Sevgili okuyucularım, bu ülkede yaşayan hemen herkesin karşısına çıkarılan önemli bir sorun var:
Ermeni tehciri!
Tehcir, zorla yerinden etmek, sürgüne göndermek anlamında kullanılan eski bir sözcük.
Birinci Dünya Savaşı devam ederken, Osmanlı devleti bir karar alıyor ve Ermeni azınlığın savaş bölgesinden uzaklaştırılmasını istiyor.
İlk kararın alındığı tarih 24 Nisan 1915. İstanbul’da, devletin başkentinde o güne kadar çeşitli zamanlarda Ermeni ayaklanmaları olmuştu. O gün Ermeni kiliseleri ile elebaşıların evleri basıldı, pek çoğu tutuklandı. Onun için 24 Nisan, Ermeniler tarafından “Soykırım günü (!)” olarak bütün dünyada anılır.
Ama işin esas hikayesi İstanbul’da değildi. Birinci dünya Savaşında Türk ordusu İran, Irak, Suriye, Filistin, Çanakkale, Galiçya ve Doğu Anadolu-Kafkas cephelerinde vuruşuyordu.
Özellikle Doğu ve Kafkas cephelerinde karşımızda Rus orduları vardı. Ordumuz yoğun kış günlerinde Sarıkamış önlerinde bozguna uğramış, 90 bin Mehmetçik donarak şehit düşmüştü.
Rus ordusu ilerliyordu. Nitekim bu ilerleyiş sonrasında Trabzon ve Erzurum’u bile aldılar.
1917 yılında Rusya’da Bolşevik ihtilali çıkınca kurtulduk. Rus ordusu çözüldü ve geri çekildi.
X X X
İşin şakası yoktu. Vatan elden gidiyordu. Ordumuzun karşısında sadece Rus ordusu değil, Ermeni çeteleri vardı. O dönemde Doğu Anadolu’da Ermeniler yoğun bir biçimde yaşardı. Çeteler kurmuşlar, bazıları da Rus ordusuna katılmışlardı. O günleri anlatan kitaplarda hep vardır. Savaş alanlarında karşımızda onları buluyorduk…
Ve bunlar Osmanlı vatandaşı idi. Amaçları ise Osmanlı toprakları üzerinde bağımsız bir Ermenistan kurmaktı.
Devlet, işte bu nedenle tehcir-sürgün kararı aldı. Savaş bölgesindeki Ermeni ahali, çıkarılan bir yasa doğrultusunda Irak, Suriye, Lübnan gibi Osmanlı topraklarına sürgün edildi. Bu sürgün sırasında üzücü olaylar, can kaybı olmadı mı?
Elbette oldu ama Osmanlı çaresizdi.
Ordusunu arkadan vuran, ülkesine ihanet edip dört bir yanında isyanlar çıkaran, okul ve kiliselerini silah deposuna dönüştüren azınlık için yapılacak başka bir şey yoktu.
Ziya Gökalp’in meşhur biz sözü vardır:
“Katliam değil, karşılıklı mukatele (savaş, vuruşma) vardı.”
Osmanlı, Ermeni soykırımı yapmadı. Eğer böyle bir niyeti olsaydı, öncelikle Ermenilerin en yoğun yaşadığı İstanbul Ermenilerini yok eder, ya da göç ettirirdi. İstanbul Ermenilerine hiçbir şey yapılmadı.
Sadece İstanbul değil, Anadolu’nun dört bir yanında –savaş bölgesi dışında- yaşayan Ermenilere de dokunulmadı.
Sonunda Birinci Dünya Savaşını kaybettik. Türkiye için yüz kızartıcı olan Mondros ve Sevr anlaşmaları imzalandı.
Gün geldi, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Kurtuluş Savaşı başlatıldı. Bu aşamada Kazım Karabekir ordusu Doğu cephesinde Ermeni ordusunu ve çetelerini yok etti. Artık Ermeni sorunu kalmamıştı.
Sonra başımıza Karadeniz yöresinde Pontus Rum belası çıktı. Bu kez Rum azınlık ayaklanmıştı. Onları da sakallı Nurettin Paşa komutasındaki Merkez Ordusu ve büyük kahraman Topal Osman Ağa’nın önderliğindeki milis çeteleri yok etti ve iş bitirildi.
Bugün dünyanın dört bir yanında sürdürülen Ermeni tantanasına bakmayın.
Soykırım yoktur. Düşmanla işbirliği yapıp kendi ordusunu arkadan vuran azınlıkla çatışmalar çıkmış ve onlar yok edilmiştir. Olayın mağduru olan Ermeniler varsa, onlardan daha büyük mağdur, Ermeniler tarafından basılan Türk ve Kürt köylerinde can veren onbinlerce insan, yine Ermeniler tarafından şehit edilen binlerce Mehmetçiktir.
Ermeni rezaleti bununla da bitmedi. Oysa biz bu rezalete Lozan anlaşmasıyla son noktayı koyduğumuzu zannediyorduk. 1970’li yıllarda başımıza bu kez Ermeni terör örgütü ASALA bela edildi. Nice insanlarımızı, nice diplomatlarımızı Türkiye ve yurtdışında şehit ettiler.
Hepimiz bir şeyi çok iyi bilmeliyiz.
Geçmişteki Ermeni terörünün arkasında yabancı güçler vardı. ASALA’nın da arkasında onlar vardı. Aynı güçler bugün Ermeni soykırımı iddiasını sürdürüyor.
Ermeni sorunu, emperyalist dünyanın başımıza açtığı bir beladır.
Pazartesi günü Fransız Parlamentosu bir yasa tasarısını görüşecek…
Ve Ermeni “Kıyımı”, bazı başka ülkelerde olduğu gibi resmen tanınacak.
————
İKİ ERMENİ KİTABI
Türkiye’de bu olayları anlatan nice kitaplar yazıldı. Şimdi onlardan ikisi elimde. İlki, Mersin’de Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından düzenlenen bir seminere sunulan bildirilerin birleşmesinden oluşuyor:
“Osmanlı’dan Günümüze Emperyalizm Kıskacında Ermeni Sorunu.” (Ozan Yayıncılık.)
Bu kitapta, seminere sunulan tebliğler toplanmış. Ermeni sorunu en basit ve yalın bir anlatımla okurlara aktarılıyor.
Tebliğ sunanlar:
Türkkaya Ataöv, Ünsal Yavuz, Nuri Yıldırım, Çetin Yiğenoğlu, Maxime Gauin, Sina Akşin, Fevzi Demir, Quafar Mehdiyev Çakmaklı, Fethi Karaduman ve Fikret Babuş.
X X X
İkinci kitap, Türkiye’nin Ermeni tezini yıllarca dış ortamlarda savunan bir gazeteciye, eski bir milletvekiline ait. Kitap Uluç Gürkan’la yapılan bir nehir söyleşiden oluşuyor. Okuyunca gerçekleri görüyorsunuz:
“Ermeni Sorununu Anlamak. Önyargıları Aşmak ve Nefretten Arınmak.” (Destek Yayınları.)
Uluç Gürkan’ın kitabını özetlemeye çalışıyorum:
Kitapta soykırım iddialarına sadece “Hayır” denilmiyor, ayrıca karşılıklı önyargıların ve nefret duygularının ötesinde tarihi gerçekler ve işin hukuk boyutu ortaya çıkarılıyor.
Soykırım suçlamalarını bugüne kadar tencere dibin kara, seninki benden kara edebiyatı ile karşılamaya çalışan Türk devletine bu kısır tartışmayı bırakma çağrısı yapılıyor ve bundan sonra öne çıkarılacak bazı temel konularla birlikte Ermeni soykırımı ezberinin bozulacağı belirtiliyor. Nedir onlar?
1- Soykırım suçunun hukuki çerçevesi inceleniyor. Birleşmiş Milletler soykırım sözleşmesine göre bu suçun tüzel kişilere değil, gerçek kişilere yöneltilmesi gerekiyor. Örneğin İkinci Dünya Savaşında Yahudi soykırımı için Almanya’nın değil, Hitler’in suçlanması gibi. Ermeni iddiaları ise ülkesi ve ulusu ile Türkiye’yi hedef alıyor.
2- Aynı sözleşmede, soykırım konusunda yetkili yer olarak yargı organları gösteriliyor. Dolayısıyla, yabancı ülke parlamentoları tarafından bu konuda alınan kararlar uluslararası hukuku ihlal ediyor.
Kitapta Gürkan, çok ilginç bir belge açıklıyor:
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’yi işgal eden İngilizler, çok sayıda yurtseveri Malta adasına sürgün etmişti.
Bunların arasında Ermeni soykırımı ile suçlananlar da var. Adada bu esirler İngiliz yetkililer tarafından sorgulanıyor.
Londra’daki İngiltere Kraliyet Başsavcılığı şu kararı veriyor:
“Ortada hukuki geçerliği olan hiçbir katliam ve kırım kanıtı yoktur. Dolayısıyla kovuşturmaya gerek yoktur.”
Bu çok önemli belge, bildiğim kadarıyla Türkiye’de ilk kez açıklanıyor.
Bugün Ermeni soykırımının (!) gerçek boyutlarını sizlere kısaca anlatmaya çalıştım ve iki ilginç kitabı örnek verdim. Okumanızı dilerim.
Emin Çölaşan/SÖZCÜ
Yorum Gönder