Geçmişte ‘camiler ahır’ oldu mu? - Ruhat Mengi köşe yazısı


Kadın gazeteci, kadın TÜSİAD Başkanı, kadın gösterici ağzının payını aldı, sıra kadın profesörde (işte kadın sorunu!).. O “Zincirlikuyu Mezarlığının kapısındaki ‘Her canlı ölümü tadacaktır’ sözü” için “ayet olduğunu biliyorum ama orada görmek sinir bozucu” dediği için daha önce halka şikayet edilmişti aslında ama seçim öncesi bir kez daha hatırlatıldı zira rakip partiyi bir şekilde “dine saygısız” göstermek ve halkın tepkisini çekmek için gerekli.. Tarihi, savaş dönemini filan kurcalamak da yetmiyor bazen, bugünden örnek aranıyor zorlamalarla.

Oysa bu “ayetten alınarak oraya asılmış olan” söz yıllar önce medyada tartışılmıştı. Zaten her gün olumsuz olaylara uyanan morali bozuk bir toplumda, yine her gün o yoldan geçen insanlar -özellikle gençler- için moral bozucu olduğu birçok kişi tarafından söylenmişti. Bu da söyleyen insanların “dine saygısız olduğunu” göstermez ve zaten o günlerde de kimsenin aklına bu konuya girmek gelmemişti. Ayrıca... Her Müslüman Kur’an’ın her satırına uyuyor mu? Örneğin; miras, boşanma, eşler arsında mal rejimi uygulaması gibi yeni medeni yasalarla Kur’an’da söylenenden farklı uygulamalar getirildiğinde bunu memnuniyetle kabul edip uyanlara kızılmıyor da, neden sadece bazı ayetler konusunda panter kesilmek gerekiyor? Kulların bir hatası varsa bunu değerlendirmenin başka kullara kaldığını kim söylüyor? Kur’an’da var mı bu?

İBADET HAKKI

Başbakan Erdoğan son miting konuşmasında yine tarihe değinerek rakip parti döneminde “Türkiye’de ibadet hakkının yasaklandığını, camilerin ahıra çevrildiğini” de tekrarladı ki elbette çok ciddi, tartışılması gereken iddialardır. Dine ve tarihe olan merakımdan ‘belki ben iyi bilmiyorum’ diyerek araştırdım, soruşturdum, din bilginlerine de sordum, Türkiye’de “kitlelerin ibadet hakkının yasaklandığı” bir dönemi kimse hatırlamıyor. Camilerin ahır olduğu iddiasına gelince, bunu daha önce (bana göre Türkiye’nin en iyi din bilimcilerinin başında gelen) Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ten duymuştum. İslam fıkıh tarihinde, fıkıh alimlerinin kaynaklarıyla “camilerin gerekli zamanlarda kamu hizmetleri için kullanımının mümkün olduğunu, askeri nedenlerle de kullanılabileceğini, Suriye, Mısır gibi İslam ülkelerinde daha ileri fetvalarla defalarca bu şekilde kullanıldığını” söylemişti. Ona sorulacak olursa bu konuyu kusursuz anlatacağına şüphe yok, keşke sorsalar.

Bu nedenle, İkinci Dünya Savaşı’nda, sınırda görevli orduyu doyurmak için köylüden toplanan hububatın bozulmaması, kaybedilmemesi için (silo olmaması nedeniyle) camilerin boşaltılıp silo olarak kullanılmış olmasını bugün “dine saygısızlık” olarak anlatmak ve bilmeyen halkı inandırmaya, siyasi rant elde etmeye çalışmak ne derece dürüst siyasettir iyi düşünmek lazım.

Keşke bu hayati önem taşıyan seçim bile “ilkeli siyaset”i unutturmaya, özellikle de dini-inancı-ibadeti buna alet etmeye yetmeseydi, inanın bana okurken ve yazarken acı çekiyorum artık!

(Not: Bütün şu yaşadıklarımız, duyduklarımız hele de uzun zamandır tatil yapamayınca öyle yorucu hal alıyor ki biraz dinlenmeye ihtiyaç duyuyorum artık. Fırsat bulursam bugün Ankara’ya gidecek, o arada çok beğendiğim Nar romanını da Cumartesi günü yazarı Seyhan Livaneli’ye imzalatacağım. Saat 16-18 arasında Kentpark AVM’de Arkadaş Kitabevi’nde olacakmış. Seçim sonrası da vınlayacağım zaten, şimdiden haber vermiş olayım sevgili dostlar!)



*****


Kılıçdaroğlu’ndan sıkı bir kadın projesi!

Dün sabah saat 9’da diğer kadın meslektaşlarla birlikte İstanbul Dedeman Otel’de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile partisinin kadın kurmaylarını dinledik. Onu dinlerken “neden liderler arasında ‘TV’de en yüksek reytingli’ lider olduğunu” düşündüm. Ve buldum tabii, son derece inandırıcı tavırlar, dürüst bakan gözlerle net ve sade bir anlatımı var.

Tam da “Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlık” adından “Kadın” kelimesinin çıkarıldığı (böylece Kürt sorunundan sonra kadın sorunları da ortadan kalkmış olacak herhalde) açıklandığı gün son derece önemli şeyler söyledi. Önce “Türkiye dünya ülkeleri arasında cinsiyet eşitsizliğinde nerede” sorusunun cevabını raporlarla anlattı, sonra:

- “Eşitlik Bakanlığı kuracağız, kadın-erkek eşitliği ana kriter olacak”...

-“Kadına karşı şiddetin üzerine gideceğiz, uygulayanın da göz yumanın da cezalandırılmasını sağlayacağız”...

-“AKP zamanında güdük bırakılan sığınma evlerini yaygınlaştıracağız”... (5O binin üstünde nüfusa bir sığınma evi yapılması gerekirken tüm ülkede 60 tane var.)

- “Kadınlara eğitimde, istihdamda, siyasette, üst düzey yöneticilikte pozitif ayırımcılık yapacağız, kota getireceğiz”...

-“Her çocuğa kreş politikası ile çocuklu annelerin rahat çalışmasını sağlayacağız” dedi.


SEÇİM REYTİNGİ!

Anlattıklarının hepsi gerçek bir demokraside olması gereken şeylerin ta kendisiydi. Bütün bunlar arasında Kılıçdaroğlu’nun en çok “kadının hesabına yatırılacağını söylediği ve böylece kadına ekonomik özgürlük vererek güçlendirecek olan Aile sigortası”nın heyecanlandırdığı görülüyor. Bakalım Türkiye’de bütün bu güzel vaadlerin gerçekleşmesi mümkün olacak mı, en yüksek reytingli liderin seçim reytingi ne olacak? 9-10 milyon ekstra seçmenle, her köşeden gelen “evimde yabancılar kayıtlı” şikayetleriyle bu sorular bile fantezi kalıyor ama!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget