AKP ile CHP özellikle liderler tarafından “karşılıklı atıştıkları, bazen ağır hakaretler ettikleri, bu hakaretlere karşılık verdikleri” bir süreç yaşadılar. Diğer ülkelerde de seçimde çekişmeler olur ama bizde onlarda asla görülmeyecek düzeysizlikler yaşandı ve millet bunlara tahammül etmek zorunda kaldı. Haydi bunlara da “Burası Türkiye her türlü rezilliğe alıştık artık” demiş olalım ama iş yalan ve iftira ya varınca o kadarına denmiyor.
Ben referandum öncesinde de akıl almaz şekilde “başvurulup” üstelik büyük kesimler inandırıldığı ve aldatıldığı için; ağır hakaretlerden de çok iktidar partisinin tam seçime birkaç gün kala, söylenenin ne derece gerçekle ilişkili veya yalan olduğunun anlaşılması için zaman kalmamışken “muhalefet partileri” ile “BDP-PKK”yı işbirliği içinde gösterme çabasını dürüstlükten çok uzak buluyorum.
AÇILIM VE HABUR!
Madem ki olayları iyi izlemeyen veya fazla anlamayan kesimlere yutturma gayreti vardır, o zaman gerçeğin de defalarca anlatılması gerekiyor ki ben de sadece hafızaları tazeleyeceğim. “Kürt Açılımı” adıyla başlatılıp sonra hemen “Demokratik Açılım” diye değiştirilen süreçte BDP ve “birlikte çalıştığı terör örgütü PKK ile”, üstelik PKK “silah bırakmadık, bırakmayacağız” demesine rağmen anlaşma görüşmeleri, pazarlıklar başlatan, örgütün lideri Öcalan’la “devlet görüşüyor” diye görüşen, böylece Öcalan’ın “devlete kafa tutan, tehditlerle paralel talepler öne sürmesine” neden olan taraf iktidar partisi idi.
En açık kanıtı (daha önce de yazdım) Habur’dan gelen ve serbest bırakılan PKK’lılardı, hükümet üyeleri “daha yüzlercesi gelecek” diye açıklama yaparken Öcalan “hayır, artık taleplerimizi yerine getirin, yoksa gelmeyecekler” demişti. Olayı biraz dikkatle hatırladığınızda “muhalefet partileri ve onlar gibi düşünenler; silah bırakmamış bir terör örgütü ile, üstelik sonunda Anayasa’nın değiştirilemez maddelerinin (vatanın-milletin bölünmez bütünlüğü, Türklük -vatandaşlık- tanımı gibi) bile değişmesine yol açacak bu açılıma karşı çıktıklarında “kan aksın istiyorlar, analar ağlasın istiyorlar” suçlamalarıyla halka şikayet edilmişlerdi.
REFERANDUMDA ANİDEN DEĞİŞTİ
Sonra referandum gelip çattığında, o arada Öcalan ve BDP talepleri için baskıyı arttırdığında iktidar partisinin “milliyetçi oylardan kazanmak için” bu tablodan sıyrılması gerekti ve o ne? Yine referanduma kısa süre kala ortaya birden iktidara yakın ve çok geniş medya tarafından “CHP-MHP-BDP-PKK aynı çizgide” suçlaması atılıverdi. Bir dakika yahu, açılımı, Habur’u, İmralı görüşmelerini bunlar mı yaptı, nereden çıkardınız demeye fırsat yoktu zira zaten medya ve tüm imkanlar tek elde iken, gerçekleri anlatacak herkes bir şekilde susturulmuş iken anlatacak imkan da, ortam da yoktu.
Bununla birlikte BDP, talepleri “referanduma giden Anayasa değişiklikleri”nde karşılanmamış olmasına rağmen nedense referandumda “Hayır” oyu vermedi, “boykot” ederek oyların “AKP’nin Evet’ine” gitmesini sağladı. Uzun lafın kısası; tüm veriler referandumda iddia edilen “muhalefet-BDP-PKK” anlaşmasının tam tersini, BDP’nin “seçim sonrasına bırakılan ve halka israrla açıklanmayan yeni anayasa”da isteklerinin yerine getirileceğini beklediğini göstermekteydi.
İNANDIRMAYAN İTİŞME!
Ve bu beklenti sürüyor. Görünüşte (kulisi değil sadece sahneyi görünce) seçim öncesi “iktidar ile BDP arasında bir çekişme varmış gibi” bir hava sürdürüldü, hatta inandırması açısından ölümsüz- bir terör eylemi bile yapıldı. Arada güvenlik güçlerine filan saldırıldı ama dikkat edin Öcalan’ın “seçim sonrasına kadar sürecek” dediği ve kimsenin “acaba neden 15 Haziran tarihinde israr ediyor” diye de sormadığı eylemsizlik kararı değişmedi.
Şimdi burada “yeni anayasa” ve “iktidar-BDP-PKK anlaşması” konusunda ciddi bir yanıltmaca zaten mevcutken dönüp bir de bu anlaşmayı “alakası olmayanların üstüne yıkarsanız”, bu suçlamayı açık açık ifadelerle yaparsanız artık o kadarı tam iftiraya girer.
BİR DE GAZETE..
Kuşadası’nda “künyesi olmayan, kimin dağıttığı da bilinmeyen”, “CHP ile PKK arasında anlaşma olduğu” haberinin verildiği bir gazete apartmanların posta kutularına dağıtılmış.Yeni Şafak, Zaman, Taraf, Milli Gazete gibi gazetelerde yazılması yetmemiş, özel gazete hazırlanmış. Tam da Başbakan Erdoğan’ın “CHP, BDP’nin oyuncağı oldu” sözlerini söylediği günlerde..
Onun seçim sonrası balkondan söylediği “herkesin başbakanı olacağım”sözlerini hatırlıyorum, keşke bu söze hiç değilse “gerçeklere sadık kalarak”, kazanmak için farklı kesimlere “en alakasız iddiaları yapıştırmayarak” uyabilseydi!
Anketler iyi de ya 10 milyon ekstra seçmen?
Bu anketlerin seçimden 10 gün önce artık yayınlanmaması, beyin yıkama yapılmaması gerekiyor ama her seçim (ve referandum) öncesi yapıldığı gibi devam ediyor. Özellikle bir iki anketçi var ki her seferinde nasıl oluyorsa seçtikleri 1000-2000 denekle yaptıkları anketler 42 milyon veya şimdi artı 51-52 milyon seçmenin oyunu şıpın işi, harfi harfine ortaya koyuveriyor.
Hiç mi şaşmaz bu kardeşim, her seferinde sizin denekler mi “milyonları” bu kadar şaşmaz şekilde temsil eder? Artı eksi bir hata payı bile olmadan nasıl biliyonuz 52 milyon seçmenin oyunu? Ve tabii asıl soru o 52 milyon seçmenin nereden ortaya çıktığı? Hayır, 50 milyon deseniz 2007 seçimindeki 42 milyondan bu yana 4 yılda yine olamaz. Peki bu “hiçşaşmaz araştırma şirketleri” bi zahmet o ekstra 9-10 milyonun nasıl çıktığını da araştırıverselerdi.
Malum YSK üzerini örtüverdi, bari onlar yapsaydı bu görevi.. 9-10 milyon fazladan üretilmiş seçmenle seçim filan olamaz. Ama “kaderine uysalca razı olan” sessizler ülkesinde bu da yine olacak maalesef!
Yorum Gönder