Silivri ve CHP’nin Demokrasi Projesi - Emre Kongar Köşe Yazısı
CHP sadece bir muhalefet partisi değil…
İktidara seçenek oluşturan, bu nedenle de projeleri ve önerileri iktidarın uygulamalarını etkileyen ana muhalefet partisi.
Geçen hafta pazar günü medyaya tanıtılan “Demokrasi Projesi”nin birçok önerisi, kimi köşe yazarları tarafından “AKP tarafından da benimsenmesi gereken ilkeler” olarak nitelendi.
Dolayısıyla seçim sonuçları ne olursa olsun, Meclis’teki varlığı ve önerilerinin gördüğü toplumsal ve siyasal kabul, bu ilkeleri anlamlı ve işlevsel kılıyor.
Bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa öbür gün, mutlaka ama mutlaka bu ilkeler Türkiye’nin hukuk sistemini etkileyecektir; çünkü bunlar evrensel hukuk kurallarına uygundur.
Ne yazık ki CHP’lilerden aldığım elektronik mektuplar, “Demokrasi Projesi” kitapçığının il ve ilçe örgütlerinde bulunamadığından yakınıyor.
Ayrıca ben de internette bu rapora ulaşamadığımı belirtmek isterim; metnin CHP’nin resmi internet sitesine niçin konulamadığını anlamış değilim.
Bu lojistik eksikliklere işaret ettikten sonra, “Demokrasi, Eşit Yurttaş, Özgür Toplum” kitapçığının 20 ve 21. sayfalarına bakalım.
Aşağıdaki satırlar, başta Silivri’de görülmekte olan davalara ilişkin olmak üzere, artık siyasal iktidarın tümüyle denetim altına aldığı Türk Hukuk Sistemi’nin temel bir haksızlığına işaret etmektedir:
“AKP tarafından çıkarılan 2005 tarihli Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 100. maddesi ile Türkiye’de bir koruma tedbiri olan tutuklama, otomatik hale gelmiştir.
İnsan hakları hukuku açısından tutuklama istisnai bir tedbir olmalı iken, Türkiye’de, özellikle de katalog suçlar diye adlandırılan suçlar açısından kural haline gelmiştir.
Tutukluluk ceza olarak kullanılmaktadır.
Tutuklu sayılarındaki artışlar durumun vahametini çok açık olarak göstermektedir.
2005 yılında 28.364 kişi adli suçlardan ötürü tutuklu iken bu sayı 2009’da 52.512 olmuştur.
2005’te 1.537 olan terör suçlarından tutuklu sayısı 2009 yılında 3.361 olmuştur.
Artış yüzde yüzden dahi fazladır.
Benzer şekilde, 2005 yılında 1.111 kişi çıkar amaçlı suç örgütü kurmaya ilişkin suçlardan tutuklu iken bu rakam 2009 yılında 3.886 olmuştur.
Artış yaklaşık yüzde 350’dir. Dolayısıyla 2005 yılında 31.012 olan tutuklu sayısı, 2009 yılında 59.759 olmuştur.
Toplam tutuklu sayısı 2000 ile 2005 arasında yüzde 25 artmış iken, 2005 ile 2009 arasındaki artış yüzde 92 olmuştur.
Bu vahim tablo Türkiye’de ‘ileri demokrasi’ diye adlandırılmaktadır.
Türk uygulamasını inceleyen AİHM, Türkiye’de verilen tutuklama kararlarının insan haklarını sistematik olarak ihlal ettiğini tespit etmiştir.
Cahit Demirel/Türkiye pilot kararında AİHM, Türkiye’de tutuklama kararlarının basmakalıp gerekçelerle verildiği ve yenilendiğinin altını çizmiş ve bunun sistematik bir sorun olduğunu saptamıştır.
Kararın üzerinden 1.5 yıla yakın zaman geçmesine rağmen, hükümet durumu düzeltmek için hiçbir girişimde bulunmamıştır.
Türkiye’deki tutuklamaların incelenmesi çok açık bir şekilde göstermektedir ki, kararların hâkimler tarafından alınması her zaman hukuka uygun oldukları anlamına gelmemektedir.”
***
“Demokratikleştirme” adına, “AB standartlarının Türkiye’de de uygulanması” adına AKP’ye destek veren kalemlerin vicdanları bu gözlemler karşısında nasıl suskun kalabilmektedir, merak ediyorum doğrusu!
Önemli not: Bu son cümle, herkesin, ama herkesin bir vicdanı olduğu bilinciyle yazılmıştır.
Kimininki paraya, kimininki iktidara, kimininki makama, kimininki ise adalete odaklanmıştır ama herkesin bir vicdanı mutlaka vardır!
Adalete odaklanmış olması gereken vicdanların sesleri ise kimi zaman, “biz” ve “ötekiler” ayrımıyla susturulmakta…
“Ötekiler”, “hain” ve “düşman” ilan edilerek bu suskunluğa gerekçe bulunmaktadır.
Oysa adalet “biz” ve “ötekiler” ayrımı yapmaz…
İnsanlar arasında fark gözetmez…
Din, dil, ırk, mezhep, ideoloji, cinsiyet farkı gözetmeksizin herkesin yasalar karşısında eşit ve adil yargılanmasını sağlar!
Önemli özeleştiri: Niçin ilkokulda okutulması ve herkes tarafından içselleştirmiş olması gereken bilgileri 21. Yüzyıl Türkiyesi’nde ciddi bir gazetenin köşe yazısında dile getiriyorum acaba?
Önemli soru: The Economist dergisi bile her türlü geleneğini altüst ederek niçin Türkiye’de CHP için oy istiyor; AKP’yi zayıflatmak için mi, yoksa elini güçlendirmek için mi?
Yorum Gönder