Başbakan Erdoğan’ın etrafında sayısız danışman var. Hepsi maşallah çok iyi lisan biliyorlar, Başbakan’a Beyaz Saray’dan, Buckhingham Sarayı’na, Alman Parlamentosu’ndan Pakistan’daki görüşmelere kadar tercümanlık yapıyorlar.
Hepsi de okumuş çocuklar olduğu için dünya medyasını da iyi izliyorlar, Beyaz Saray’a girip çıkıp Başbakan’ın “süpürülmemesi ama kullanılması gerektiğini” söylüyorlar.
Peki bu anlı şanlı danışmanlar Başbakan’ın “hafıza konusunda çektiği sıkıntının” farkına varamıyorlar mı bir türlü?
Erdoğan iki gündür tutturmuş “The Economist” dergisindeki yazıyı eleştiriyor.
Dergiyi çeteci ilan etti. Hani bir özel yetkili savcı bulsa, tutuklattıracak derginin yöneticilerini.
Neden? Çünkü bu dergi son sayısında Türkiye ile ilgili “imzasız” bir makale yayınladı, bu makalede Türk halkına “CHP’ye oy vermesi” öneriliyor.
AKP’nin “anayasayı bile değiştirecek güçle yeniden seçilmesinin Türkiye için tehlike olacağına” işaret ediyor. Demokrasinin güçlenmesi için CHP’ye oy verilsin istiyor.
Derginin bu ifadeleri Başbakan’ı çileden çıkarmış görünüyor. Kılıçdaroğlu’nun “uluslararası bir çete tarafından” yönetildiğini bile ileri sürdü.
Şimdi gelelim işin “hafıza” tarafına. The Economist dergisi, hemen her ülkede seçimlerden önce yayınladığı analizlerle ünlü. Dergi Amerikan seçimlerinden Fransa’ya, İngiltere’den Almanya’ya her seçimde kimin desteklenmesi gerektiği konusundaki görüşünü de açıkça yazmakla tanınıyor.
Bu dergi 2007 seçimlerinden bir hafta önce Türkiye ile ilgili yayınladığı bir analizde “oyların AKP’ye verilmesini” önermişti. Hemen arkasından yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Abdullah Gül’ün seçilmesi gerektiğini yazmış üstüne bir de “Asker de artık bunu hazmetmeli, selam durmalı” demişti.
Bu yazıları önceki akşam CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölge programında aynen okudum. Gazetemizin dünkü sayısında The Economist’in 2007’de yazdıkları yer aldı dün.
Durum böyleyken Başbakan’ın miting meydanlarında halkı yanıltıcı konuşmalar yapmasına, The Economist’in bu eski yazılarını hatırlamaması neden oluyor bana göre. Yoksa daha önce “AKP’ye oy verin” diye yazan ve analizi yandaş medyanın manşetlerini süsleyen The Economist’e bu kadar yüklenir mi?
Ya 4 yıl önce The Economist’i manşetlerine taşıyan yandaşlara ne demeli? Onlar da aynı hafıza kaybı nedeniyle dün ateş gibi başlıklarla çıkmışlardı. Hele en yandaş olanı kendini tutamamış “böylesi görülmedi” demiş.
Ne diyeyim, hem aralarında tek bir gazeteci yok hem de sonuna kadar bağımlılar. Ne hafıza kalır bu durumda, ne ahlak, ne vicdan, ne namus, ne ar, ne haya.
Tabii bir de bunu İsrail’e bağlamanın ve Kılıçdaroğlu’nu da İsrail’in hizmetinde göstermenin akla ne kadar ziyan bir durum olduğunu söylemek bile abes.
Yazık be Türkiyem çok yazık.
Pazar fıkraları
Yıldırım Tuna’dan fıkralarla keyifli pazarlar dilerim;
Taraflı hakem
Maçtan sonra konuşan teknik direktör “Hakemin taraflı davranması mağlup olmamızda en büyük etken olduğunu zannediyoruz arkadaşlar..” demiş basın toplantısında, “Bu kanıya nasıl vardınız?” diye sormuş muhabirler, “Aleyhimize verilen alakasız 4 penaltıya şaşırdık tabii..” demiş teknik direktör, “Ama penaltıları kimseye bırakmayıp sadece kendisinin atması, hele attığı gollerden sonra sevinerek tribünlere gidip yumruk şov yapması şüphelerimizi artırdı tabii..”
Kadınlar askeri
Son zamanlarda kadınları da askere alıyorlar. Bence erkeklerden çok daha başarılı olurlar.. Planlanan operasyon öncesi onları toplayıp “Bayanlar” diyeceksin, “Şu karşıdaki düşmanı görüyor musunuz? Dün gece aralarında toplanıp ‘Giydiğiniz üniformaların içinde hepinizin acayip şişman göründüğünüzü’ söyleyip yerlere yatarak kahkahalarla gülmüşler.. ”
Hıçkırık
Adam bankada vezne kuyruğunda beklerken müthiş bir hıçkırık nöbetine tutulmuş, sıra ona geldiğinde hıçkırmaları daha kötü bir hal almış, veznedeki kız onun elinden bozdurmak istediği çeki almış, bilgisayarında adamın hesabını bulmuş, çeke bakıp “Bunu size ödeyemem” demiş, “Neden?” diye cevap vermiş adam şaşkınlık içinde, “Yeterli bakiyeniz yok, hesabınızdan biraz önce 5000 dolar çekilmiş.” Adam “O..Olamaz.. şaka yapıyorsunuz” demiş adam telaşla, “Evet, yapıyorum” demiş kız gülümseyerek, “Ama bakın.. Hıçkırığınız geçti bile..! ”
Kredi kartı
- Biri kredi kartımı çalmış..
- Nee?.. Polise bildirdin mi?..
- Yok ya.. Ne bildireceğim ki?.. Her kimse karımdan daha az harcıyor..!
Gani Yıldız’dan
Mizah dergilerini poşete koyana kadar, liderlerin meydanlardaki konuşmalarına 18 yaş sınırı getirilse “küçüklerin maneviyatı” daha iyi korunmuş olur!
Bu seçim için, 52 milyon seçmene 69 milyon oy pusulası basılmış. “Mükemmel seçim”in önündeki engel bir kez daha “mükerrer oy” olursa şaşırmamalı!
İktidar alkolle mücadelede gösterdiği çabanın benzerini kaçak içki için gösterse iyi olur. Zira insanların “gerçek ölüm nedenleri”nin “sahte içki” olduğu günleri yaşıyoruz!
AKP öncesini yok sayan ve “Bu ülkede iyi olan her şey AKP tarafından yapılmıştır!” diyen zihniyet, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihini 3 Kasım 2002 olarak görüyor galiba!
Vatandaşın cebinde para olmamasına ve “sayıları fazla” tartışmasına rağmen, Türkiye’de hâlâ 150 alışveriş merkezine ihtiyaç varmış. Oldu olacak Kızılay duruma el koysun ve “seyyar alışveriş merkezleri” kurarak ihtiyaç sahiplerinin yüzünü güldürsün!
Bu seçim öncesi liderlerin dilleri görülmemiş derecede keskin. Dolayısıyla, klişe soru “Liderlerin vücut dilleri ne söylüyor?”un cevabını merak eden yok gibi!
Uğur Dündar’dan düzeltme
Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’in Star televizyonuna geldiğini anlattığım yazımda “Başkan korumalarıyla birlikte 62 kişi ile gelmiş. Nedir bu korku?” diye yazmıştım.
Dün Uğur Dündar aradı. “Galiba bilgilerinde bir yanlışlık var, Mehmet Ali Bey’i bizzat ben ağırlayıp yemek ikram ettim, 62 kişi ile gelmedi” dedi.
Dündar “Yasa gereği Başkan’ı bir ambulans ile üç polis eskortu izliyordu. Ayrıca yanında danışmanları da vardı” dedikten sonra şunları söyledi: “Kendisine ve yanındakilere, bir polis çocuğu olduğum için elbetteki tüm korumalarına da Doğan Medya Center’in lokantasında ben yemek ikram ettim. Toplam 16 kişilerdi, hesabı da bizzat ben ödedim.”
Uğur Dündar’a “Aynı sırada bahçede de piknik tipi düzenlenmiş bir şenlik vardı. Galiba kalan kesim orada yemiş, çünkü ben zaten o sırada servis yapanlardan öğrendim” deyince Dündar “Yanılmış olabilirler, o kadar kalabalık değillerdi” dedi.
Uğur Dündar bu konuda hassasiyet gösteriyorsa elbette bana da bunu yazmak düşer.
Yorum Gönder