Medya Desteğinde Demokrasi Katliamı - Şükran Soner köşe yazısı
Seçim sürecinde miting meydanlan ağırlıklı habercilik, oylarımızla demokrasi çarklannı döndürdüğümüz, siyasi partiler ve liderliklerin de kaderlerinin bize bağlı olduğu algılamamazıbesliyor.. ,
Bir yanı ile doğru, oylarımıza özgür irademizle sahip çıkabilmemiz bağlantılı demokrasimizin geleceği, kaderi belirlenecek..
Demokrasiyi sandıktan çıkan oy olarak algılamak,sandık çoğunluğunu mutlak iktidar gücü olarak kabullenmek ise demokrasinin katledilmesinde en
büyük suç ortaklığı..
Seçimlere hafta kala yaşadıklarımız ise, medya desteğinde demokrasinin katledilmesinin birbirinden çarpıcı, demokrasi geleceğimiz için yeni kaygılar üreten örnekleri..
Başbakan Erdoğan "yakında yayımlanır" diyor.. Sözünü ettiği ses kayıtları internete düşüyor.. Hukuk dışı, suç dinlemelerin, gizli kulağın düzenlenmesinin gizlenip saklanmasına bile gerek duyulmadan, iktidar gücü eliyle kullanılmasına ne kadar da alıştığımız, bir biçimi ile doğal karşılamaya koşullandığımız ortaya çıkıyor..
Aynı gün, yakın saatlerde, ikisi de Ergenekon terör örgütü üyeliği ile suçlanan, ancak suçlarının içeriği, kapsamı, iddianamesi hakkında tutukluluktan aylar sonra da henüz bir bilgi sahibi olamayan gazeteci arkadaşlanmızla dayanışma için, eskiden açılmış sivil davalar bağlantılı duruşmaların yapıldığı salonların kapılarını paylaşıyoruz.. 93 ulusal, yerel gazetecilik örgütünün oluşturdukları Gazetecilere Özgürlük Platformu öncülüğünde Nedim Şener ile Müyesser Yıldız'la dayanışma için toplanan yakın arkadaşları, meslek örgütleri temsilcileri dışında bir avuç marka olmuş gazeteci var. Bazıları kameralardan kaçıyorlar. İktidarın hedefi olmak, yandaş patronajın öfkesini çekmek, işsiz kalmak, gelecek davalarda taraf olmak, suçlanmak korkusu galebe çalıyor. Şakası mı var? Hafife alınabilir mi?
***
İktidar yandaşlığı yapanlar ise vitrinde olmak, yalakalıkta öncülük için kelimenin tek anlamı ile "yarışıyorlar." Ergenekon davası kapsamında aylardır, yıllardır içeride kalmış gazeteci arkadaşlarımızı karalayabilecek yüzleri, halleri kalmadı. Yargısız infaz niteliğindeki aylar yıllar süren tutuklulukları savunmaya kalkışmıyorlar. Servis edilmiş, yasa, hukuk dışı yollarla elde edilmiş verilerle yapılmış geçmişteki suçlamalar, karalamaları için de özür dilemeye niyetli değiller. Sadece ağır hak, hukuk ihlalleri, ceza niteliğini çoktan aşmış, işkenceye dönüşmüş tutukluluklar, yüze göze bulaşmış, kanıt niteliği tartışmalı iddianameler karşısında, yıllar sona, belki de
ömür boyu bitmeyecek özel yargı elindeki bu davalar zinciri içinde militanca savunma yapmaya da kalkışmıyor, sorunlar olduğunu kabul etme noktasına gelmiş bulunuyorlar..
Bu kez aynı pervasız, önyargılı suçlamalar, yargısız infazlarını, kamuoyunu yönlendirmeye yönelik karalamalarını, aynı biçimde servis edilen özel yargının seçime günler kala açılan yeni davalar üzerinden, örneğin Balyoz'dan yapmakta hiçbir sakınca görmüyorlar. Üstelik mahkûm ettikleri üst rütbeliden en alt kademeye toptancı muvazzaf ve emekli subay, askerler olduğu için daha bir rahatlar.. Aylar, yıllar bekletilip seçime günler kala gündeme gelen operasyonlar, tutuklamalar üzerinden hak hukuk arayışı, vicdanlı sorgulama akıl ucundan geçirilmiyor. Yandaş medyanın yeni yargısız infaz söylemlerinde; "Ergenekon'da davaların uzaması, büyümesi, örgütler, kişilerin kanşması bağlantılı kafa karıştıran durumlar var. Ama Balyoz'da yok. Burada darbeci askerler yargılanıyor.." diye kestirip atabiliyorlar..
Seçime günler kala TSK üzerinden iktidann güç gösterisine dönüşen özel yargı operasyonlarının seçimlere yansıması, oya dönüşümü., hesaplan tutabilir mi?
***
İktidar icraatlarında Meclis çoğunluğunu, bir kalemde yüzlercesini silip yüzlercesini getirdiği biat etmiş milletvekilini kullanarak, kamuya ait tüm kurumları, yetmedi üstüne özerk olması gereken kurumları, yetmez yargıyı ele geçirmede sınır tanımayan Başbakan Erdoğan, daha mutlak bir iktidara doğru, başkanlık sistemi için daha çok oy isterken, artık apaçık baskı gücünü en etkin araç olarak kullanmayı yeğliyor..
Hopa olayları en küçük bir eleştiri, muhalefete katlanılmazlığın, uygulanan baskı ve şiddetin son örneği. En sıradan demokratik eleştiriye, muhalefete tahammülsüzlük öylesine boyutlu tırmandırılıyor ki, sularına sahip çıkmaya çalışan Türkiye'nin en aydınlıkçı insanlannın, Hopalıların çete ilan edilmesi yetmiyor. Başbakan polisin zehirli gazından ölen, üstelik olayların yatışmasında arabulucu olmaya çalıştığı görüntülerle sabit emekli öğretmen için , "İçlerinden biri kalp krizinden gitmiş*" diyebiliyor..
Seçim meydanlarında ezberi bozuldu, öfkesini kontrol edemiyor., sonucu çıkıyor, tamam da; televizyonda cani* yayında sakin sakin yöneltilen soruları yanıtlarken işadamı İnan Kıraç için, "İşadamı böyle bir riske girmez" tehdidine ne denilebilir? Ya Arınç'ın TÜSİAD Başkanı'nı gençlerimizi ahlaksızlığa sürüklemekle suçlamasına nasıl bakacağız? Demokrasinin katledilmesi suçlarında da dünyada sondan başı çekme noktasında mıyız?
Yorum Gönder