bakmak istedim.1956 yılında Okuldan mezun olunca arkadaşlarımla birlikte İzmir’in Narlıdere Mevkiindeki Eğitim Merkezine gönderildik. Aybaşlarında sadece ilk beş gün süren hovardalık günlerinde biraz dans edip, eğlenmek için Barlardan birine giderdik. Dönüş tam bir felaket olurdu. Troleybüsler Üçkuyular’da kalırdı, gece yarısından sonra Üçkuyulardan 10-12Km. Uzaklıktaki Narlıdere’ye yürüyerek 2–3 saatte giderdik. İstihkam Eğitim Merkezinin arazisini sorarsanız; hatırımda kalan kısmen batak bir arazi ve bazen duvar gibi yüzümüze çarpan sivrisinek yığınları arasında biraz yeşillik ve zeytin ağaçları, o kadar.
İşte sayın milletvekilleri, Bakanlar, Komutanlar bu gün fırsatçıların ve Orduya nasıl bir kazık atarız arayışında olanların ağzını sulandıran bu Askeri okullar, kışlalar ve dinlenme merkezleri böyle yüz binlerce Subay ve Astsubayın fedakarane çalışmaları ve becerileri ile oluşmuştur. Dünyada bütün ülkeler askerlerinin görevlerini en rahat bir şekilde yapmalarını sağlamak için her türlü imkanı seferber ederken, Cumhuriyet Türkiyesi Yöneticilerinin Peygamber Ocağı kabul edilen Türk Ordusu mensuplarını rahatsız eden faaliyetlere girişmeleri, siyasi güçlerinden yararlanarak arazilerine, yandaşlarına peşkeş çekmek için el koymaları büyük vebaldir ve dahli olanlar için utanç vericidir. Artık herkes İstanbul un Harbiye ve Kuleli gibi tarihi binalarını tarikat yuvaları olarak görmeye hazır olmalıdır.
Dr. M. Galip Baysan
Yorum Gönder