Başbakan seçim konuşmalarında “Bekara karı boşamak kolaydır” lafının arkasından “CHP şimdiye kadar ne yaptı ki” sorusuyla başlayıp tarihin derinliklerine dalıyor ve Baykal dönemindeki elektrik kesintilerine kadar uzanıyor. Bunu duyanlardan kaleme sarılanlar da mesaj üstüne mesaj yazıyor.
Mesela Turgay Tezcanlı’nın “CHP iktidarında bu ülkede taş üstüne taş kondu mu, tek bir çivi çakıldı mı” suçlamasına karşı yazdıkları internette elden ele dolaşmakta.. Tezcanlı; “CHP’nin Türkiye Cumhuriyetinde tek başına iktidar olduğu dönem sadece 1923-1950 arasıdır. Diğer zamanlarda çok kısa ve eli kolu bağlı koalisyon dönemleri olmuştur, bunlar da toplam 5 seneyi geçmez. Aslında Erdoğan’ın karaladığı dönem 1923-1950 arası Atatürk ve dönemleridir” dedikten sonra “İşte çakıldığı gözden kaçırılmak istenen çiviler” başlığı altında o dönemin gelişmelerini yazmış.
SAYMAK DA ZOR, YAZMAK DA..
Lozan Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinden Gölcük’te ilk tersane ünitesinin kurulmasına, Devlet Demiryolları’nın kurulmasından, İstanbul-Ankara arasında ilk uçak seferine, İş Bankası ve ilk milli sigorta olan Anadolu Sigorta’nın faaliyete geçmesine, Topkapı Sarayı’nın müze olarak ziyarete açılmasından, Türk Hava Kurumu’nun kurulmasına, Adana Mensucat Fabrikası’nın üretime başlamasından, Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girmesine, Türk Telsiz Telefon Şirketi’nin kurulmasına, Tarım Satış Kooperatifleri’nin kurulmasından, kadınların ilk defa avukat olarak mahkemelerde görev almasına, Türk Vatandaşlığı Yasası’nın kabul edilmesinden Mersin-Adana demiryolunun yabancılardan satın alınmasına, TC Merkez Bankası’nın kurulmasından Maden Tetkik Arama Enstitüsü’nün, Etibank’ın, Türkiye Şeker Fabrikaları’nın, THK tarafından Ankara’da uçak fabrikasının, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin kurulmasına kadar ve daha sayamayacağınız kadar çok ve önemli adımlar atılmış.
Ve asıl önemlisi “Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış fakir bir ülkede” bunlar yapılırken tek kuruş borç alınmamış. Bugünkü gibi “torunumuzun torunu” da ödese bitmeyecek borçlar gırtlağa dayanmamış. Borç alınmadığı gibi Osmanlı’nın bıraktığı borçlar ödenmiş. Şimdi tabii eğer bir parti sırf rakibini kötülemek için “Türkiye’de sayısız ‘ilk’in gerçekleştiği dönemi yok farzetmeye ve “hiç değilse bunları bilmeyen, her söylenene inanan kesimi etkilerim” demeye niyetlenmişse, bunu yapmayı etiğe, dürüstlüğe yedirebiliyorsa yapacak şey yoktur.
BİLGİSAYAR YOKTU, GÜVEN VARDI!
O zaman “dünya kana bulanırken tek bir Türk vatandaşının zarar görmediği” 2. Dünya Savaşı dönemini de alıp “O günlerde ekmek karneyle veriliyordu, bakın biz Fransız ekmeği bile getirdik” demeleri de mümkündür. Ama lütfen şunu da unutmasınlar, o günlerde ‘bilgisayar’ da yoktu, ‘cep telefonu’ da yoktu ama ilk seçimlerden başlayıp kısa süre öncesine kadar kimsede “seçimlerden sınavlara her konuda hile yapılacağı, vatandaşların özel telefonlarının bile dinleneceği” endişesi de yoktu. İlkel yöntemler kullanılırken bile insanlar huzurla, güvenle yaşıyordu.
Seçim propagandası yaparken bunları da hatırlamak gerekir.
Medyadan sorumlu adam!
Bu lafı ben söylemedim, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç kendisi için söylemiş. Konuşmasında önce gençlere “Zaman gazetesi okumalarını” önermiş, “orada zaten ihtiyaçları olan her haberi bulacaklarını” söylemiş, sonra da “Ben şimdi burada başka bir şey söylesem ‘medyadan sorumlu adam ne dedi bakın’ derler” demiş.
Peki, bunun deneceğini bile bile ‘bir bakanın kendi partisine yakın bir gazetenin reklamını üstüne basarak yapması’ doğru mudur? Doğru olmadığının farkındayken niye söylenir? Şundan dolayı; “birileri ‘medyadan sorumlu bakan’ın bu sözlerini eleştirse de hiç önemli değil, seçime kadar sadece iktidar partisine yarayacak haberleri alsınlar da sonra nasılsa unutulur”..
Türkiye’de o kadar çok “olmaması gereken” şey oldu ki artık tepki bile verilemez hale gelindi. Yoksa bu da ‘daha önce duyulmuş, görülmüş’ olay değildir.
Yorum Gönder