Kentin Göbeğine Kışla Diken Kafa - Ali Sirmen Köşe Yazısı
Önce Karadeniz'den Marmara'ya kanal açma gibi çılgın değil de, saçma bir proje atıldı ortaya, ardından İstanbul'a iki İstanbul daha katılması getirildi gündeme.
Kimsenin aklına ise şu soru gelmedi:
- Acaba İstanbullular bu konuda ne düşünüyor?
Böyle bir soru gelmedi akla, çünkü bu kentte yaşayanlar içinde İstanbullu denebilecek olanlar, hesaba değmeyecek kadar küçük bir azınlık, onlar kent kalabalığının onda biri kadar bile etmiyor.
Zaten onlara "nere Istanbullususun?" diye soranlar da, "İstanbul İstanbullusu yanıtını aldıklarında "o da ne demek?" diye afallıyor.
Her biri başka bir yöre İstanbullusu olanların da, soluk alacak rekreasyon alanlarının, kültürel mekânların, yerlerini alışveriş merkezlerine bıraktığı, kentin yaşam kalitesinin ranta feda edildiği projelere ne bir itirazları var ne de bu konuda geliştirdikleri herhangi bir alternatif önerileri.
Meydanı boş bulanlar, miri mal üzerinde dilediğince tasarruf eden padişah misali istediğini yapıyor.
Bunlardan biri daha geçen gün İstanbul'da değil, Diyanbakır istanbullularının ana vatanı Diyarbakır'da, başbakan tarafından seçim konuşması sırasında ortaya atıldı.
***
Başbakanın projesi Taksim'de araç trafiğini yer altına almak ve Taksim Gezisi'ne, bir kışla kondurmak.
İstanbul projesinin Diyarbakır'da açıklanmasının garipliğini bırakın bir yana; o AKP'nin ekonomik talanının İstanbul rantının ilanihaye sömürülmesine dayanmasından kaynaklanıyor.
Taksim Meydanı ve ona bağlanan caddelerde, araç trafiğini yeraltına alma projesi, eski ve kent merkezlerinin yayalara açılması yolundaki çağdaş eğilime de uygundur.
Ama eski topçu kışlasının yeniden yapılmasını anlamak mümkün değil.
Bilindiği gibi, bugün Taksim Gezisi'nin bulunduğu yerde eskiden bir kışla vardı.
III. Selim zamanında 1806'da Tophane Müşiri Halil Paşa tarafından yaptırılan, Hint Rus mimarisi kırması eklektik yapı, 31 Mart Vakası sırasında olayların odağında olmuş, 12-13 Nisan 1909 gecesinde, buradan çıkan Avcı Taburu'na mensup askerler subaylara başkaldırmışlardı. Kışlanın avlusu, daha sonra, futbol sahasına çevrilmiş, çevresindeki kırık dökük tribünleriyle orada,
1923 de Romanva'ya karşı oynadığımız ilk milli maç da dahil olmak üzere, birçok futbol Karşılaşması oynanmıştı.
Daha sonra 1939 yılında İstanbul Valisi ve Belediye Başkam Lütfi Kırdar, şehircilik uzmanlarının önerilerine uyarak kışlayı yıktırmış, yerine bugünkü parkı yaptırmıştı.
Aradan yetmiş küsur yıl geçtikten sonra parkın yıkılarak yeniden kentin göbeğine bir kışla dikilmesinin gerekçesini anlamak gerçekten zor.
***
Herhalde kentin ortasını kışlaya dönüştürmek değil amaç. Askeri diktanın bile cüret edemediği bu girişimi sivil faşizmin üstleneceğini düşünmek güç.
Park olsa olsa, bir otele veya alışveriş merkezi ya da benzeri bir yapıya feda edilecek.
Tabii bunu da kabullenmek güç. Kentin yeşil alanı zaten azken Taksim Meydanı'nın yayalara açılmasıyla oluşacak alanın yanında daha da işlevselleşecek parkın halka kapatılması, yeşil alan yerine orada bina yükseltilmesi aklın alacağı bir girişim değil.
Daha AKM'nin akıbeti belli olmadan, orada kentin tek operası kapalı ve atıl dururken parkın üzerine bina yapılmasını, şehrin orta yerine kışla dikilmesini anlamak mümkün değil.
Anlaşılması mümkün olmayan bir başka nokta ise koskoca İstanbul'un bu talan karşısında sessiz ve seyirci kalması.
Yarının Istanbulu'nda yaşayacak olanların, neden hiçbir insanca yaşam olanağı sunmayan bir kentte yaşamak zorunda bulunduklarını düşünürlerken babalarını pek hayırla yâd etmeyeceklerini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Kendi bugününe karşı bigâne olanların da evlatlannın yannlarına duyarlılık göstermelerini, onlar tarafından İyi ya da kötü anılacak olmayı önemsemelerini beklemek ise herhalde bir kentli deformasyonu olsa gerek.
Yorum Gönder