Bir pazar sabahıydı
Ankara kar altında Zemheri ayazıydı
Yaz güneşi koynunda
Ucuz can pazarıydı
Kalemim düştü kana
Zalimler pusudaydı
Bedenim paramparça
Çevirdim anahtarı
Apansız bir ölüme Şarapnel parçaları
Saplandı ciğerime
Ucuz can pazarıydı
Kan doldu gözlerime
İsimsiz korkuları
Katmadım yüreğime
Bembeyaz doğruları
Yaşadım ölümüne
Uğurlar olsun
Uğurlar olsun
Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun Bir keskin kalem, bir kırık gözlük
Yürekli yiğitlere hatıran olsun
Şair Ali Çınar’ın yazdığı bu şiir ve Selda Bağcan’ın bir ağıt niteliğinde okuduğu bu türkü ağrılı acılı anılarımız arasında yer alıyor. Bu büyük kaybın ardından çocukları ile birlikte o vakur duruşu ile anımsadığımız Güldal Mumcu’nun kitabını okurken Ankara’da durmaksızın yağan yağmurun altında İlhan Selçuk ve Gençay Gürsoy’la cenazenin ardından yüz binlerce insanla birlikte yürüyüşümüzü hatırlıyorum. 21 yıl geçti üzerinden. İlhan “Bu yüz binler elbette önemlidir ama dağılırlar, bu heyecan kaybolur” diyordu... Doğruydu söyledikleri, yıllar sonra Cumhuriyet mitinglerinin milyonları da dağılmıştı. Hep düşünmüşümdür, nasıl bir ülkede yaşadığımızı. Nâzım Hikmet’i 13 yıl hapiste tutan, Sabahattin Ali’yi sınırda öldürten Muammer Aksoy, Cavit Orhan, Doğan Öz, Abdi İpekçi, Ahmet Taner Kışlalı ve daha nice aydınlık insanı katleden, gençlerin önce sokaklarda daha sonra dağlarda birbirini vurduğu, yüzlerce yurtseveri, öğrenci, gazeteci, milletvekili, öğretim üyesini, subay ve generalini, Genelkurmay başkanına varıncaya kadar hapseden bir ülke. Demokrasi olarak anılan bir memleket. Bütün bunlardan, geri kalmışlıktan, bu ilkelliklerden ulusça utanç duymamız, bundan kurtulmak için birlikte çareler aramamız gerekirken cephelere bölünüp sevgi, dayanışma birlik değil kin, husumet, intikam duyguları üreten karşı cephenin acı ve ıstırabından zevk alan bir toplum. Türkiye’nin 60-70 yıllık yöneticileri ve özellikle acılarımızı yoğunlaştıran sonuncular, bu utanılası durumdaki paylarını, sorumluluklarını düşünmüşler midir acaba? Hiç sanmıyorum. Böyle insancıl, böyle çağdaş ve soylu duygular taşıyacak yetkinlik ve olgunlukta olamadılar. Üstelik bu yetersizliklerini hiç göremediler. Kıydılar şu güzelim ülkeye... Kaygılar içinde yaşadığımız şu son yıllarda seni ne çok andık, ne çok özledik. Bir müjdem var sana, bu yurt için can verenleri gittikçe daha çok ve daha iyi anlayan, Atatürk’ün sesine kulak veren bir gençlik var. Onlarla umutlanıyoruz. Uğurlar olsun Uğur sana. Seni beynimizde, yüreğimizde taşıyoruz. Sen, yiğitler yiğidi bir yurtseverdin; bir büyük yürek, bir araştırmacı gazeteci, aklı karışıklardan uzak örnek bir devrimci. Seni, yaşadıkça izlemeye ve örnek almaya devam edeceğiz.
Yorum Gönder