Anayasa Aldatmacası - Mümtaz Soysal Köşe Yazısı
ONUR ÖYMEN’İN beş yüz sayfaya yaklaşan son kitabı “Demokrasiden Diktatörlüğe” adını taşıyor. Rejimler tarihini mutlak yetkili hükümdarlardan özgürlükçü ve katılımcı yönetimlere geçiş süreci olarak öğrenmeye alışık olanlar için şaşırtıcı bir ad. Ama yapıtın özünü, Antik Yunan’dan beri şöyle ya da böyle kurulmuş demokrasileri “iktidar uğruna feda edenler”in hikâyesi oluşturuyor. O bakımdan, son eğilimlerin ışığında, bu ülke için güncel sayılabilir bu kitap.
Elbet otoriterliğin her çeşidini şunun bunun iktidar hırsına bağlamak tarih bilgisini yanlış özetlemek olur. Nitekim, Öymen de iktidar hırsından söz ederken öyle bir kolaylığa kaçmamış ve gelip geçmiş bütün diktatörleri yaşadıkları dönemin ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel çerçevesine oturtmaya çalışmış. Ama, “diktatör” denen kişinin kendini o çerçeveye niçin, neden, nasıl ve ne ölçüde yerleştirdiği pek belli olmaz. Genlerden mi gelir, anababadan, yürekten mi, mideden mi, beyinden mi, eğitimden mi? Bazı durumlarda, böyle titizlenmek bile yersizdir ve bu zor sorunun çok basit bir tek yanıtı vardır.
Dolayısıyla, otoriterlik eğilimi var diye Sayın Başbakan’ı tarihin ünlü diktatörlerine benzetip ülkenin sorunlarını büsbütün büyütmek yanlış olur. Ondaki başarının sırrı, yerel yöneticilikten gelen bir üstünlük: Ülkenin insanını zayıf ve güçlü yanlarıyla, kusurları ve erdemleriyle iyi tanımak: Bu bilgi yerel yönetimde beceri ve başarı kazandırınca ülke yönetme hırsı kendiliğinden doğmuş: Başardıkça öğrenen, öğrendikçe üste çıkan bir Erdoğan var.
Yöneten böyle olunca, yönetilenlerin de öyle olması gerekmez miydi?
Hayır, öyle olmadı. Onu olduğu gibi öğrenmek yerine, yapılması gerekeni ondan öğrenmek tercih edildi. O ortaya bir düşünce atıyor; anamuhalefet de dahil, herkes onun peşinde. Son genel seçimin hemen ardından daha önce hazırlattığı anayasa metnini ortaya attı, o zamandan beri bütün toplum “yeni anayasa” diyor. Sanki sorun çözmek anayasayla olurmuş ve bütün sorunlar anayasayla çözülecekmiş gibi.
Şimdi seçime girerken de herkesin ağzında “seçimden sonra yeni anayasa” sözü var. Bu “proje”yi ortaya atanın da Sayın Başbakan olduğunu unutarak.
Diyelim ki önemli sorunlarımızdan biri, Güneydoğu ya da Kürt sorunudur. O sorunu çözmeye gerçekten niyetliyseniz, anayasa tartışmasıyla mı başlarsınız, yoksa sizce en temel ya da kritik olan konulardan birini ele alıp onun için önemli olanı yapmaya başlamakla mı? Bu, kimimize göre toprak reformunu başararak feodaliteyi yıkmaktır, kimimize göre “demokratik özerklik”, kimimize göre şöyle ya da böyle eğitim ya da başka bir şey. Bunlardan birini öne alıp ona el atmak varken, yeni anayasa yapmak gibi kocaman ve çok geniş bir işe girişerek mi? Bu bir tek soru bile yetmiyor mu anayasa değişikliğiyle sorun çözmeye kalkışmanın aldatıcılığını göstermeye?
O zaman göz boyayıcı anayasa lafıyla seçime girmenin anlamı ne?
Yorum Gönder