Yoksa O da Bir Seçim Taktiği mi? - Orhan Birgit


AKP Genel Başkanı, demokrasi söylevleri çekerken, merhum Başvekil Menderes ile kendisini özleştirmeye çabalıyor. O nedenle de benim gibi hayatında ölüm cezasına destek olmamış yurttaşların tepki ile karşıladığı benzetmeleri, kendisine yakıştırmak istiyor.
Biz bu siyaset yolculuğuna çıkarken beyaz idam gömleğimizi giydik, diyor.
1960 darbesinin çığırından çıkarttığı vahşi bir eylemdir, o üç devlet adamını sehpaya götürmüş olmak. Sahneleyenler de, ne merhum Gürsel; ne de o dönemki MBK üyeleri değil, parlamentonun açılarak demokrasiye dönülmesini istemeyen askeri bir cuntadır. İnfazın yapılacağı İmralı Adası’na idam hükümlüsü devlet adamları ve parlamenterleri götüren geminin telsiz cihazlarını kırarak, emir komuta zinciri dışına çıkacak kadar kendilerini kaybetmiş bir deniz binbaşısı ile yardımcılarıdır.
Ve yine o vahşet, tıpkı 1972’nin 12 Martında yapılmış olan darbe sonunda ölüme mahkûm edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan adındaki üç devrimci fidanı yaşamlarının baharında darağaçlarında sallandırmak gibi.
12 Eylül 1980de, CIA planları ile altı üstüne getirilen Türkiye’yi, o anarşi içinde çalkalanan günlerden kurtuluşun tek seçeneği imiş gibi darbe beklentisi içine sokanların; dönemin ABD Başkanı’na aynı saatlerde “Bizim çocuklar Ankara operasyonunu tamamladı” müjdesini verdirten kişilerin ta kendisi olduğunu da tarih kitapları yazmadı mı?
Aradan kaç yıl geçti? Diyelim ki demokrasiye yeniden dönüldüğü zaman önce Özal, daha sonra da DSP-ANAP- MHP koalisyonu iktidarları da, o darbenin hesabını sormadılar. Ama özellikle de Ecevitin ölümüne yol açan zehirlenme olayı da bir postmodern darbenin sahnelediği başka türlü bir iktidar değişimi idi? Acaba o değişiklikten hangi politikacımız yararlandı Sayın Erdoğan, hatırlamaz mı?
Bugün hâlâ, tıpkı Rusların Matruşka bebekleri gibi birbirinin içinden çıkan darbelerin artçı dalgalarının sürdüğünü iddia eden Özel Yetkili Savcıların iddianameleri birbirini izliyor. Üç Ağır Ceza Mahkemesi, ağır ağır sürdürülen duruşmalar ile, o iddianameler nedeniyle dört yıldır tutuklu olan yüzü aşkın sanığı yargılıyor. Ve sonuç alamıyor.
Kamuoyu, tam bitecek diye beklenti içindeyken yeni şüpheliler, yepyeni dosyalarla ortaya çıkıyor.
Ve tam o sırada, 12 Eylül’cülerden hesap sormak gibi her kesimdeki seçmene müjde gibi gelecek bir haber gündeme sokuluyor. O darbenin beş gülleri olarak dönemin fısıltı gazetelerinde kendilerinden söz edilen Evren, Şahinkaya, Tümer, Ersin ve Celasun’dan sadece ilk ikisinin hayatta oldukları da dünkü medyada yer alıyor.
Öyle anlaşılıyor ki 82 Anayasası’nda değişiklik yapan bugünkü çoğunluğun aklına, 15’inci maddeyi yürürlükten kaldırmak on sekiz yıl sonra, 12 Eylül 2010’da gelmiş olsa bile, “Cumhuriyet Meclisi Üyesi” olarak tanınan beş general hakkında soruşturma başlatmak için, yeni bir seçimin kampanyasını beklemek gerekiyormuş!
Erdoğan’a ve Ulaştırma Bakanı’na duyuralım: Devlet havaalanlarında beş darbeci paşanın adlarının VIP listelerindeki yerleri, eski parlamento üyeleri ile değil, bugün de TBMM başkanları ile aynı hizada yazılıyor.
Havaalanlarına “özel kapı”dan girip çıktığı ve dahi üzerinde “Başbakanlık için” yazılı tuvaletleri kullandığı için, demek ki o demokrasi dışı yanlışlığın farkında bile değil Recep Bey.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget