Moda’da bir yer vardı, şimdi “kafe” dediklerinden, her hafta sonu toplantılar yapılır, bilenler bilmeyenlere ya da tam tersi, bilmeyenler bilenlere(!) bir şeyler anlatırlardı, çoğunluk çevreden gelirdi ama uzaklardan da gelenler olurdu, hem konuşmaya, hem dinlemeye...
* * *
Mesela “bilim-kurgu”yu, Orhan Duru’dan öğrenmiştik, Türk şiirinin son 85 yılının en büyük şairinin de kim olduğunu Hilmi Yavuz’dan, devlet bürokrasisini de Cahit Kayra’dan...
Sayın Kayra maliye müfettişliğinden, Enerji, Tıbbi Kaynaklar Bakanlığı’na kadar bürokrasiyi adım adım bilirdi, bir konuşmasında “Hiçbir şey bilmediğini” söylemişti, Maliye’den anlamazdı, vergiden anlamazdı, dış ticaretten anlamazdı, oysa bu işlerin en yüksek makamlarında bulunmuştu, frenklerin deyimiyle “ironi” yapıyor, eskilerin deyimiyle tecahül-ü arifaneden geliyordu, bilip de bilmemezlik yapıyordu.
* * *
Sayın Kayra bunları sıralayıp “Ben bunları bilmem!” deyince arkadan bir ses yükseldi; Müntekim Ökmen’den:
“Vah vah, meğer ne vartalar atlatmışız!”
Bu anımızı niye yazdık?
* * *
Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Başkanı darbecilik ve terör iddiasıyla tutuklanınca aklımıza geldi:
Sayın İlker Başbuğ’u o makama getiren hangi hükümet?
Kaç yıldır birlikte çalıştığı Başbakan kim, Bakanlar kim, hatta Cumhurbaşkanı kim?
Demek Genelkurmay Başkanı darbeciymiş, demek teröre yardımcı oluyormuş, o lafla işbirliği yapıyormuş, “siz neredeydiniz” diye sorsak ayıp olur mu?
Bu kadar mı gaflet dalalet içindeydiniz?
Eğer bir savcı bunun farkına varmasaydı, “işte darbeci, işte terörist” diye Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanmasını istemeseydi, bir hâkim de tutuklamasaydı!
Şimdi bu görüntüye bakıp “vah vah!” diye hayıflanmaz mısınız:
“Meğer biz ne vartalar atlatmışız!” diye.
* * *
Madem İlker Başbuğ’un görevdeyken bu suçları işlediği iddia ediliyor, peki suçlar işlenirken seyredenlere ne desek...
En azından “görevi ihmal” etmek değil mi?
Yoksa, siz bunları anlamayacak kadar saf mıydınız?
* * *
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanmasına üzüldüğü doğrudur da, asıl üzülecek olanlar, olanları seyredenler değil mi?
* * *
Kemani Serkis Efendi’nin bir şarkısı vardır:
“Kimseye etmem şikâyet?” diye başlar, “ağlarım ben halime!” diye devam eder.
Hasan Pulur/Milliyet
Yorum Gönder